8 Temmuz 2023 Cumartesi

İslam toplumlarında ekonomi ve adalet / Economy and justice issues in Muslim societies

Mehmet Özay                                                                                                                            09.07.2023

İslam toplumlarında ekonominin temel işlevinin, ‘adalet’in (justice) tesisi olduğu konusunda ortak bir görüşün varlığından bahsedebiliriz.

Tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, ekonomi alanında da başvuru kaynağını İslam’ın temel bilgi kaynakları olan Kur’an (Qur’an) ve Gelenek (Tradition) yani, Hadis teşkil etmektedir.

Bir üst yapı olan Kur’an ve Gelenek’in toplumsal yapıyı oluşturmada öngördüğü parametreler -ki, bunlar ipuçları şeklinde olabileceği gibi, değerler (values) bağlamında da olabilir- arasında ekonomi alanını ilgilendiren boyutlarının temelde ‘adalet’le ilişkisi sünnetullah gereğidir.

Toplumsal farklılaşmalar ve ekonomi

Öte yandan, gerek İslam öncesi toplumlarda ve de gerekse İslamiyetin yayılmasıyla birlikte, karşılaştığı öteki toplumlarda, ekonomi olgusuna dair veriler ve bunlara dair açıklamaların bir veri olarak ne ölçüde biraraya getirildiği konusu üzerinde durulması gereken bir husustur.

Bununla temelde iki olguya temas etmekte fayda var.

İlki, İslam öncesi toplumların ekonomi yapılaşmalarında ne tür eksikliklerin, haksızlıkların ve adaletsizliklerin olduğudur.

Bu noktada, İslam düşünürlerinin zamanla ‘felsefi’ anlamda (philosophical perspective) referans kaynağı olan Yunan dünyasına (Greek world) dair içinde ekonominin de yer aldığı diğer gerçekliklere dair veriler oldukça önem etse gerektir.

İkincisi, İslamiyetin gelişmesine paralel olarak örneğin, erken dönemlerde Bizans, Sasani ve Çin ile var olduğu anlaşılan ilişkiler ve etkileşimler dikkate alındığında bu toplumlarda egemen ekonomi yöntemlerine dair bir karşılaştırmanın olup olmadığıdır.

İslam toplumlarının sistemik yapı olarak kendilerini konsolide ederek, zamanla gelişmesinin Arap Yarımadası çevresinin dışında ve ötesinde Batı yani, Akdeniz dünyası ve Avrupa ile ilişkiler tarihsel gelişmelerde giderek öne çıkarken, bu coğrafyalardaki ekonomik olguların neye temas karşılık geldiği de dikkate alınması gerekir.

İslam ekonomisini neyle açıklamalı?

Temelde ekonomi söz konusu olduğunda, kimi çevrelerce başvurunun odağına alınan Peygamber’in (s.a.v.) bizatihi ‘ticaret’le meşguliyeti ve tüccarlığın O’nun içinde yaşadığı toplumun -yani, Arap toplumunun- ekonomi dinamiğini oluşturması; sanki kapitalizme referans yaparmışcasına İslamiyetin bir ‘orta sınıf’ dini olduğu; ve sanki Sosyalizme referans yaparmışcasına İslamiyetin paylaşımcılığa önem verdiği vurgularına karşın acaba, söz konusu ticaret dünyasının İslam toplumlarının gelişimindeki rolü ile yukarıda zikredilen toplumlardaki ticaret dünyası arasında benzerlik ve farklılıklar var mıdır ve varsa, bunlar nelerdir sorularını gündeme taşımakta fayda var.

Burada bir parantez açıp, söz konusu Batı ekonomi-politiğine yapılan vurguya kısa bir izah getirelim. İlginçtir ki, kapitalizm vurgusu -öncesi bir yana, 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başlarında Osmanlı toplumunda uzun süreli var olan ekonomi krizine cevap olarak bir grup aydın tarafından gündeme getirilmiştir. Örneğin, 1902 yılında Paris’te Osmanlı Liberalleri Konferansı’nı (Ottoman Liberals Conference) düzenleyen saray çevresinden Prens Sabahattin bunların başında gelir.

Öte yandan, sosyalizm vurgusunun sömürgecilik süreçlerinden özgürleşme adına başvurulması kanımca, gayet pragmatik bağlamda ortaya konmuştur.

Ancak bu yaklaşımlar sona ermemiştir. Özellikle Batı’da yaşanan değişimlere paralel olarak yeni açılımlarla güncellenmiştir. Bu noktada, 1989 yılında Sovyet Sosyalist (SSCB) eko-politiğinin çöküşü, akıllara İslamiyetin ‘orta sınıflar’ dini olduğu düşüncesini getirmiştir.

Yukarıda dikkat çekilen ve temelde karşılaştırmalı bir metodla (comparative method) ele alınması gereken hususların ötesinde, özellikle 11. yüzyıldan itibaren Haçlı Seferleri’nden (the Crusades) başlayarak, Batı yani, Avrupa ile karşılaşmaların İslam toplumlarında diyelim ki, Fatimiler’de (the Fatimids), Selçuklular’da (the Saljuks), Memlüklüler’de (the Mamluks), Osmanlılarda (the Ottomans) ne tür bir ekonomik yapılaşmanın olduğu, ne tür bir değişim geçirdiği vb. konular da gayet ilgi çekici araştırma noktalarına tekabül ediyor. 

Benzeri bir karşılaşmayı, İslam coğrafyasının bir diğer alanında yani, Malay dünyasında egemen siyasal yapılar olarak dikkat çeken Samudra-Pasai’nin, Malaka’nın, Banten’in, Patani’nin, Sulu’nun örneğin Hindistan’daki ve Çin’deki siyasal yapılarla ve ekonomik sistemlerle ilişkilerinde ne türden karşılaşmaların olduğu da üzerinde durulmaya değer hususlardır.

Din, ticaret ve adalet

Aslında, tam da bu noktada, şu hususa yönelmekte yarar var. O da, din ve ekonomi bağlamında, Peygamber örnekliğinin ticaret bağlamında gündeme getirilmesidir.

Peygamber’in (s.a.v.) ‘ticaret’le meşgul bir birey olmasının, bizde temel bir bireysel/ferdiyetçi teşebbüs fikrini akla getirse de, bunun İslam toplumlarının bir karakteristiği mi olduğu ve/ya İslam dininin böylesi bir özelliğinden mi kaynaklandığı, yoksa bugünkü ekonomi bilgimiz, tecrübemiz ve ‘öteki’nin ekonomi bilgisi hakkındaki kanaatlerimizin gelişmişliği sonucu mu ortaya çıktığı gayet ilginç bir soru olarak karşımızda duruyor.

Bunun yanı sıra, şunu da sormak ve/ya sorgulamakta yarar var…

Batılı gözlemcilerin, siyaset bilimcilerin, Kilise adamlarının, oryantalistlerin Doğu’ya bir başka deyişle Müslüman toplumlara erken dönemlerden itibaren bakışlarındaki eleştirellikte dikkat çekilen unsur yöneticilere atfedilen ‘despot rejim’ (despotic rules) vurgusudur.

Bu vurgunun, Batı zihninde gelişen salt bir önyargı ürünü olduğunu söyleyebilir ve bundan hareket ederek bu ‘tespiti’ göz ardı edebiliriz.

Ancak, tarihsel süreçte, Müslüman toplumların ekonomi başta olmak üzere siyasal sistemlerinde yaşanan sorunların ve krizlerin varlığı karşısında, neler olup bittiğini durup düşünmek, araştırmak, anlamak ve nihayetinde bir karar vermek gerekiyor.

Bu tür sorunların İslam öğretisinden neşet etmediği, ancak ve aksine, insan faktörünün -üç aşamalı bir bağlamda söylemek gerekirse yani, mikro düzeyde (micro) Müslüman bireyin, orta düzeyde (meso) kurumsal ve üst düzeyde (macro) toplumun başat bir rol oynamak suretiyle toplumsal ve ekonomik değişimi aşağıya doğru evirdiği ileri sürülebilir.

Ya da, sorunu Müslüman bireyde, toplumlarda ve kurumlarda görmek yerine, öteki toplumların müdahalelerine, savaşlarına, sömürgeleştirmelerine bağlamak da mümkün ve bunu destekleyecek yeterince malzememiz de mevcut.

Girişte dikkkat çektiğim üzere, İslam toplumlarında ekonomi olgusu ve yapılaşması ile toplumun genelini ilgilendiren vechesinin kendini, ‘adalet’ kavramı ve olgusu üzerinden değerlendirilmesi gayet önemlidir.

Tam da bu noktada, toplumda bireylere ve geniş sosyal gruplara adaleti sunmanın, tesis etmenin hangi parametrelere denk geldiği ve bunların, doğusu ve batısı ile tüm İslam toplumları ile diyelim ki, Batı Avrupa ile Çin toplumlarındaki toplumsal ve ekonomik gerçekliklerle ne denli örtüştüğü, benzeştiği ya da ayrıştığı da kanımca dikkate alınması gereken tarihsel olgulardır.

Bu kısa tarihsel çerçeveyi ortaya koyarken, anlaşılacağı üzere gelinmesi gereken nokta bugündür.

Yani günümüzde kendilerini Müslüman kabul eden ve İslam dinine bağlılığını teorik ve pratik olarak ortaya koymuş bireylerin ve toplumların, toplumsal kurumları içerisinde yer alan ekonomi yapılaşmalarında ne türden bir adalet olgusunu savundukları ve bunu hangi yöntemler ve mekanizmalarla İslam toplumlarına sundukları konusu tartışılmaya değerdir.

https://guneydoguasyacalismalari.com/islam-toplumlarinda-ekonomi-ve-adalet-economy-and-justice-issues-in-muslim-societies/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder