Mehmet Özay 15.07.2023
Bir yandan, darbe teşebbüsünü konuşurken, bunun yakın ve uzak tarihsel gerçekliklerden bağımsız olarak ele almak mümkün gözükmüyor.
Söz konusu bu gelişmenin hukuki tarafı bir yana, olan biteni tarihsel perspektifler ışığında sosyolojik, dini ve siyasal bağlamları üzerinden değerlendirmek hiç kuşku yok ki, öğretici olmasıyla katkıda bulunacaktır.
Bu çerçevede, -yazının sınırlılığına rağmen-, yaklaşık bin yıl öncesine giderek “niçin ve neden” sorularına belki kısmen cevap bulmak mümkün olacaktır. Nihayetinde karşımızda duranın, bir ‘İslam içi’ soruna tekabül ettiğini dile getirmek gerekir.
Ve bu süreci üreten yapıların devamlılık göstermesi, neden tarihe referans ettemiz gerektiği konusunda ikna edici bağlamı oluşturuyor.
Çalkantılar döneminde bir Gazali
İslam düşünce tarihinde adı üst sıralarda ve kimilerine göre baş sırada gösterilen, “Abu Hamid Muhammed al-Ghazali”nin meşhur olmasında ortaya koyduğu eserlerin önemine kuşku yok.
Bununla birlikte, Gazali’yi -adlarını burada zikretmeye gerek olmayan- eserlerini ortaya koymasına neden olan şartların göz ardı edilmesi, Gazali’nin niçin ve neden pek çok konuda ve pek çok eser verdiğini belki indiremeci bir bağlamda açıklamaya yol açar.
Bu noktada, diyelim ki, “gayet zeki ve akıllı olan Gazali’nin erken dönem eğitimini babasından aldığı ve ilerleyen yaşlarında ise, memleketinin önde gelen medreselerinde yetiştiği, dönemin önemli alimlerinin dizinin dibinde bulunduğu ve böylece yetişkinliğinde pek çok eserler vermeye muktedir olduğu” yönünde klasik bir izah, bireysel yaşam bağlamında anlamlılığına karşın, genel ve toplumsal bağlamı noktasında bir açıklama ortaya koymuyor.
Ve dahi, böylesi bir yaklaşım ne yazık kı, sosyolojik olarak bir gerçekliğe tekabül etmiyor…
Niçin ve Neden?
Aksine, bu durumda yapılması gereken öncelikle bir alim sıfatını taşımakla kalmayan, aynı zamanda ve bundan da öte, Dini -yani, İslamı- yeniden yeşerten, tabiri caizse, dini yerli yerine oturtan ve bu anlamda gayet temel ve belirleyici bir yaklaşım sergilemesine yol açanın neler olduğu sorusuyla başlamak gerekir.
Hiç kuşku yok ki, bu ve benzeri sorular sorulmuş ve bazı yaklaşımlar sergilenmiş ve gerekli cevaplar verilmiş olabilir ve verilmiştir de...
Ancak, bugün içinde yaşadığımız döneme dair göndermeler veya içinde yaşadığımız dönem ile Gazali’nin tecrübe ettiği, tanık olduğu, dönem dönem aktörü ve nesnesi olduğu toplumsal ve siyasal şartlar arasında bir benzerlik, bir ilişki kurmak suretiyle, Gazali’yi ve ortaya koyduğu eserlerini yeniden anlamaya yol açacağı gibi, bugün nerede bulunduğumuz sorusuna da kısmi de olsa bir cevap verileceğini ümid edebiliriz.
Selçuklu Türklerinin Abbasi Hanedanlığı’nın zor günlerinde bir ‘kurtarıcı’ sıfatıyla ortaya çıkışına karşın, 11. yüzyıl yani, 1030-40’lardan itibaren, klâsik İslam coğrafyası denilebilecek geniş Mezopotamya coğrafyasında, birbirine sadece mezhebi rakiplikle kalmayan, bunun dışına çıkarak, dini-ideolojik ve siyasal ve de askeri boyutlara ulaşan çatışmacı evrenin tam da ortasında yer alan bir Gazali ile karşılaşıyoruz...
Belki en sonda söylenmesi gerekeni, hemen burada ifade etmekte yarar var…
Aslında, tam da bu siyasal ve toplumsal evrenin zorluğu ve açmazı, Gazali’nin niçin ve neden bir ‘ihyacı’ bir ‘müceddid’ bir yenileyici (revivalist) olduğunun toplumsal arka plânını ortaya koyuyor.
Çatışma ve savrulma
Gazali’nin erken çocukluk ve gençlik yıllarına dair giriş cümlelerinde dikkat çektiğim hususlar bir gerçeklik teşkil ediyor…
Ancak, onun ilerleyen yaşlarında sahip olduğu ilme atfen gördüğü kabulün, Selçuklu Devleti siyasi elitinin dikkatini çekmesi ile bir yandan, siyasal otoriteye danışmanlığı öte yandan, ilmi alanda üstün öğreticiliği dönemin dini-ideolojik çekişmelerinin tam da ortasında gerçekleşmesiyle paralellik taşıyor.
İşin içine siyasetin, siyasal elitin girdiği bir ortamda, ‘hamilik’ konusunun bir anlamda doğallığı kadar, bunun getireceği ve doğuracağı düşman çevreler oluşumu arasında irtibat göz ardı edilemez.
Bu dönemin başat siyasal gelişmelerinden biri olan Mısır’daki Fatimi Devleti ve ürettiği dini-ideolojik bağlam çatışmacı alanın boyut değiştirerek genişlemesine yol açmasıyla önem taşıyor.
Bu gelişmenin, Gazali ile ilişkisi, hiç kuşku yok ki, çatışmanın Abbasi-Selçuklu egemenlik sahasında ve Bağdat sınırlarında kendini hissettirmesidir.
Tarihe, ‘haşhaşi’ler olarak geçen ve ‘belirli hedeflere ulamak için gizli/saklı yapılanmanın’ ürünü ve bunların icraatlarının yol açtığı gelişmelerin ortaya çıktığı 11. yüzyılın bu dönemi, Selçuklu Devleti Veziri Nizam’ül Mülk, oğlu ve dönemin bir diğer önemli vezirlerinden Farh’ül Mülk’ün suikastler sonucu öldürülmesinin Gazali’nin ne türden bir tehdit altında olduğuna işaret ediyor.
Nihayetinde bu isimlerin, Gazali’yi bizatihi bir alim olarak yanlarında bulundurmaları ile gelişmelerin Gazali’yi doğrudan etkilemesi arasında bir bağ kurmak mümkün.
Dönemin, dini-ideolojik çatışması bize bu yaklışım ortaya koymayı gerektirirken, Gazali’nin bu gelişmelerden bağımsız olarak, salt bir entellektüel krizle Bağdat’ı terk ettiği yönündeki açıklama, hiç kuşku yok ki, izaha muhtaçtır.
Dönemin siyasal gerçekliklerinin, dini-entellektüel düşüncesiyle öne çıkan bir alim üzerindeki tesirlerinden bağımsız düşünmek mümkün gözükmüyor.
Bu anlamda, içinde yer aldığı siyasal yönetime yönelik saldırıların ve darbelerin bir benzerinin kendisine yönelik olarak da ortaya konabileceği endişesini taşıdığını hesaba katmak gerekir.
Çözümü aramak
Şu husus da ayrıca gayet önemlidir…
O da Gazali’nin dönemin çatışmacı çevreleri arasında -diyelim ki, Fatimiler ile Abbasiler arasında- bir siyasal aktör olarak arabulucuk rolü edinmediğidir.
Aksine, onun dönemin sadece Fatımilerle de sınırlı olmayan, bunun yanı sıra, dini-inanç ve dini-siyasal bağlamların -tabiri caizse-, tüm nev’inden yolsuzluklarına karşı duruş sergilediğini ortaya koyan kaleme aldığı eserlerdir.
Gazali’nin bir alim ve düşünür olarak yaklaşımı onun bir yandan yaşadığı bireysel tehlikeler ve tehditler kadar bundan çok daha öte dini ve siyasal tehditlere maruz kalan İslam toplumunun kendine gelmesini sağlayacak bir çıkış yolu arayışında bulunmasıdır.
‘Haşhaşi’ kavramı ile çeşitli bünyeler üzerinden sembolleşen dini ve siyasal yolsuzluklar ve bunların yol açtığı toplumsal çatışmaların hem anlaşılabilmesi, hem de şu ya da bu şekilde ortadan kaldırılmasında Gazali benzeri bir tutum ve yaklaşıma ihtiyaç vardır.
Aslında Gazali Abbasi-Selçuklu yönetimine karşı ve de kendisine de yöneltilebilecek darbeye karşı dururken, aslında bu gelişmeler karşısında köklü bir hesaplaşmaya giderek etkisi bugüne kadar devam eden bir miras bırakmıştır.
https://guneydoguasyacalismalari.com/gazalinin-darbe-endisesi-ve-islam-toplumu-al-ghazalis-coup-concern-and-muslim-society/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder