Mehmet Özay 28.11.2022
Ghazali’nin (Abu Hamid Muhammed), çağdaş İslam dünyasında bulduğu karşılık oldukça dikkate değerdir. Bu durum, Ghazali üzerine görüş beyan eden bazı yazarların, “... şayet 7. asır sonrasında bir Peygamber daha gelmiş olsaydı, herhalde bu Ghazali olurdu” yönlü yaklaşımlarının nedenini açıklasa gerek...
Kur’anî yaklaşım
Ghazali’nin, döneminin düşünce krizinin aşılmasında, dinin yeniden
anlaşılmasında ve yeniden dindarlaşma/İslamlaşma sürecindeki rolünü temelde iki
açıdan değerlendirmek mümkün. İlki, Ghazali’nin İslam dininin bilgi kaynakları
üzerindeki doğru/sahih yaklaşımıdır. Yaşadığı dönemin öne çıkan alimlerinden
aldığı ilim bunun kanıtı hükmündedir.
İkincisi, onun, bu kaynaklar üzerinde gelişme gösterdiği varsayılan ancak, sapkın
(deviant)/doğrudan ayrılmış olan bazı düşünce ekolleri ile bunların
pratikte karşılığı anlamına gelen toplumsal gruplar/cemaatler, sıradan bireyler
vb. olarak anılır hale gelmiş yapılar karşısında, İslam inanç ve düşünce rasyonalitesini
dikkatlice ve yeniden örgülemesinden kaynaklanıyor.
Kur’an-î bağlamda söylemek gerekirse, adı zikredilen tüm Peygamberler ve gönderildikleri
toplumlar ile ilişkilerinden anlaşıldığı ve görüldüğü gibi, yenileştirici bir aktör
olarak Ghazali’nin -yaşadığı 11. yüzyıl sonu, 12. yüzyıl başlarını kapsayan dönemde-
hangi bireylerle, hangi toplumsal ve ilmi sınıflarla, hangi siyasi aktör ve
kurumlarla ilişkiler içinde olduğu; onlarla biraradalığından kaynaklanan
doğrudan ve yakın gözlem ile bu yapılar üzerine ortaya koyduğu uzun dönemli inceleme
ve analizleri onun, açıkçası bir sosyolojik çaba sergilediğine işaret ediyor. Bu
durum, hiç kuşku yok ki, Ghazali’nin Kur’anî metodu uyguladığının da bir delili
hükmündedir.
Sosyal gerçeklik ve anlama
Ghazali’yi bu sosyolojik temeller üzerinde yükselten bir diğer etkenin, ‘içe
kapandığı’ yaklaşık on yıllık dönem olduğu da ortadadır. Sufizme erken
yöneliminin izlerini taşıyan bu dönem kimilerince, toplumdan arınma gibi algılanabilir.
Ancak bu süreç, tam aksine, Ghazali’nin toplumu anlama sürecini olgunlaştırdığı
ve yenilenmeye dönük çaba içinde bulunduğu ve bu anlamda gayet eylem bütünlüklü
bir süreç olarak da değerlendirilmelidir.
Her ne kadar, Ghazali bir sosyolog olarak anılmasa da, yaptığı iş, icraat ve
söylem onu, sosyal bir varlık olmanın gereği olarak ve bunun ötesinde, bizatihi
kendisinin ilmi varlıkla donanmışlığı nedeniyle birey, grup/cemaat/kült, toplum,
kurum, devlet vb. ile bu yapıların birbirleriyle karmaşık ve bütünlüklü
ilişkilerini tüm sosyolojik unsurları ve bağlamları dikkate almasını gerekli
kılmıştır.
Bu durum, onun teolojik, felsefi ve hatta sufizm manasında gündeme
getirdiği yaklaşımların, maddi ve maddi olmayan temellerini oluşturmasıyla önem
taşımaktadır.
Epistemolojik yapı ve ayrışma
Bunların yanı sıra, Ghazali’yi sosyolojik bir düşüncenin öznesi olarak almamızı
sağlayan bir diğer ve belki de, en önemlisi uyguladığı paradigma ve metodolojilerdir.
Önceki yazılarda da vurgulandığı üzere, sergilediği sistematik ve analitik
yaklaşımı onu, modern anlamda sosyal bilimsel bir faaliyet gerçekleştirmiş
olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte, şu hususa dikkat çekmekte yarar var. Burada ortaya
konulan Ghazali bağlamındaki söyleme, ‘modern’ kavramı ve yaklaşımları
üzerinden değer biçilmemektedir. Aksine, bugünün sosyal bilim değerlendirmeleri
ve kriterlerinin kendinde bağıntılandırdığı unsurların, salt bu modern döneme
özgü ve/ya modern dönem düşünürlerinin keşfettikleri unsurlar olmadığına işaret
edilmektedir.
Bu noktada, Ghazali’den biraz uzaklaşarak, burada dikkat çekilmesi gereken
bir diğer husus olduğunu vurgulayalım. Modern Batı düşüncesinin, düşünce eylemi
üzerinde tekel oluşturduğu ve bu tekelleştirmeyle düşünce sömürgeciliğini
pratiğe geçirdiğini hatırlatmakta yarar var.
Öte yandan, Doğu’lu toplumların düşünce sistematiğini ortaya koyarken,
özellikle adına reformist denilen süreçlerde ve günümüzde tanık olunduğu
üzere, bir tür Batı düşüncesine eklemlenmecilikle iştigalin sorunsal yapısını unutmamak
gerekir. Nihayetinde, Batı düşüncesini belirleyen epistemolojik farklılaşma,
kendini başat bir olgu olarak ortaya koymaktadır.
Ghazali özelinde söylemek gerekirse, onun ortaya koyduğu epistemolojik yapı
dikkate alındığında, yukarıda dikkat çekilen Doğu-Batı ayrışmasının metodolojik
farklılıklardan ziyade epistemolojik farklılık olduğu anlaşılacaktır.
Toplum ve fenomenal alem
Ghazali’nin bizatihi uyguladığı ve dolaylı olarak içinde bulunduğu topluma
veya en azından ilim çevrelerine tavsiye ettiği düşünülebilecek metodolojik
yaklaşımların, teolojik ve felsefi bağlamlarla sınırlı olmadığı görülür.
Aksine, doğru bilgiye ulaşma, onun yaklaşımıyla söylemek gerekirse ‘hakikate’
ulaşmada olgular dünyasının (phenomenal world) incelenmeye ve
anlaşılmaya değer olması kategorik olarak ilk sırada yer almaktadır.[1]
Tam da bu noktada, Ghazali düşüncesini Batı epistemolojik temelinden ayıran
husus, olgular dünyası ile sınırlı olmayan ve bunu aşan bir başka sürecin
evrenin varlığına işaret etmesidir.
Burada dile getirilen olgu, Ghazali düşüncesinin temellerinin bize, bir
İslam toplumu çerçevesinde, sosyolojik bir anlayışın varlığını gündeme
taşımamızı gerekli kılıyor.
Merhum Sabri Orman Hoca’nın, Ghazali üzerine kaleme aldığı, “Al-Ghazali on
Justice and Social Justice” adlı çalışmasında,[2] benzer
bir duruma tesadüf edilmektedir. Sabri Hoca, ‘sosyal adalet’ kavramını
incelediği akademik makalesinde, bu kavramı yani, “sosyal adaleti” Ghazali
düşüncesi üzerinden ele almaktadır.
Ve Sabri Hoca ortaya koyduğu izahdaki bu yaklaşımıyla, Ghazali’nin bizatihi
‘sosyal adalet’ kavramına düşünce sistemi içinde yer vermediğini aksine, bu
kavramın modernite ürünü bir kavram olduğuna işaret etse de, nihayetinde toplumsal
ve ilmi düzeyde Müslüman toplumlarda “adl” kavramına bahşedilen önem,
hiç kuşku yok ki, Ghazali tarafından da ele alındığına gizli/açık işaret ediyor.
Bir tekrar olarak, Ghazali’nin bizatihi kendisinin eserlerinde adı veya
yaklaşım olarak “sosyoloji” denilebilecek bir kavramı dile getirmemiş dahi
olsa, pratik düzlemle yaptığı işin tam da, sosyolojik bir olgu ve/ya olgular
silsilesine denk geldiğini ileri sürebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder