Mehmet Özay 04.12.2020
Açe’de, 1976 yılında bağımsızlık olgusuyla gündeme gelen hareketi nasıl anlamak gerekiyor sorusu, söz konusu hareketin kuruluşunun 44. yılında yeniden ele alınmayı bekliyor.
Aradan geçen süre
zarfında farklı evrelerden geçen, kadrolarında bölgenin öne çıkan siyasi
elitlerini barındıran, iç tartışmalara ve ayrışmalara konu olan, merkezi
hükümetle anlaşma ve uluslararası çevrelerin bu yöndeki arabuluculuklarına
rağmen varlığı devam eden hareket, resmi olarak 2005 yılındaki Helsinki Barış
Anlaşması’yla tarihi bir olguya evrildi.
Açe Özgürlük
Hareketi’nin (Gerakan Aceh Merdeka-GAM)
adı bugün kullanılmaya devam ederken, bunun nostaljik bir yapı olarak ortaya
çıkmasının ötesinde, hangi bağlama tekabül ettiği üzerinde düşünülmeye değer.
Böylesi bir
yaklaşım, gerek hareketin genel itibarıyla 1976-2005 yılları arasındaki
farklılaşan ancak süreklilik taşıyan doğasını, gerekse 2005’teki barış
anlaşmasından bugüne yani, 2020’ye kadarki olan dönemi kritik etme imkânı
tanırken, Açe’de bundan sonraki sürece dair ne tür bir rasyonel yapılaşmanın
olabileceği konusunda da bir fikir verecektir.
1970’li yılların
Endonezyası’nda yaşanan bir gelişme olarak Hareket’in kuruluşunu konu alan
araştırmalarda, ülkenin eyaletlerinden biri olan Açe’nin, ekonomik anlamda geri
kalmışlık olgusuyla değerlendirilmesine dair bir eğilim vardır.
Temelde bakıldığında,
söz konusu geri kalmışlık olgusunun, Endonezya ulus-devletinin sadece en batı
ucunda ‘çeperde’ kalmış bir eyaletinin asli sorunu değildir. Geniş bir
coğrafyaya yayılan ülkenin farkı köşelerinde hatta merkez denilen bölgesinde
bile yoksulluğun geniş kitleleri içine aldığı konusu, bugün dahi tüm
sarahatiyle kendini ortaya koymaktadır.
Bu noktada, ekonomik
kalkınmanın varlığı ya da yokluğu, toplumsal ve siyasal hareketlerin ve bunun
doğurduğu değişimlerin önemli bir nedeni olmakla birlikte, bunun ardında yatan
daha temel, esaslı ve sürdürülebilir bir olgu ya da olgular bütününün
anlaşılması gerekmektedir.
Bu noktada, gerek
1970’li yılları gerekse bugün gelinen noktayı ve önümüzdeki süreci
anlamlandırmada, hareketin kurucusu unvanını taşıyan Hasan di Tiro’nun neyi
niçin ve nasıl söylediği ile ortaya konulabilir.
Tabii, bu kısa
yazının amacı söz konusu bu liderin görüşlerini, temel gerekçelerini, tarihi
sürekliliği nasıl değerlendirdiğini ele almak değil.
Aksine, bu olguya
dikkat çekmek suretiyle, bugün Açe’de ve/ya dünyanın farklı bölgelerinde Açe’yi
konu alan tartışmaların ne şekilde gerçekleştirilebileceğine ya da ne şekilde
ele alınması gerektiğine dair bir öneri niteliğindedir.
Bu çerçevede, söz
konusu kurucu figürünün bir gerilla hareketi lideri, bir toplumun siyasi temsilcisi
gibi adlandırmaların dışında, bir düşünce adamı olup olmadığı ve şayet bir
düşünce adamı ise görüşlerinin neler olduğu konusu öne çıkacaktır.
1970’li yıllardan
2000’lere doğru takip eden süreçte, hareketin liderinin görüşlerinin bizatihi Açe’de
sarih bir şekilde ele alınıp değerlendirilebildiğini söylemek mümkün
gözükmüyor.
Bunun temel
nedeninin, hareketin o dönemki aktif yapılaşmasının varlığına bağlanabileceği
gibi, ulus-devletin kendini Açe’de hissettirme yöntemleri karşısında, dönemin
akademisyen ve bir ölçüde entellektüellerinin bu konuda adım atmalarına mani
olduğuna kuşku bulunmamaktadır.
Bu durumun yol
açtığı boşluğu, bazı Batılı araştırmacıların ortaya koydukları çalışmaların
doldurduğu düşünülebilse de, bu çevrelerin bakış açılarının, tahmin
edilebileceği gibi bölgeyi anlamaktan ziyade gerek teorileri gerekse bölge
toplumunun tarihsel ve sosyal olgularına yönelik içerik analizleri birer zaafiyet
unsuru olarak dikkat çekmektedir.
Bununla birlikte, Açe’de
20. yüzyılın diyelim ki, son otuz yılına damgasını vuran akademi ve
entellektüel çevrelerin, hareketle bağlantısız olarak ortaya koydukları
çalışmalara göz atıldığında, bu ürünlerin hareketin kurucu liderinin söylemek
istediği şeyin ve hareketi hayata geçirmesine neden olan olguların bir toplamı
olduğu ileri sürülebilir.
Öte yandan, gerek
Açeli, gerekse ulus devlet içindeki farklı unsurlar ile uluslararası çevreler
olsun, “Bugün gerçekten Açe tartışma konusu mu?” sorusunu gündeme getirenler
için ortada tartışılmaya değer bir sorun olmadığına şüphe yok.
Bu durum bile, söz
konusu bu çevreler tarafından, temelde Açe sorununun kendi iç dinamikleri,
tarihsel perspektifi, sürdürülebilir toplumsal yapısı gibi hususların ne denli
göz ardı edildiğini ortaya koymaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder