Mehmet Özay 26.12.2020
Bundan 16 yıl önce Açe’nin batı sahillerinde Hint Okyanusu’nda veya bazı yaklaşımlara göre Samudra Denizi’nde meydana gelen deprem ve bunun neden olduğu tsunaminin bir doğal afet olarak önemine kuşku bulunmamaktadır. Bölgede meydana gelen doğal afet önemli sosyal, ekonomik ve siyasal değişimleri gündeme getirdi.
Bu değişimlerin bir bölümü, Açe toplumunun ve siyasetinin talepleri ve gereği olarak ortaya çıkarken, bir bölümünün dışardan gelen baskı, talep ve yönlendirmelerle gerçekleştiği gözlemlendi.
Tsunami öncesinde dünyaya kapalı olan Açe’nin bir anda şu ya da bu şekilde uluslararası bir nitelik kazanması, ulusal ve uluslararası arenada birilerinin talebiyle ve zorlamasıyla gerçekleşen emotional bir ilginin ötesinde, hak ettiği kendinde bir toplum yaratmanın imkânı olarak tezahür ediyordu.
Bu imkânlardan en önemlisi, Açe’nin tsunaminin maddi ve kısmen manevi yaralarını sararken, siyasal ve toplumsal olarak yaralarını sarmasına neden olacak gelişme, tsunamiden yaklaşık 8 ay sonra, 15 Ağustos 2005 tarihinde imzalanan Helsinki Barış Anlaşması oldu...
Tsunaminin yaralarını sarmak
Tsunaminin yaralarının sarılmasında çeşitli alt yapı faaliyetlerinin yürütülmesi, parçalanan ailelerin biraraya getirilmesi, yetimlere el uzatılması, işsizlere istihdam imkânlarının bulunmaya çalışılması gibi süreçlere işlerlik kazandırılmaya çalışıldı.
Bu çerçevede, Yeniden Yapılandırma ve Rehabilitasyon (Badan Rehabilitasi dan Rekonstruksi-BRR) adlı kurumun, dört yıl boyunca bakanlık düzeyinde Açe’de faaliyet göstermesi önemli bir deneysel tecrübe olarak kayıtlara geçti.
Aslında BRR’i bakanlıktan ziyade, deneysel bir tecrübe olarak mikro düzeyde bir hükümet olarak adlandırılabilecek özellikler taşıdığını söylemek mümkün.
İçinde inşa faaliyetlerinden tarımsal kalkınmaya, kültürel yapılaşmadan sağlığa pek çok alandaki alt birimi ile BRR, Açe toplumunda tsunaminin neden olduğu sorunları ele almayı ve kısa vadede çözümler üretmeyi öncellemesiyle dikkat çekiyordu.
Genç neslin kaybettiği imkân
Özellikle ülkenin merkezinden yani, başkent Cakarta ve Cava Adası’nın farklı şehirlerinden gelen dışarlıklılar kadar, sınırlı sayıda da olsa Açe’nin yetişmiş insan işgücünün BRR çatısı altında göreve çağrılması, Açe toplumunda bir yönetim becerisinin oluşturulmasına ve geliştirilmesine el verecek bir potansiyeli içinde taşıyordu.
Burada niçin yönetim becerisine atıf yaptığımız ve buna niçin ihtiyaç duyulduğunu belirtmek gerekiyor.
Yönetim becerisinden kasıt, tsunami öncesinde uzun yıllar bir savaş alanı niteliği taşıyan Açe’nin merkezi hükümet ve onun uzantısı Açe’deki yönetim çevrelerince modern kalkınma süreçlerinden geri bırakılmasının oluşturduğu geniş ve devasa boşluktur.
Bu noktada, yeni mezun veya mezun olmalarına kısa bir süre kalmış ulusal ve uluslararası üniversitelerde eğitim gören genç neslin BRR tecrübesinin, o dönem ve sonrası için, sadece ummadıkları maddi kazançlarla sınırlı olmaması gerekiyordu.
Aksine, hak edildiğine kuşku olmayan kazançların ötesinde, alanında öne çıkan uzmanların nezaretinde, bir anlamda usta-çırak ilişkisine dayalı iş ortamında ve kendi toplumlarına yani Açelilere doğrudan katkı anlamı taşıyan projeler ile yeniden yapılandırma süreçlerinde yer alınması, bu genç kitlenin Açe’yi bir modele dönüştürme imkânlarını artırarak, oluşan barış sürecinde Açe’nin topyekün kalkınmasının önünü açacak bir sistem oluşturulmasında katalizör işlevi görmeleri gibi gayet önemli bir potansiyel söz konusuydu...
Ekonomik kıskançlık
Endonezya’nın diğer eyaletleri gibi Açe’de de merkezi yani, Cakarta yönetimi devlet kurumlarının müdürlükler şeklinde yapılanan bürokrasinin Eyalet’teki varlığına rağmen, tsunami gibi devasa bir yıkımın altından kalkabilecek bir yapılanmaya sahip olmamaları, BRR’e olan ihtiyacı tetiklediğine kuşku yok.
Bununla birlikte, kurumsal kıskançlık olarak adlandırılabilecek bir sürecin merkezi devlete bağlı müdürlükler tarafından gizli/açık BRR’e yöneltilerek ortaya çıktığını söylemek mümkün.
Bununla birlikte, var olan kıskançlığın BRR’in milyar Dolarlara ulaşan bütçesinden pay alma gibi maddi özelliklerle ilişkilendirmek mümkün olduğunu söylemekte fayda var. Bu durum, ilgili müdürlük çalışanlarının BRR tarafından yürütülen projelere eklemlenmeleri, var olan ‘maddi’ kıskançlığı gidermeye yönelik bir çözüm olarak işlevselleştirilmiş olabilir.
Bununla birlikte, bu kıskançlığın BRR’in görev süresinin bittiği 2009 yılından itibaren, ilgili devlet müdürlüklerinde nasıl tezahür ettiği veya bir başka şekilde söylemek gerekirse bizatihi bu müdürlükleri ne şekilde yapılandırdığı konusu gayet araştırılmaya muhtaç bir duruma işaret ediyor.
Yukarıda dikkat çekilen üç temel değişim aracından hiç kuşku yok ki, en dikkat çekeni Helsinki Barış Anlaşması’dır. Bu anlaşmanın varlığı sayesindedir ki, BRR kurumu sadece Açe ve Endonezya bağlamında değil, küresel anlamda bir yönetim modeli niteliği kazandı.
Bu anlaşma sayesinde ulusal ve uluslararası yardım kuruluşları Açe topraklarında gayet ‘münbit’ çalışma alanları buldu. Bu anlaşma sayesinde her türünden Açeli yetim kendi topraklarının ötesinde öğrenim görme imkânına kavuştu ve kavuşmaya devam ediyor. Bu anlaşma sayesinde ulusal bakanlıklara bağlı Açe’de faaliyet gösteren müdürlükler ulusal bütçeden aktarılan yeni fonlarla Açe’nin kalkınmasına ‘katkıda bulunmaya’ (!) devam ediyorlar.
Tsunamiden bugüne Açe topraklarında tüm bunlar olurken, kısa zaman zarfında meydana gelen toplumsal değişim dalgasını yönetebilmenin ve Açe toplumuna yeni bir yön ve biçim kazandırabilmenin mümkün olup olmadığı tartışmaya açık bir durum. Yukarıda gizli/açık dikkat çekilen süreçler içerisinde yer alan azımsanmayacak sayıda kitlenin ya bireysel dürtüler ya yerleşik ve yapılaşmış unsurlar bağlamında öğrenilmiş, kendilerini ve toplumlarını dışlama pahasına adapte olunmuş çeşitli boyutlarda yozlaşma süreçlerinin öznesi haline dönüştükleri yönündeki iddia, gayet ciddiye alınması ve üzerinde durulması gereken bir konudur.
Bu noktada, bireysel ve kurumsal bağlamda bu yöndeki yapılaşmaların aradan geçen on altı yıllık süre zarfında Açe’yi tsunamiye hapsetmek isteyen bir bağlama oturduğunu ifade etmek gerekiyor.
Tsunami sonrasının değişen ve değişime zorlayan yapılaşmasında bunlar yaşanırken, hiç kuşku yok ki artık Açe’nin sahip olduğu söylenen niteliklerini keşfetmeye ve bunları yeniden inşacı bir yaklaşımla güncellemeye ihtiyaç var.
26 Aralık 2004 tarihinde yaşanan tsunamide hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder