1 Ağustos 2020 Cumartesi

Malezya’da 1MDB ve Türkiye’deki algı / 1MDB in Malaysia and its perception in Turkey


Mehmet Özay                                                                                                                         01.08.2020

foto:southeastasiaglobe.com
Malezya’da sabık Başbakan Necib Rezzak’a 1MDB yolsuzluklarına karıştığı gerekçesiyle hakkında açılan davalardan toplam 12 yıl hapis cezasına çarptırılması öylesine yazılıp çizilerek geçiştirilecek bir gelişme değildir. Aksine, Malezya modern siyasetinin en sarsıntılı dönemlerinden birinin yaşandığı ulusal siyasette bugün gelinen nokta, pek çok siyasi ve toplumsal parametreleri ile ele alınmayı hak ediyor.

Bir yazı bir yana, bir kaç yazıda bile bütün bu unsurları ele almak mümkün gözükmemekle birlikte, bu konulara dikkat çekilmesi gerekiyor.

Bununla birlikte, bu yazıda söz konusu bu konu yerine, acaba Malezya’daki gelişme Türkiye’de nasıl yankı buldu sorusuna ya da diğer gelişmeler kadar bu konunun da niçin hakkıyla ele alın/a/madığı üzerinde durmak gerekiyor.

Bugün Türkiye siyasetinde, basınında ve akademyasında Malezya konusunda görüş beyan etme konusundaki kısırlık temelde, bu konuda çeşitli nedenlerle yazmak istemeyen samimi ancak küçük bir azınlık grubu dışta bırakılacak olursa, sorunun temelinde Türkiye dış politikasının Batı merkezli yöneliminin bir sonucu olduğunu söylemek gerekiyor.

Türkiye’yi temsil makamındaki kurumların ve kişilerin bölge ile ilgili analitik çalışmalar yerine, hasbel kader edindikleri bilgilerle ve hasbel kader kurdukları ilişkilerle bölge ülkelerini ve de Malezya’yı anladıklarını zannettiklerini düşünenlerin, Türkiye’nin bölgesel ve küresel yapılaşmasına ne gibi katkıları olduğu gayet sorgulanmaya değer bir durumdur.

Bugün 1MDB yolsuzluğuyla ilgili olarak yaşanan gelişmelerde, sabık Başbakan’ın hapis ve para cezasına çarptırılması, aslında buz dağının görünen yüzüdür. Dolayısıyla, bu ülkedeki gelişmeleri sadece sabık Başbakan’a verilen ceza üzerinden ve bununla sınırlandırarak okumak, bakış açılarının ne denli kısır olduğunu ortaya koymaktadır.

Dr. Mahathir Muhammed’in 2013 yılında, o dönem mensubu bulunduğu Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nun (United Malay National Organization-UMNO) bir üyesi olarak, o yıl yapılan 13. genel seçimlerinin ardından ülke iyi yönetilmiyor diyerek hem dönemin Başbakanı Necib Rezzak’a hem de hükümete eleştirilerini gündeme getirirken gündemde gizli/açık 1MDB gelişmesi yer alıyordu. Buna ilâve olarak, yine o yıllarda, o dönem ki adıyla Halk Cephesi (Pakatan Harapan-PK) koalisyonuna mensup başta Tony Pua ve Rafizi Ramli olmak üzere bazı milletvekilleri, kurulduğu 2009’dan itibaren 1 MDB ile ilgili gelişmeleri takip ettikleri ve yolsuzluk duyumları alıp gündeme taşınmaya başlandığına tanık olunmuştu.

Ardından, 2015 yılından bu yana, bölge ülkelerinde ve uluslararası basında bu konu ele alınırken, Türkiye basınında gündeme getirildiğinde, “biz anlayamadık” diyerek, bu son derece önemli gelişmeyi ters yüz eden idarecilerin, gazetecilerin varlığı bugün Türkiye’nin bu ülke özelinde gerek dış politikasını gerekse sivil toplumla ve akademi dünyasıyla ilişkileri nasıl şekillendirmesi gerektiği hususunda niçin zaafiyet yaşandığının göstergelerinden sadece birini oluşturmaktadır.

Bu noktada, adına Türkiye’nin tanınır yüzü denilen basın organının/organlarının, Malezya konusunda çalışanlarından başlayarak alt yapı kurulumundan haber aktarma işine kadarki süreçleri en hafif ifadesiyle ciddiyetsizlik olarak değerlendirilebilecek bir yaklaşımla ele almaları, tıpkı resmilik sıfatını taşıyan çevrelerin yetersizlikleri ve yeteneksizlikleriyle aynı seviyede düşünülmeyi gerektiriyor.

Necib Rezzak’la ilgili yolsuzluk iddialarının Malezya’da gündemin odağına oturduğu günlerde, Malezya basınında Türkiye siyasetinin zirvesindeki isme yönelik belli çevrelerin çıkardıkları bazı eleştiriler karşısında, adına resmi denilen çevrelerin kaleme aldırdıkları bir makalede savunmacı bir edayla Türkiye liderini Necib Rezzak’la birlikte zikretme gafletleri hiç kuşku yok ki, ne Malezya’yı anladıklarının ne de bu ülke basınıyla nasıl iş tutulacağını bildiklerinin göstergesidir.  

Türkiye’yi temsil etme makamında bölgeye gönderilen ancak, bölgeye en uzak oldukları anlaşılan -bir iki istisnasıyla- bu isimlerin, Malezya’ya ve bölgeye alışmak bir yana alışmamak için büyük gayret göstererek sergiledikleri elçilikleri göz yaşartacak düzeydedir.

Bugün Malezya’yı anlama konusunda yaşanan zaafların ve buna yol açan süreçlerin, Türkiye’nin son dönemde Güneydoğu Asya coğrafyasına yönelik ilgisi ve bu anlamda başlattığı önce eğitim ve ardından siyasi girişimleri olumsuz yönde etkileyip etkilenmediği tartışmaya açıktır.

Türkiye’de birilerinin çıkıp, 1MDB konusunun Malezya’nın bir iç meselesi olduğu yönünde bir argüman geliştirmesi, belki bu çevreler için bir kaçış yolu olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, çeşitli özellikleriyle Güneydoğu Asya ve hatta kimi ölçüde Doğu Asya toplumlarını temsil etme niteliğindeki Malezya yabana atılır bir ülke değildir.

Türkiye’nin siyaseti, basını ve akademyası başta olmak üzere, çeşitli resmi kurumlarının en azından geçen yüzyılın ikinci yarısı ve bu yüzyılın başları dikkate alınarak söylenecek olursa Ortadoğu ve Avrupa-ABD eksenli yapılanmalarını dikkate alarak, bu iki/üç bölge üzerinden dünyayı anlama çabaları Türkiye’nin önüne konulabilecek en büyük engellerden biri olduğuna şüphe yok.

İkili ve bölgesel ilişkileri çatışmacı bir bağlamda, çokça da askeri unsurlar ile değerlendirmeye alışmış ve çalışmalarını bu ögeler üzerinden sürdüren Türkiye’deki bu çevrelerin, tüm eksikliklerine rağmen, Malezya’nın çok dinli, çok kültürlü; teknolojik gelişmeye açık oluşu; eğitim kurumlarıyla bölgesel ve küresel düzeyde ses getiren yapılanması; İslami anlayışa tekabül edecek kurumsallaşmaları; bağlantısız denilebilecek dış politikası; doğudaki batıdaki küresel güçlerle düzeyli ilişkileri ve hatta yeri geldiğinde bunlara usulünce kafa tutabilecek bir siyasi birikime sahip vb. özelliklere sahip bir ülkeyi anlamama konusunda aşırı çaba sarf etmek ne siyasi rasyonalite ve ülke çıkarları ne akademik ve bilimsel gelişmenin gerekleriyle uyuşmaktadır.

Malezya 1980’ler ve 1990’larda, sadece adına İslam coğrafyası denilen milletler için değil, genel itibarıyla geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler için de kalkınmacı modernleşme konusunda modelliği ile öne çıkarılan bir ülkeydi.

Dr. Mahathir’in 2003 yılında başbakanlığı bırakmasının ardından yaşanan Abdullah Ahmad Badawi ve Necib Rezzak dönemleri bir anlamda fetret dönemi olarak zikredilecek gerekçeleri bulunuyor.

Öte yandan, neredeyse yirmi yıla varan bu süreçte, ülkeyi 21. yüzyılda yönetebilme kapasitesine ulaştırmak amacıyla reform çağrısını güncelleyen, yapılan her seçimde oylarını artıran ve nihayetinde 5 Mayıs 2018’de, 61 yıllık UMNO iktidarını yerinden eden Umut Koalisyonu hükümetinin siyasi ahlâkı ve adaleti öncelleyen ve toplumun her kesimine ulaşacak bir siyasal ve toplumsal dönümüşü öncelleyen hükümetinin iş başında olduğu bir dönemde Türkiye, İslam coğrafyasında birlikte hareket edebileceği bir partner ararken karşısına çıkan en iyi adaylardan birinin Malezya olduğu unutulmamalıdır.

Peki bu sürecinde karşısında kimler vardı, onu da söyleyelim... Türkiye’nin Ortadoğu-Akdeniz politikalarında karşısında duran Körfez Arap ülkeleri. Hayrettir bu ülkelerin doğrudan/dolaylı 1MDB sürecinde yer almaları, demokratik yollarla seçilmiş meşru Umut Koaliyonu hükümetine 24 Şubat sivil darbesinin yapılması herhalde Malezya’da gelişmelerin iç politika ve çekişmelerle sınırlı olmadığının son açık kanıtlarından olsa gerek.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder