Mehmet
Özay 04.05.2020
15 Nisan Çarşamba
günü Güney Kore’de gerçekleştirilen parlamento seçimin galibi Demokratik Parti
(Minjoo) oldu.
Demokratik
Parti’nin çoğunluğu teşkil ettiği koalisyon hükümetinin aldığı ve bir anlamda
Covid-19 ile mücadelenin referanduma götürülmesi anlamı taşıyan seçim, hem
gelişimi hem sonuçları itibarıyla sadece bir seçim olmanın ötesinde anlamlar
taşıyor.
Covid-19
gölgesinde yapılan söz konusu seçimlere yüksek katılımın olması, iktidardaki
Demokratik Parti’nin bugüne kadar ki en yüksek oyu alarak iktidarını
pekiştirmesi nedenleri ve sonuçları itibarıyla üzerinde durulmayı hak ediyor.
Seçim istatistiği
Öncelikle bir
önceki seçimler karşılaştırmalı olarak kısaca seçim sonuçlarına bakalım.
Kayıtlı
seçmenlerin yüzde 66.2’nin oy kullandığı seçim, 1992 yılında başlayan demokratikleşme sürecinin parlamento
seçimleri bağlamında, en yoğun katılımlı seçimi olmasıyla öne çıkıyor.
Olağanüstü şartlarda gerçekleştirilen ve önemli bir demokratikleşme örneği
olarak dikkat çeken bu gelişme, hükümetin covid-19 ile mücadelesiyle kamu
vicdanında olumlu bir yer ettiğini göstermektedir.
300 sandalyeli ulusal mecliste 180 milletvekilliği
kazanan Demokratik Parti’nin ardından Birleşik Gelecek (United Future) partisi 103 milletvekilliği ile ikinci sırada yer
aldı. Geri kalan milletvekilliklerinin, görece küçük partiler arasında
paylaşıldığı seçimin hiç kuşku yok ki, en önemli sonucu katılım oranındaki
yükseklik kadar, covid-19 gibi sağlık sorunu karşısında kamuoyunun verdiği
disiplinli tepkidir.
2016 yılında yapılan seçimlerde Demokratik
Parti 300 sandalyeli parlamentoda 123, Birleşik Gelecek partisi ise 122
milletvekilliği kazandığı hatırlandığında, bugün alınan sonuçlar iktidardaki
Demokratik Parti’nin olağanüstü koşulları yönetebilme ve kamuoyunda takdir
alabildiğinin bir göstergesidir.
Demokratik
Parti’nin Covid-19 riski
2016 parlamento ve 2017 başkanlık
seçimlerinin ardından Demokratik Parti’nin 15 Nisan’da halktan aldığı bu önemli
deste 2022’de yapılaca başkanlık seçimleri için Moon Jae-in’in şansını büyük
ölçüde artırıyor.
Ulusal siyasette sergilenen politikalar ve bunun
seçimlere yansıması, Demokratik Parti’nin istikrarlı yönetiminin devamı
anlamına geldiği gibi, bölge ülkeleri arasında demokrasisini istikrara oturtan bir ülke olarak dikkat çekiyor.
Covid-19 gibi
biyolojik varlığı kesin olarak etkileyen salgının olduğu bir ortamda ulusal
seçimlerin gerçekleştirilmesi kararının alınması, aşağı yukarı 20. yüzyıl son
çeyreğinden itibaren gittikçe yüksek sesle gündeme getirilen “risk toplumu”
olgusunun, belki de en üst düzey göstergelerinden birini oluşturuyor.
Güney Kore
örneğinde riski alan hükümet olduğu gibi bu riske ortak olan geniş bir
kamuoyunun olması ve ardından gelen sonuç hiç kuşku yok ki, gerek sağlık
yönetim gerekse siyasal yönetim tarihine bir kayıt olacak geçecektir.
Ulus-devlet temkinliliği ve Covid-19 mücadelesi
Seçim sonuçları
kadar, süreci yönetebilen siyasi irade sayesinde, dünyanın pek çok yerinde
eleştirlien ulus-devlet olgusunun tüm eksikliklerine rağmen, halen
vazgeçilemezliğini ortaya koyarken, önümüzdeki dönemde yeniden güçlü bir
şekilde gündeme geleceğine tanık olunacaktır.
Covid-19’la
mücadelenin sürdüğü bir dönemde Güney Kore’de alınan seçim kararının sonucu,
dünya çapında “acaba sonucu ne olacak?” benzeri ve çokca da şaşkınlıkla karışık
sorularla bekleniyordu.
Demokratik
Parti’nin olağanüstü seçim başarısı bir anlamda içinden geçilmekte olan
olağanüstü covid-19 sürecinin doğrudan bir yansıması olduğuna şüphe yok.
Öyle ki, Çin’e
komşu olan Güney Kore’de salgın hastalık vakalarının ortaya çıkması Ocak ayı sonlarında
görülmeye başlanırken, Şubat sonuna gelindiğinde vaka sayısı bakımından Çin’in
ardından bölgedeki ikinci ülke konumundaydı.
Bu gelişme
sonrası, Güney Kore kamuoyunda gelen tepkilerle hükümet gerekli politika
değişikliklerini uygulama becerisi göstermesi oldukça önemli bir adımdı.
Özellikle test uygulamasının rasyonel bir şekilde uygulanması ve buna ilave
tedbirlerin gündeme getirilmesiyle ölüm vakaları minimumda kalırken, bugün
gelinen noktada önemli bir başarının ortaya çıkmasını sağladı.
Politikada acil adaptasyon örneği
Güney Kore
hükümetinin politikasında, hastalık belirtisi göstermeyenlere de test
uygulanması kararı, hastaların karantinaya alınması virüsün geniş kesimler
arasında yayılmasının önüne geçilmesindeki en önemli teknik detayı oluşturuyordu.
Güney Kore ile
aynı dönemde ilk vakanın görüldüğü ABD ile İngiltere ve İtalya’da ise belirti
göstermeyenlere test uygulanmamasının doğurduğu durum, iki bölge arasındaki
farkı ortaya koyduğu bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu süreçte, örneğin
benzeri ülkelerde olağanüstü tedbirlere başvurulurken, Güney Kore yönetimi iş
dünyasını pek de sarsmamayı tercih eden yaklaşımıyla büyük bir risk aldığını
söylemek gerekiyor.
Kollektif eylem
Temelde alınan ve
üstlenilen bu risk, yönetim becerisi ve teknik imkânlar ile geniş kamuoyunun
devlet organlarının yönergelerine tepkilerinin doğurduğu bir uyumun eseri
olduğu ortadadır. Sosyolojik bağlamda dile getirmek gerekirse, ortada
“bütüncül/kollektif eylem”in varlığının belirleyiciliği söz konusudur.
Söz konusu bu risk
alınırken, ulus-devletin aldığı teknik tedbirlerin yanı sıra, geniş kamuoyunun
bu kurallar bütünü ile gündelik toplumsal yaşamını devam ettirme konusunda
sergilediği irade, disiplinli bir toplum olma şartının bir gereği olarak
gündeme geldi.
Burada elbette
daha önce yaşanan, düşük ölçekli de olsa, karşılaşılan benzer tecrübelerden
alınan dersler, zihinsel ve duygusal olarak mevcut covid-19 şartlarına adapte
olunduğu gözlemleniyor.
Devlet başkanı
Moon Jae-in’in başarısı olarak da değerlendirilebilecek bu süreç, aynı zamanda
“ne tür liderlik?” sorusunun da gündeme getirilmesine neden oluyor. Ulusların
yaşamlarında bu tür salgın hastalıklar gibi olağanüstü dönemleri yönetebilmenin
karizmatik liderlik olgusu ile açıklanmasındaki doğallığa rağmen, Güney Kore
örneği buna uymuyor. Burada daha çok Moon Jae-in örneğinde teknokrat özelliği,
profesyonel yeterliliği gözlemleniyor.
Öte yandan,
Covid-19’a karşı ortaya konulan mücadelenin sürdürülebilir bir şekilde
yönetilmesini, sadece başta sağlık yönetimi olmak üzere kamu yönetiminin bir
başarı olarak değerlendirmek indirgemeci olacaktır.
Ülkenin
yolsuzlukla anıldığı günlerde, bir umut olarak gündeme gelen Demokratik Parti
iktidara geldiği 2016 yılından itibaren ülke ekonomisi, komşu ülke Kuzey Kore
ve Çin’le ilişkilerde yapıcı tutumuyla dikkat çekiyordu.
Asyalılık örneği
Güney Kore
tecrübesi, Doğu Asya ve Güneydoğu Asya ülkelerinin içinde aktif olarak yer
aldıkları küresel ekonominin motoru olma işlevlerinin yanı sıra, toplumsal
refah ve yönetişim becerileri noktasında da bir örneklik teşkil ediyor. Üretim
gücü yüksek genç nüfus olgusunun sağlıklı bir yönlendirme ile sadece ulusal
değil, bölgesel ve küresel boyutta bir örneklik temsil etmesinden
bahsedilebilir.
Özellikle, Aralık
ayı sonundan başlayarak hiç kimsenin beklemediği şekilde tedrici olarak dünya
gündemine oturan Covid-19’la mücadelenin ulusal boyutunun ötesinde Güney Kore
tecrübesi küresel kamuoyuna bir umut verdiğine kuşku yok.
Bazı ülkelerin, Covid-19
öncesi süreçteki çatışmacı ortamı sürdürdükleri, diğer bazılarının ise
post-modernleşmeci toplumsal ve siyasal yapılarından edindikleri yönetimsel kibre
mağlup oldukları bir ortamda, Güney Kore yönetiminin kendinden emin ve
sürdürülebilir mücadelesi, aslında ulus-devlet yapılanmalarında devlet
organlarının ve devlet yöneticilerinin sorumluluklarını ve halklarına
katkılarının ne denli önemli olduğunu ortaya koymasıyla da kendi içinde yeni bir
paradigmatik bakışı barındırmaktadır.
Devlet başkanı
Moon, bu seçimin ardından parlamentoda sağladığı çoğunluk ile bir süredir
beklenen ulusal düzeyde reform çalışmalarına hız verecektir. Komşu ülke Kuzey
Kore ve Çin ile ilişkiler kadar, ittifak içerisinde olduğu Japonya ve ABD ile
ilişkilerde yeni dönemde güçlü tezleriyle öne çıkacağını düşünmek mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder