12 Ocak 2020 Pazar

Tayvan’da seçimin galibi Tsai Ing-wen / Tsai Ing-wen wins the election in Taiwan


Mehmet Özay                                                                                                              13.01.2020

foto: straitstimes.com
Tayvan’da Cumartesi günü yapılan başkanlık ve parlamento seçimlerini iktidardaki Demokratik Gelişimci Parti (DPP) büyük ara farkla kazandı. Buna göre, DPP adayı Tsai Ing-wen ikinci kez devlet başkanlığına seçilirken, parlamentoda da çoğunluğu elde etti.

DPP oyların %57.1’sini, muhalefetteki milliyetçi parti Kuomintang (KMT) ise %38.6, Tayvan Halk Partisi ise yüzde 11.2 oy aldı.

Seçimlere alternatif bir parti olarak giren Önce Halk Partisi yüzde 4.3 oyla yüzde beş barajının altında kalırken, başkan adayı James Soong hayal kırıklığı yaşadı.

% 74.9 ile 2008 yılından bu yana yapılan seçimlerde en yüksek katılım oranına erişilmesi, Tayvan halkının son dönemde özellikle ana kıta Çin’in ortaya koyduğu politika ve Hong Kong’da yaşanan gelişmeler karşısında demokratik duyarlılığının bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir.

DPP’nin başarısı, ilk kez bir partinin 8 milyonu aşkın seçmenin oyunu almasıyla gerçekleşirken, bu durum seçimlerin tarihi bir önemi olduğunu ortaya koyan bir başka gösterge olarak dikkat çekiyor.

DPP’nin seçim zaferi

Bu sonuçlara göre, DPP Tayvan’ı önümüzdeki dört yıl boyunca ülkeyi yönetme hakkı elde ederken, devlet başkanı Tsai de başkanlığına ikinci dönemde devam edecek.

Parlamentoda çoğunluğun kazanılması, başkan olarak Tsai’nin önümüzdeki dönemde gerek iç reform çalışmaları gerekse dış ilişkilerde elini güçlendiren bir duruma işaret ediyor.

Bu oy oranlarına göre, 113 sandalyeli parlamentoda DPP 61 milletvekiliyle çoğunluğu elde ederken, KMT 38 ve Tayvan Halk Partisi ise beş milletvekili ile temsil hakkı kazandı.

İktidar için önemli bir mücadele yürüten KMT başkan adayı Han Kuo-yu, başkan Tsai Ing-wen’i kutlarken halka dayanışma çağrısında bulundu.

Öte yandan, KMT başkan ve üst düzey yönetimi seçim başarısızlığını üstlenerek istifalarını sunmaları Tayvan’ın sadece ekonomik gelişmişlikle öne çıkmakla kalmadığı, iktidarı ve muhalefetiyle demokratik bir düzeni içselleştirdiğinin kanıtlarından biri olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.

Bu anlamda, başkan Tsai, seçimlerin ilanının ardından yaptığı açıklamada, “Tayvan halkının egemenlik ve demokratik yaşamı tehdit edildiğinde kararlılık gösterdiğine” yaptığı vurgu dikkat çekicidir.

Tayvan’da siyasal değişimde süreklilik

DPP’nin bu seçim başarısını yakın geçmişten yani, 2016 seçimlerinden geriye doğru giderek değerlendirmek gerekiyor.

2016 başkanlık ve parlamento seçimlerini alan DPP, 2018’deki yerel seçimlerde büyük bir gerileme göstermiş olsa da, 2020 seçimlerin de bir kez daha ve açık ara kazanması, daha önceki yazılarda da dikkat çektiğimiz üzere, ülke iç siyasetiyle sınırlandırılamayacak bir öneme ve sürece sahip.

Geçen birkaç yıllık süre zarfında bir tezat olarak algılanabilecek seçmen tercihlerinde yerel ve genel seçimlerin farklı kategorilerde değerlendirilmekte olduğuna işaret etmek gerekiyor.

Bu noktada, yakın tarihi değerlendirmeyi 2000’li yılların başına doğru genişleterek okumak gerekirse, ülkeyi 60 yıl boyunca yönetmiş olan KMT gibi köklü bir partinin dördüncü kez başarısız olması anlamı taşıyor.

Bir başka bağlamda değerlendirilecek olursa DPP sadece parti adında bir sembolik ifade olarak demokrasiyi kendine rehber kılmadığı bunu pratiğe geçirmek suretiyle dinamik Tayvan toplumunun siyasi seçeneği olduğunu ortaya koymaktadır.

Tayvan’dan Çin’e demokratikleşme dersi

Hemen yanı başındaki, ana kıta Çin’in ekonomik kalkınmasının 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmak suretiyle pekiştirildiği bir dönemde, Pekin yönetimi siyasi ideolojisini komünizmde temellendirmeye devam ediyor.

Bugüne kadar da bunda bir değişim gözlemlemek bir yana, giderek daha çok ideolojik zemininde karar kılma ve bunu pratiğe dökme konusunda politikalar  geliştiriyor.

Bu dönem zarfında Tayvan da ise, ülkenin kurucu siyasi unsuru KMT, Çin milliyetçisi eğilimlerinin güçlü olduğu bir siyasi hareket olarak anılmakla birlikte, belki de bundan daha çok ana kıta Çin’le siyasi yakınlaşma sürecine girmekle siyasi ideolojisinden feragat eden bir yaklaşım sergilemiştir.

Veya bu gelişmeyi bir başka şekilde yorumlamak gerekirse, komünist ideolojide karar kılan ana kıta Çin yönetimi ile, Çin milliyetçiliğinin merkezi konumundaki KMT aradan geçen onlarca yıl sonra aynı yerde buluşuyorlar.

DPP özelinde Tayvan’da yaşanan siyasal açılımın Çin’den göç eden birinci ve ikinci nesil kitlelerin yerini artık yeni bir neslin almakta olması kadar, Tayvan yerlisi unsurların kendilerini siyasi hayatta temsil hakkı kazanmalarının da bu değişimde bir payı bulunmaktadır.

Bu noktada, devlet başkanı Tsai’nin aile geçmişine bakıldığında bu her iki kanadı temsil kabiliyetinde olması bu değişimin nasıl gerçekleşmekte olduğuna dair bir ipucu vermektedir.

KMT’nin başkan adayı Han’ın “güvenli Tayvan, zengin halk” sloganının, bir şekilde Pekin yönetiminin ekonomik modernleşmesini anımsatırken, demokratik haklara dikkat çekmemesinin halkın dikkatinden kaçmadığı ortada.

KMT’nin halkın nabzını tutamadığının ve yukarıdaki sloganda içkin olan bağlamla yakınlığını ortaya koyan bir diğer gösterge ise, milletvekili adaylarının Çin yanlısı siyasetçiler arasından seçilmesi oldu.

Uluslararası çevrelerin seçim yorumları

Tayvan’daki seçim zaferi, başta ABD olmak üzere Tayvan’la yakın gizli/açık yakın işbirliği halindeki Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde memnuniyetle karşılandığını söyleyebiliriz.

Bununla birlikte, seçim sonuçlarından memnun olmayan belki de yegâne ülkenin Çin Halk Cumhuriyeti olduğunu söylersek yanılmış olmayız.

DPP’nin, hem de büyük bir oranla elde ettiği seçim başarısı, ana kıta Çin’de moralleri bozduğuna şüphe olmadığı gibi, Batılı ülkelerin Tayvan’da yeni iktidarı kutlayan mesajlarına sert bir dille eleştiri getirmeleri de bunun açık göstergelerinden biri.

Taipei’den gelen seçim sonuçları sonrasında başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin DPP ve Tsai’yi kutlama mesajları karşısında Çin dışişleri bakanlığı yetkilileri bu ülkeleri şiddetli kınadıklarını açıkladılar. Tayvan’daki seçimleri Çin’in “iç işleri” olduğuna dikkat çeken dışişleri bakanlığı yetkilileri, bu kutlamalarla “Tek Çin Politikası”nın ihlâl edildiğine vurgu yapıyor.

Çin medyası, Tsai’nin seçim zaferinde ana kıta Çin’le olan ilişkilerin seçim söyleminin önemli argümanlarından biri olduğuna dikkat çekiyor. Açıkçası, bu durum, bilinmeyen bir husus değil.

Ancak Çin medyasının bu konuya vurgu yapması, Pekin rejiminin nüfuzundaki Çin medyası editörlerinin sandığının aksine, Çin aleyhtarlığı üzerine inşa edilmiş bir seçim kampanyası değildi.

Tayvan’daki seçim sonrasında Çinli yetkilileri hiddetlendiren sadece Tayvanlıların verdikleri siyasi karar değil. Bu gelişmenin, Hong Kong süreci ile olan karşılıklı etkileşiminin doğurduğu ve/ya önümüzdeki dönemde giderek artacağı düşünülen siyasi gerilimdir. Pekin yönetiminin bu gerilimi üzerinde hissetmemesi mümkün değil.

2016 seçimlerinin ardından da, 1998 Konsensusu’na taraf olmadığını açıklayan ve Pekin ve Taipei’nin iki eşit ortak olarak masaya oturabileceğini savunan Tsai ile ilişkileri koparan Şi Cinping’in, Cumartesi günü yapılan seçimden sonra nasıl bir siyasi manevra yapacağı merak konusu.

Tayvan halkının demokratikleşmedeki kararlılığı

Yukarıda kısmen dikkat çekildiği üzere, Tayvan halkının seçimlerde ortaya koyduğu tercihte belirleyici hususlardan biri Pekin yönetiminin Tayvan’a yönelik siyasi tavrıdır.

2016 seçimlerinden sonra Çin devlet başkanı Şi Cinping’in “Tayvan’da egemenliği sağlamak amacıyla gerekirse güç kullanmaktan çekinmeyecekleri” yolundaki açıklamalarının bir sempati oluşturmaktan öte, demokratik araçların gündeme geldiği bir ortamda tamamen tersi bir karşılığa yol açmaktadır.

Bu çerçevede, hiç kuşku yok ki, Tayvan seçmeninin, ana kıta Çin’de olan bitene kulak kabartması ve tıpkı Hong Kong gibi Çin yönetimi altına girmeleri olasılığının gerçekleşmesi halinde başlarına nelerin gelebileceği ihtimalini dikkate alarak sergiledikleri belirgin bir siyasi duyarlılık seçim sonuçlarına yansımıştır.

Tayvan özelinde söylemek gerekirse, açıkçası ortada de facto bağımsız bir devletin varlığı olduğuna kuşku yok.
Pekin yönetimi, bu gerçeğe gözlerini kapattığı gibi, Tayvan halkı sadece ekonomik modernleşme ile yetinmediklerini, aynı zamanda liberal ekonominin -tam da Batılı dostlarının talep ettikleri şekilde- demokratikleşme ile birlikte var olması gerektiği konusundaki kanaatlerini siyasi bir veri olarak ortaya koyuyorlar.

Bu durum, iç siyasette DPP’nin ve/ya başkan Tsai’nin karşı karşıya kaldığı eleştiriler doğal akışı içerisinde sürerken, genel seçimler gibi Tayvan’ın yönünün Çin’e mi yoksa özgürlüklere mi doğru olacağına kararda halk 2000’lerin başından bu yana genel itibarıyla ikincisi yönünde seçimini yapıyor.

Burada hatırlatılması gereken bir diğer husus, Tayvan’da serbest genel seçimlerin ancak 1996 yılından itibaren yapılıyor. Bu durum, Tayvan halkının KMT’den uzaklaşmasının, bu siyasi hareketin Pekin yönetimiyle yakınlaşma süreciyle ters bir orantıda sürecin işlemekte olduğu gerçeğidir.

Ana kıta Çin yönetimi, Tayvan’ı hâlâ kendisine bağlı bir eyalet kabul ederken, 1992 yılında varılan Konsensus uyarınca gelecek bir zaman diliminde doğal birleşmenin gerçekleşeceği konusunda siyasi bir beklenti içerisinde.

Tayvan’da özellikle Çin’le birleşme yanlısı Kuomintang iktidarları döneminde takip edilen politikalara verilen siyasal cevap, 2014 yılından itibaren Hong Kong’da meydana gelen toplumsal tepkiler ve siyasal talepler, Doğu Türkistan halkının karşı karşıya kaldığı zulüm ve baskı ile Tibet sorunu Pekin yönetiminin bugüne kadar üstesinden gelmekte becerikli davranamadığı siyasi alanları oluşturmaktadır.

Tayvan’da sergilenen seçim başarısı, ilk etapta ana kıta Çin yani, Çin Halk Cumhuriyeti ile Tayvan yani, Çin Cumhuriyeti arasında yaşanan siyasi gerilimin devam edeceği anlamına geliyor.

Tayvan halkı, Hong Kong’da uygulanan ‘Tek Devlet-İki Sistem’i çözüm olarak sunan modelini Pekin yönetimine pek de güvenmediğini bir kez daha ortaya koymuş oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder