Mehmet Özay 13.01.2020
foto: straitstimes.com |
Tayvan’da Cumartesi günü yapılan başkanlık ve parlamento seçimlerini
iktidardaki Demokratik
Gelişimci Parti (DPP) büyük ara farkla kazandı. Buna göre, DPP adayı Tsai
Ing-wen ikinci kez devlet başkanlığına seçilirken, parlamentoda da çoğunluğu elde
etti.
DPP oyların %57.1’sini, muhalefetteki milliyetçi parti Kuomintang (KMT)
ise %38.6, Tayvan Halk Partisi ise yüzde 11.2 oy aldı.
Seçimlere alternatif bir parti olarak giren Önce Halk Partisi yüzde 4.3
oyla yüzde beş barajının altında kalırken, başkan adayı James Soong hayal
kırıklığı yaşadı.
% 74.9 ile 2008 yılından bu yana yapılan seçimlerde en yüksek katılım
oranına erişilmesi, Tayvan halkının son dönemde özellikle ana kıta Çin’in
ortaya koyduğu politika ve Hong Kong’da yaşanan gelişmeler karşısında
demokratik duyarlılığının bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir.
DPP’nin başarısı, ilk kez bir partinin 8 milyonu aşkın seçmenin oyunu almasıyla
gerçekleşirken, bu durum seçimlerin tarihi bir önemi olduğunu ortaya koyan bir
başka gösterge olarak dikkat çekiyor.
DPP’nin
seçim zaferi
Bu sonuçlara göre, DPP Tayvan’ı önümüzdeki dört yıl boyunca ülkeyi
yönetme hakkı elde ederken, devlet başkanı Tsai de başkanlığına ikinci dönemde devam
edecek.
Parlamentoda çoğunluğun kazanılması, başkan olarak Tsai’nin önümüzdeki
dönemde gerek iç reform çalışmaları gerekse dış ilişkilerde elini güçlendiren bir
duruma işaret ediyor.
Bu oy oranlarına göre, 113 sandalyeli parlamentoda DPP 61 milletvekiliyle
çoğunluğu elde ederken, KMT 38 ve Tayvan Halk Partisi ise beş milletvekili ile
temsil hakkı kazandı.
İktidar için önemli bir mücadele yürüten KMT başkan adayı Han Kuo-yu,
başkan Tsai Ing-wen’i kutlarken halka dayanışma çağrısında bulundu.
Öte yandan, KMT başkan ve üst düzey yönetimi seçim başarısızlığını
üstlenerek istifalarını sunmaları Tayvan’ın sadece ekonomik gelişmişlikle öne
çıkmakla kalmadığı, iktidarı ve muhalefetiyle demokratik bir düzeni
içselleştirdiğinin kanıtlarından biri olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.
Bu anlamda, başkan Tsai, seçimlerin ilanının ardından yaptığı açıklamada,
“Tayvan halkının egemenlik ve demokratik yaşamı tehdit edildiğinde kararlılık
gösterdiğine” yaptığı vurgu dikkat çekicidir.
Tayvan’da
siyasal değişimde süreklilik
DPP’nin bu seçim başarısını yakın geçmişten yani, 2016 seçimlerinden
geriye doğru giderek değerlendirmek gerekiyor.
2016 başkanlık ve parlamento seçimlerini alan DPP, 2018’deki yerel
seçimlerde büyük bir gerileme göstermiş olsa da, 2020 seçimlerin de bir kez
daha ve açık ara kazanması, daha önceki yazılarda da dikkat çektiğimiz üzere,
ülke iç siyasetiyle sınırlandırılamayacak bir öneme ve sürece sahip.
Geçen birkaç yıllık süre zarfında bir tezat olarak algılanabilecek seçmen
tercihlerinde yerel ve genel seçimlerin farklı kategorilerde değerlendirilmekte
olduğuna işaret etmek gerekiyor.
Bu noktada, yakın tarihi değerlendirmeyi 2000’li yılların başına doğru
genişleterek okumak gerekirse, ülkeyi 60 yıl boyunca yönetmiş olan KMT gibi
köklü bir partinin dördüncü kez başarısız olması anlamı taşıyor.
Bir başka bağlamda değerlendirilecek olursa DPP sadece parti adında bir
sembolik ifade olarak demokrasiyi kendine rehber kılmadığı bunu pratiğe
geçirmek suretiyle dinamik Tayvan toplumunun siyasi seçeneği olduğunu ortaya
koymaktadır.
Tayvan’dan Çin’e
demokratikleşme dersi
Hemen yanı başındaki, ana kıta Çin’in ekonomik kalkınmasının 2001 yılında
Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmak suretiyle pekiştirildiği bir dönemde, Pekin
yönetimi siyasi ideolojisini komünizmde temellendirmeye devam ediyor.
Bugüne kadar da bunda bir değişim gözlemlemek bir yana, giderek daha çok
ideolojik zemininde karar kılma ve bunu pratiğe dökme konusunda politikalar geliştiriyor.
Bu dönem zarfında Tayvan da ise, ülkenin kurucu siyasi unsuru KMT, Çin
milliyetçisi eğilimlerinin güçlü olduğu bir siyasi hareket olarak anılmakla
birlikte, belki de bundan daha çok ana kıta Çin’le siyasi yakınlaşma sürecine
girmekle siyasi ideolojisinden feragat eden bir yaklaşım sergilemiştir.
Veya bu gelişmeyi bir başka şekilde yorumlamak gerekirse, komünist
ideolojide karar kılan ana kıta Çin yönetimi ile, Çin milliyetçiliğinin merkezi
konumundaki KMT aradan geçen onlarca yıl sonra aynı yerde buluşuyorlar.
DPP özelinde Tayvan’da yaşanan siyasal açılımın Çin’den göç eden birinci
ve ikinci nesil kitlelerin yerini artık yeni bir neslin almakta olması kadar,
Tayvan yerlisi unsurların kendilerini siyasi hayatta temsil hakkı
kazanmalarının da bu değişimde bir payı bulunmaktadır.
Bu noktada, devlet başkanı Tsai’nin aile geçmişine bakıldığında bu her
iki kanadı temsil kabiliyetinde olması bu değişimin nasıl gerçekleşmekte
olduğuna dair bir ipucu vermektedir.
KMT’nin başkan adayı Han’ın “güvenli Tayvan, zengin halk” sloganının, bir
şekilde Pekin yönetiminin ekonomik modernleşmesini anımsatırken, demokratik
haklara dikkat çekmemesinin halkın dikkatinden kaçmadığı ortada.
KMT’nin halkın nabzını tutamadığının ve yukarıdaki sloganda içkin olan
bağlamla yakınlığını ortaya koyan bir diğer gösterge ise, milletvekili
adaylarının Çin yanlısı siyasetçiler arasından seçilmesi oldu.
Uluslararası
çevrelerin seçim yorumları
Tayvan’daki seçim zaferi, başta ABD olmak üzere Tayvan’la yakın
gizli/açık yakın işbirliği halindeki Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde
memnuniyetle karşılandığını söyleyebiliriz.
Bununla birlikte, seçim sonuçlarından memnun olmayan belki de yegâne
ülkenin Çin Halk Cumhuriyeti olduğunu söylersek yanılmış olmayız.
DPP’nin, hem de büyük bir oranla elde ettiği seçim başarısı, ana kıta
Çin’de moralleri bozduğuna şüphe olmadığı gibi, Batılı ülkelerin Tayvan’da yeni
iktidarı kutlayan mesajlarına sert bir dille eleştiri getirmeleri de bunun açık
göstergelerinden biri.
Taipei’den gelen seçim sonuçları sonrasında başta ABD olmak üzere bazı
ülkelerin DPP ve Tsai’yi kutlama mesajları karşısında Çin dışişleri bakanlığı
yetkilileri bu ülkeleri şiddetli kınadıklarını açıkladılar. Tayvan’daki seçimleri
Çin’in “iç işleri” olduğuna dikkat çeken dışişleri bakanlığı yetkilileri, bu
kutlamalarla “Tek Çin Politikası”nın ihlâl edildiğine vurgu yapıyor.
Çin medyası, Tsai’nin seçim zaferinde ana kıta Çin’le olan ilişkilerin
seçim söyleminin önemli argümanlarından biri olduğuna dikkat çekiyor. Açıkçası,
bu durum, bilinmeyen bir husus değil.
Ancak Çin medyasının bu konuya vurgu yapması, Pekin rejiminin nüfuzundaki
Çin medyası editörlerinin sandığının aksine, Çin aleyhtarlığı üzerine inşa
edilmiş bir seçim kampanyası değildi.
Tayvan’daki seçim sonrasında Çinli yetkilileri hiddetlendiren sadece
Tayvanlıların verdikleri siyasi karar değil. Bu gelişmenin, Hong Kong süreci
ile olan karşılıklı etkileşiminin doğurduğu ve/ya önümüzdeki dönemde giderek
artacağı düşünülen siyasi gerilimdir. Pekin yönetiminin bu gerilimi üzerinde
hissetmemesi mümkün değil.
2016 seçimlerinin ardından da, 1998 Konsensusu’na taraf olmadığını
açıklayan ve Pekin ve Taipei’nin iki eşit ortak olarak masaya oturabileceğini
savunan Tsai ile ilişkileri koparan Şi Cinping’in, Cumartesi günü yapılan
seçimden sonra nasıl bir siyasi manevra yapacağı merak konusu.
Tayvan
halkının demokratikleşmedeki kararlılığı
Yukarıda kısmen dikkat çekildiği üzere, Tayvan halkının seçimlerde ortaya
koyduğu tercihte belirleyici hususlardan biri Pekin yönetiminin Tayvan’a
yönelik siyasi tavrıdır.
2016 seçimlerinden sonra Çin devlet başkanı Şi Cinping’in “Tayvan’da
egemenliği sağlamak amacıyla gerekirse güç kullanmaktan çekinmeyecekleri”
yolundaki açıklamalarının bir sempati oluşturmaktan öte, demokratik araçların
gündeme geldiği bir ortamda tamamen tersi bir karşılığa yol açmaktadır.
Bu çerçevede, hiç kuşku yok ki, Tayvan seçmeninin, ana kıta Çin’de olan
bitene kulak kabartması ve tıpkı Hong Kong gibi Çin yönetimi altına girmeleri
olasılığının gerçekleşmesi halinde başlarına nelerin gelebileceği ihtimalini
dikkate alarak sergiledikleri belirgin bir siyasi duyarlılık seçim sonuçlarına
yansımıştır.
Tayvan özelinde söylemek gerekirse, açıkçası ortada de facto bağımsız bir devletin varlığı olduğuna kuşku yok.
Pekin yönetimi, bu gerçeğe gözlerini kapattığı gibi, Tayvan halkı sadece
ekonomik modernleşme ile yetinmediklerini, aynı zamanda liberal ekonominin -tam
da Batılı dostlarının talep ettikleri şekilde- demokratikleşme ile birlikte var
olması gerektiği konusundaki kanaatlerini siyasi bir veri olarak ortaya
koyuyorlar.
Bu durum, iç siyasette DPP’nin ve/ya başkan Tsai’nin karşı karşıya
kaldığı eleştiriler doğal akışı içerisinde sürerken, genel seçimler gibi
Tayvan’ın yönünün Çin’e mi yoksa özgürlüklere mi doğru olacağına kararda halk 2000’lerin
başından bu yana genel itibarıyla ikincisi yönünde seçimini yapıyor.
Burada hatırlatılması gereken bir diğer husus, Tayvan’da serbest genel
seçimlerin ancak 1996 yılından itibaren yapılıyor. Bu durum, Tayvan halkının
KMT’den uzaklaşmasının, bu siyasi hareketin Pekin yönetimiyle yakınlaşma
süreciyle ters bir orantıda sürecin işlemekte olduğu gerçeğidir.
Ana kıta Çin yönetimi, Tayvan’ı hâlâ kendisine bağlı bir eyalet kabul
ederken, 1992 yılında varılan Konsensus
uyarınca gelecek bir zaman diliminde doğal birleşmenin gerçekleşeceği konusunda
siyasi bir beklenti içerisinde.
Tayvan’da özellikle Çin’le birleşme yanlısı Kuomintang iktidarları
döneminde takip edilen politikalara verilen siyasal cevap, 2014 yılından
itibaren Hong Kong’da meydana gelen toplumsal tepkiler ve siyasal talepler,
Doğu Türkistan halkının karşı karşıya kaldığı zulüm ve baskı ile Tibet sorunu Pekin
yönetiminin bugüne kadar üstesinden gelmekte becerikli davranamadığı siyasi
alanları oluşturmaktadır.
Tayvan’da sergilenen seçim başarısı, ilk etapta ana kıta Çin yani, Çin
Halk Cumhuriyeti ile Tayvan yani, Çin Cumhuriyeti arasında yaşanan siyasi
gerilimin devam edeceği anlamına geliyor.
Tayvan halkı, Hong Kong’da uygulanan ‘Tek Devlet-İki Sistem’i çözüm
olarak sunan modelini Pekin yönetimine pek de güvenmediğini bir kez daha ortaya
koymuş oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder