Mehmet
Özay 05.01.2019
foto: channelnewsasia.com |
2004 yılında meydana
gelen tsunaminin 14. yıldönümünü bu yıl İstanbul’da bir etkinlik bağlamında
anma fırsatı bulduk. Bugüne kadar olduğu gibi, bu yıl da bu konuyu ele alan
kısa bir yazı yazmakta fayda var.
Öncelikle İstanbul’da bir
üniversitede düzenlenen etkinliğin aradan geçen yıllara rağmen, yaşananların
hatırda tutulması adına önemli olduğunu söylemeliyim. Etkinliğin, Türkiye’de
özellikle de İstanbul’daki Açeli öğrenciler tarafından gündeme getirilmesi ve Fatih
Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde faaliyet gösteren Osmanlı-Malay Dünyası
Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi’nin ev sahipliğinde yapılması dikkat
çekicidir.
26 Aralık’ın hafta içine
denk gelmesi nedeniyle, iki gün gecikmeyle 28 Aralık’ta gerçekleştirildi. Bir yanda,
tsunamiyi erken çocukluk yıllarında yaşayan ve bugün üniversite okuyan Açeli öğrencilerin
kendi topraklarında olan bitene duyarlılığı ile Türkiye’de bir üniversite
bünyesinde bölgeyle ilgili çalışmalar yapan bir merkezin bu konudaki katkısı
kayda değerdir.
İnsanlık
tarihinin en büyük doğal afeti
Tsunami her ne
kadar, o dönem ‘yüzyılın felâketi’ olarak basında yankı bulmuş olsa da, daha
sonra yapılan araştırmalar bu felaketin insanlık tarihinin en büyük doğal felâketi
olabileceği argümanı ortaya atılmıştı. Tsunami Hint Okyanusu’nu çevreleyen onu
aşkın ülkeyi etkilemiş olsa da, hiç kuşku yok ki, bugün dahi tsunami
denildiğinde akıllara Açe gelmektedir. Bunun birkaç önemli nedeni bulunuyor.
İlki deprem
üssünün ve dolayısıyla tsunaminin en yıkıcı etkisinin Açe sahillerinde
gerçekleşmiş olması. İkincisi, felaket sonrasında küresel acil kurtarma ve
yeniden yapılanma ve rehabilitasyon çalışmalarına yaklaşık dört yüz civarında
ulusal ve uluslararası sivil toplum, devlet, yarı-devlet kurumlarının iştirak
etmesidir. Üçüncü neden ise, 1976 yılında başlayan ancak 1980’lerin başında
düşük yoğunluklu devam eden ve ardından 1990’ların ikinci yarısından itibaren
giderek şiddetlenen merkezi hükümetle Açe bağımsızlık hareketi arasında yaşanan
savaş ortamıydı.
Tsunami ve Açe’nin özdeşleştirilmesi
Gözlerin Açe’ye
çevrilmesine neden olan bu faktörler, Açe’nin yeniden ayağa kaldırılması için
gayet rasyonel nedenleri oluşturmaktadır. Bazı kriterler bağlamında
bakıldığında bunda başarılı olunduğunu söylemek te mümkün. Örneğin, Açe’de
gerek tusanim gerek savaş döneminde yıkıma uğrayan/atıl olan alt yapıların
yeniden inşası ve faaliyete geçirilmesidir. Bir diğeri ise, 15 Ağustos 2005 tarihinde
imzalanan Helsinki Barış Anlaşması’yla Açe’ye barışın gelmesidir.
2018 yılının son
günlerinde Açe’den 7624 kilometre uzaklıkta İstanbul’da gerçekleştirilen
tsunami anma toplantısı kanımca tek etkinlik değildi. Öyle inanıyorum ki, Japonya’dan
Kanada’ya, ABD’den Avustralya’ya, İsveç’ten Güney Afrika’ya kadar dünyanın dört
bir köşesinde ya bir sivil toplum kuruluşu, ya bir gönüllü ya bir akademik
kurum veya devlet organizasyonu Açe’de veya genel anlamıyla 2004’deki tsunami
konulu bir etkinlik gerçekleştirmişti. Bu bile, bize bu doğal gelişmenin neden
olduğu doğal olmayan, üzerinden düşünülüp taşınılmamış bir küresel eylem
biçiminin ortaya konulmakta olduğunu göstermektedir.
Bu yıl tsunaminin
hatırlanması aslında, yıl içerisinde Endonezya’nın çeşitli bölgelerinde meydana
gelen deprem ve tsunami vakaları nedeniyle kendinde doğal bir süreç olarak
ortaya çıktı. Aradan geçen yıllara rağmen, ülkenin deprem ve tsunamiye yönelik
çeşitli kurumlar vasıtasıyla alması beklenen tedbirlerin halen alınmamış olması
üzerinde ayrıca durulmayı hak ediyor.
Yerel
hafıza-toplumsal bilinç
Tsunaminin bölge halkı için yeni bir olgu
olmadığını burada dile getirmek gerekiyor. Hiç kuşku yok ki, bölgenin jeolojik
özellikleri nedeniyle tarihin bilinen evrelerinden itibaren çeşitli deprem ve
tsunamilerine konu olduğu biliniyor. Açe bağlamında bunun en iyi örneğini
kaleme alınmış bazı el yazmalarında bulmak mümkün.
Bunlar arasında, örneğin, Takbir Gempa ile Kitap İbrahim Lam Beunout’u sayabiliriz. Buna ilave olarak, Dayah
Tanoh Abee kütüphanesinde olduğu belirtilen 19. yüzyıla ait bir metinde 3 Kasım
1832 tarihinde tsunami yaşandığına değinilir. Ayrıca, 24 Kasım 1883 tarihinde
Sumatra’nın batı sahillerinde bir deprem olduğu o dönemi yaşayan Batılı
seyyah/lar/ca dile getirilmiştir.
Bu tarihi kayıtların yanı sıra, daha önce
de dile getirdiğimiz bir hususu tekrar etmekte fayda var. Sözlü geleneğin güçlü
olduğu bölgede sancak denilen şiir formunda ifade edildiği üzere, “sular
çekildiğinde, balıkları toplama, dağa yönel” anlamına gelen ve söz konusu
tehlike anında ne yapılması gerektiğini öğreten bir yaklaşım. Hatta bu veya benzeri
bir anlatıyı, tsunamiyi başkent Banda Açe’nin kuzey-batısındaki Pulau Nasi, Pulau Berueuh’ın de bulunduğu adalar grubundan birinde yaşamış olan
bir tanıktan dinlediğimi zannediyorum.
Yukarda dikkat
çektiğim anma toplantısında yaptığım kısa konuşmada Açe’de tsunami tanıklarıyla
yaptığım mülâkatlardan birine ilk defa yer verdim. Bu kişilerden biri
tsunaminin olduğu yıl Banda Açe belediyesinde görevli olan ve daha sonra yapılan
seçimlerde başarılı olarak iki dönem yani vefat ettiği 8 Şubat 2014 tarihine
kadar belediye başkanlığı görevini yürüten merhum Mawardi Nurdin’di.
Merhun Mawardi
Nurdin ile 2007 yılında Banda Açe’de Tolak Sokağı’nda bir STK’ya ait ofiste
yaptığım mülâkat tsunami gününe dair sadece sıradan bir Açeli için değil,
ulusal ölçekte tsunaminin nasıl bir şekilde anlaşıldığına ve değerlendirildiğine
dair yaklaşımı ortaya koyuyor.
Mülakattan ilgili
bölümleri doğrudan merhumun söylediği şekliyle aktarmak istiyorum:
•
O Pazar sabahı Medan’dan Açe’ye
dönmek üzere Medan Polonia Havaalanı’na geldiğimde uçuşun ertelendiğini öğrendim…
Tekrar kaldığım otele döndüm ve birkaç saat sonra Açe’de büyük felâket olduğu haberi
geldi...
•
Aynı gün Jakarta’dan kalkan ve Açe Vali Yardımcısı Azwar Abubakar,
hükümetten İç İşleri ve Sosyal İşlerden sorumlu Bakanın bulunduğu özel uçağa
Medan’dan binerek aynı gün Banda Açe’ye ulaştım.
•
Aynı ekip olarak Lambaro bölgesinde Endonezya Kızılhaç (Palang Merah Indonesia -PMI) bürosunun
önüne geldiğimizde, çoğu çocuklara ait olan pek çok cesetle karşılaştık...
Akşam üzerine doğru kaybın 5000
civarında olduğu haberi gelmesi üzerine büyük bir şok yaşadık...
Gerçekte bu felâketin birkaç yüz kişi ile atlatıldığını zannediyorduk…
•
Akşam Valilik konutunun bulunduğu Pendopo’ya
geldiğimizde ise çevrede pek çok ceset ve moloz yığınıyla karşılaştık…
•
Burada yapılan toplantıda işin iş yüzü yavaş yavaş ortaya çıkmaya
başladı...
Bu ifadeler, merkez üssü
Açe Eyaleti’nin batı sahilleri açığında okyanus tabanı olan deprem ve bunun
doğurduğu tsunaminin Açe’de meydana getirdiği yıkımı öğrenebilmek için uzunca
bir zamanın geçtiğini ortaya koyuyor.
Tsunami sonrasında neler oldu?
Bu doğal afet,
sadece eyalet olarak Açe ve halk olarak Açelilerin yaşamını değiştirmedi.
Açe’den başlayarak, Endonezya ulusal siyaseti ve ekonomisi, insani yardım
olgusu, uluslararası ilişkiler, doğal afetlerle mücadele, fen ve sosyal
bilimlerde bilimsel faaliyetler, insan-insan ve insan-doğa ilişkisinin maddi ve
maddi olmayan neredeyse tüm yönleriyle yeniden biçimlendirildiği bir döneme
işaret etmektedir.
Bu gelişmelerin ne
kadar farkında olup olmadığımız ise bir başka konudur. İçinde bulunduğumuz
çalışma ve yaşam kulvarında hissettiğimizin ötesinde tsunaminin çok daha önemli
ve kalıcı etkisi olduğunu söylemek gerekiyor.
Bu bağlamda, bir
gazeteci fotoğrafını çekmiş ve gitmiş olabilir; bir yardım kuruluşu ‘ilk acil
durumunda’ gerekli yardımını yapmış ve ülkesine dönmüş olabilir; bir
akademisyen dalgalar, kara yüzeyi, tarım arazileri, balıkçı tekneleri, kaya
katmanları vb. gibi maddi alem üzerinde bilimsel gözlem ve deneylerini yaparak
akademik makalesini yazıp akademik performansına yeni ilaveler yapmış olabilir;
bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Ancak söylemek
istediğim bir şey var. O da, adına tsunami denilen bu olgunun milenyumun
başında küresel ortama sunduğu bir imkânın neler olup olmadığıyla alâkalıdır.
Mağduriyet-yardım kavramları
ikilisinin ötesinde çok katmanlı bireysel, toplumsal, ulusal ve küresel
değişimlerin, yapılaşmaların ortaya çıkmasına neden olan tsunaminin 14.
yıldönümünün İstanbul’da anılması oldukça anlamlıdır.
Bu vesileyle,
tsunamide hayatını kaybetmiş olan Açelilere Allah’tan rahmet diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder