Mehmet
Özay 10.01.2019
Filipinler’in güneyinde
Müslüman topluma özerk yönetimin kapısını aralayacak referandum 21 Ocak 2019’da
yapılacak.
Bu gelişme, Moro İslami
Kurtuluş Cephesi (MILF) ile Filipinler merkezi hükümeti arasında 1997 yılında
başlayan ve dönem dönem inkıtalara uğrayan görüşmelerin uzun yıllar sonra
meyvesini vermek üzere olduğunu gösteriyor.
2014
anlaşmasından referanduma
Filipinler merkezi
hükümetiyle MILF arasında Bangsamoro Kapsamlı Anlaşması (BKA) bir önceki devlet
başkanı Benigno Aquino döneminde, 27 Mart 2014 tarihinde imzalanmıştı.
Aquino’nun çabalarına rağmen, yasayı ulusal kongreden geçirememesi üzerine
süreç akamete uğramıştı.
2018 yılı Mayıs ayında
yapılan görüşmeler sonrasında senatodan geçen Bangsamoro Temel Yasası (BTY)
halkın referandumuna hazır hale getirildi. Kapsamlı anlaşmadan hareketle
oluşturulan Bangsamoro Özerk Yönetim Organik Yasası devlet başkanı Rodrigo
Duterte tarafından imzalanmasıyla referandum kapısı açılmış oldu.
Referandum
engellenebilir mi?
Kongre yasada, özerk
yönetime verilen bazı hakları geri alma yönünde inisiyatif geliştirse de, MILF
tarafı yasayı ‘mükemmel olmamakla birlikte iyi bir başlangıç diyerek’
kabullenmiş gözüküyor.
Birbiri ardı sıra gelen
gecikmelere son dakikada bir yenisinin eklenmesi ihtimali de Manila
çevrelerinde konuşulan konular arasında. Bu endişe, Anayasa Mahkemesi’nin söz
konusu referanduma dair yapılan iptal başvurularını dikkate alarak 21 Ocak
sürecine engel olmasından kaynaklanıyor.
Devlet Başkanı Rodrigo
Duterte, geçen hafta yaptığı bir açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin bu
dilekçeleri dikkate almayacağını umduğunu, aksi takdirde bölgenin yeniden
çatışma ortamına dönebileceği uyarısında bulundu.
Yukarıda dikkat çekilen
olumsuz gelişme olmadıkça, Müslüman halkın çoğunlukta olduğu Mindanao Adası ve
Sulu Takımadaları’nda belli bölgelerde 21 Ocak’ta yapılacak referandumun kabul
edilmesi bekleniyor. Barış görüşmelerinin son aşaması kabul edilen bu referandum,
sadece Moro-Mindanao halkı için değil, başta Filipinler olmak üzere Güneydoğu
Asya toplumları için de önem taşıyor.
Moro-Mindanao
Müslümanlarının siyasi temsilcisi konumundaki MILF yetkilileriyle daha barış görüşmeleri
sürecinde yaptığımız görüşmelerde referandumdan umutlu olduklarını ifade
ediyorlardı.
Referandumun olumlu
sonuçlanması MILF’i yönetime taşıyacak. Özerk yönetim valisi ise, büyük bir
değişiklik olmazsa MILF lideri Hacı Murad İbrahim’in bu görevi üstlenmesi ve
2019-2022 döneminde bölgeyi yönetmesi bekleniyor.
Özerk
yönetim
Bu yasanın yürürlüğe
gireceği bölgeler, ‘Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi’ adıyla anılıyor ve
bölgedeki siyasi yapı iki farklı birimden oluşuyor. Bunlardan ilki, Filipinler’in
ikinci büyük adası Mindanao ile Sulu Takımadaları’nda beş eyalet ve iki şehri
kapsıyor.
Yani, Mindanao Adası’nda
Maguindanao ve Lanao del Sur eyaletleri; Sulu Takımadaları’nda ise Basilan,
Sulu ve Tawi-Tawi eyaletleri. Mindanao Adası’ndaki Marawi ve Lamitan
şehirlerindeki halk da sandık başına gidecek.
İkinci grupsa, 2001
yılında yapılan referandumda özerk bölge yapısı içerisinde yer almayı onaylayan
Cotabato ve Isabela şehirleri Lanao del Norte’de altı kasaba ve Kuzey
Cotabato’da 39 ilçe bulunuyor.
Devlet başkanı Duterte
bir süre önce, söz konusu Organik Yasa’nın ülkenin güneyinde Müslümanların
çoğunlukta olduğu Mindanao ve Sulu Takımadaları’nda yönetim yapısına yönelik
yasal düzenleme olduğuna vurgu yaptı.
Ancak bu gelişme, bölgede
böylesi bir uygulamanın ilk defa ortaya konulduğu anlamı taşıyor. Aksine, 1989
yılında uygulanmaya başlanan Müslüman Mindanaou Özerk Bölgesi adıyla bilinen
kısmi özerklik içeren uygulamanın başarısızlığı bölgede çatışmaların devam
etmesine neden olmuştu. 2014 yılındaki anlaşmanın ardından gelişme gösteren
düzenlemeler ise mevcut durumu yani, özerklik uygulamasını daha da geliştirmeyi
ve kapsamlı hale getirmeyi amaçlıyor.
Yerel
parlamento ve yeni yönetim kültürü
Özerk yönetim, yeni bir idari
uygulama olarak 80 sandalyeli yerel parlamentonun hayata geçirilmesine ve Müslümanların
kendi kendilerini yönetmelerine olanak tanıyacak.
Merkezi hükümet, söz
konusu bu parlamentonun sürekliliğini sağlayacak alt yapıyı oluştururken, aynı
zamanda savaş dönemi sonrasında beş yıllık rehabilitasyon sürecinde ilave bütçe
ile bölgenin sosyo-ekonomik kalkınmasını sağlayacak.
Özerk yönetimin Mindanao
ve Sulu Takımadaları bölgesinde kayda değer toplumsal, ekonomik ve siyasi
değişimleri beraberinde getireceğine kuşku yok.
Bu noktada, öncelik bölgede
barışın tesisi ve sürekliliği olduğundan etnik ve dini yapılar arasındaki
ilişkiler, güvenlik, ekonomik kalkınma, eğitim, ulusal ve dini yasaların
uygulanması başta gelen konular arasında bulunuyor.
Organik yasa, yeni bir
yönetim yapısını ve yönetim kültürünü bölgeye adapte etmenin alt yapısını
oluştururken, uygulamada karşılaşılacak sorunların, herhangi bir çatışma
ortamına meydan vermeden çözüme kavuşturulması işte bu yeni siyasi kültürün
hususiyetleri olacak.
Özerk yönetimin, mevcut
toplumsal kurumlar nezdinde de bir değişim ve yenilenme anlamı taşıyacaktır. Bu
noktada, yeni yönetim başta Müslüman kitle ve bölgedeki diğer dini ve etnik
toplumların hayatına yenilikler getirecek uygulamaları, tarafların ortak
katılımı ve rızasıyla gerçekleştirmelidir.
Bu sürecin sağlıklı bir
şekilde sürdürülebilirliğini sağlamada en önemli sorumluluğu toplumsal ve
siyasal liderlere yüklüyor. Hiç kuşku yok ki, bu liderler arasında dini
liderler önemli bir yer tutuyor.
Ekonomik
kalkınma barışta süreklilik
Bir diğer önemli konu
ise, uzun dönem hakim olan çatışma süreci nedeniyle ekonomik geri kalmışlığın
ortadan kaldırılması konusundaki çalışmaları içeriyor. Bölgenin Güney Çin
Denizi gibi önemli suyolları üzerinde bulunması, Adalar’ın doğal zenginlikleri
ile denizaltında zengin enerji kaynaklarının varlığı merkezi hükümet ile MILF
arasındaki görüşmelerin önemli bir bölümünü teşkil ediyordu.
Önümüzdeki süreçte doğal
kaynakların paylaşımının bölgedeki geniş toplum kesimlerine refah getirmesinin
yollarını aramak yeni yönetimin en önemli sorumluluk alanlarından biri olacak.
Bununla birlikte, geniş
halk kesimlerinin bölge yönetimine güven beslemesini sağlayacak ekonomik
kalkınma konusunda kısa sürede mesafe alınabilmesini beklemek yerine, bu süreci
sürdürülebilir bir şekilde geliştirmek ve bu durumu halka anlatmak önem
taşıyor. Aksi takdirde kısa süreli beklentilerin halkı boş bir umuda sevk
etmesi barış sürecinin zedelenmesi anlamına gelebilir.
Bu bağlamda, ülkenin
ulusal ekonomik ve toplumsal kesimlerin ekonomik kalkınmışlık düzeylerinin
Mindanao ve Sulu halkı için bir örneklik teşkil ettiğini düşünerek, ortada pek
de ümitvâr bir durum olduğunu söylemek mümkün değil.
Bu çerçevede, bölgede
barış sürecine konu olmuş bölgelerin aradan geçen süreçte halen ekonomik geri
kalmışlıkla anılıyor olmasını Moro Müslümanları siyasi temsilcilerinin dikkate
almaları gerekiyor.
Bölgenin kayda değer
şekilde hammadde zenginliği düşünüldüğünde, yapılması gereken mevcut
kaynakların üretim süreçlerine aktarılmasında uygulanacak idari ve teknik
mekanizmanın sağlanması. Bu sürecin sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde
yönetilebilmesi için özerk yönetimin merkezi hükümetin yanı sıra, özellikle
uluslararası çevrelerle işbirliğine önem vermesi gerekiyor.
Yine bölge ülkelerinin
olumsuz bir üne sahip olmasına yol açan yolsuzluk olgusundan Müslüman özerk
yönetiminin azade olması için de kapsamlı idari yasaların ve ahlaki edimin
birarada ele alınacağı bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Mindanao ve Sulu
bölgesinin tarihin erken dönemlerinden itibaren İslamlaşma sürecine konu olması
ve bölgede kurulan site devletlerinin varlığı yüzyıllar boyunca İslam kültür ve
geleneğinin varlığına işaret ediyor.
Bu çerçevede 1976
yılından itibaren bölgede bağımsızlık mücadelesi verilmesi ve ardından dönemin
getirdiği koşullar altında özerklik anlaşmasında karar kılınması bölge
halklarının taleplerinin etnik milliyetçilik gibi kısır bir bağlamda ele
alınmamasını gerektiriyor.
Müslüman halkın gerek
demografik, gerekse teritoryal hakimiyet olarak uzun sömürgecilik evresi ve
ardından Filipinler ulus devleti ile devam eden süreçte sürekli gerilemeye
maruz kalması, bölgedeki Malay Müslümanların haklarının ve taleplerinin göz
ardı edilmesini değil, bilakis dikkatli bir incelemeye tabi tutularak bu
haklarının tam anlamıyla verilmesini gerektiriyor. Yukarıda dikkat çekilen
‘organik yasa’nın böylesi bir işlevi olacağı varsayılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder