Mehmet
Özay 27.01.2019
foto:philstar.com |
22 Ocak’ta Mindanao Adası’nın batısında ve
Sulu Takımadaları’nda yapılan referandumda çıkan ‘evet’ oyları Müslüman Moro
halkının barışla buluşması anlamı taşıyor. Bu referandum, 2014 yılında
imzalanan barış anlaşmasının ardından gündeme gelen Bangsamoro Organik Yasası
temel alınarak Müslüman Mindanao Bangsamoro Özerk Bölgesi’nin hayata
geçirilmesine olanak tanıyacak.
1969’da kurulan Moro Ulusal Kurtuluş
Örgütü (MNLF) ile başlayan bağımsızlık mücadelesi, 1976 yılındaki ilk barış
görüşmelerinin ardından, merkezi hükümetin 1987 anayasasında, bölgede Müslüman
Mindanao Özerk Bölgesi adıyla özerk yönetimin hayata geçirilmesine olanak
tanıyan düzenleme ile devam etmişti.
Ancak, söz konusu özerk yönetimin işlevini
yerine getirememesi ve sürecin bölge halkının yarar getirmemesi barışı akamete
uğratmıştı. Moro Müslümanlarının mücadelesinde 70’li yıllarda öne çıkan MNLF’in
yerini, zamanla Moro İslami Kurtuluş Örgütü’ne (MILF) bırakırken, hiç kuşku yok
ki, Moro Müslümanlarını temsil makamındaki siyasi elit, Manila yönetimi ve
uluslararası arenadaki değişiklikler barış sürecinin bugünlere taşınmasında rol
oynadı.
MILF lideri merhum Selamet Haşim’in 2003
yılında vefat ettiği döneme kadar bağımsızlık talebinden vazgeçmediği, ancak
ardından değişen bölgesel ve küresel şartların da zorlamasıyla bağımsızlığın
yerini özerk yönetim talebiyle barış görüşmelerine başlandığı bir süreç
almıştı.
Duterte:
“Tarihsel adaletsizliği düzeltelim”
21 Ocak’ta Moro halkının Bangsamoro Özel
Yasası ile yönetime geçilecek Özerk Yönetim Bölgesi’ne evet oyu vermesi, bölge
barışı adına kuşkusuz ki önem taşıyor. Filipinler devlet başkanı Rodrigo
Duterte, referandumdan kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, ‘Tarihsel
adaletsizliği düzeltelim’ açıklamasıyla referandumdan ‘evet’ çıkmasını arzu
ettiğini açıkça ortaya koymuştu.
Devlet başkanı, bu söylemiyle özerk
yönetimi tanımaktan başka çözümün olmadığını ifade ederken, aslında nüfusun ve
yönetimin kahir ekseriyetinin Katolik Hıristiyanların oluşturduğu ülkede
özellikle de başkent Manila’da, barış sürecine köstek olmaya çalışan siyasi
elit çevrelerine bir mesaj gönderiyordu.
Kendisi de Mindanao Adası Hıristiyanlarından
olan devlet başkanı Duterte, Manila siyasi elitinin aksine bölgeyi iyi tanıyan
biri. Davao belediye başkanlığı sürecinden itibaren bölge yönetiminde söz
sahibi olması, devlet başkanlığına seçilmesinin ardından, her ne kadar sorunu
ele alış tarzında değişiklik yapabileceği intibaını verse de, Duterte bugün
referandumla kabul edilmiş olan özerk yönetimin hayata geçirilmesinde belki de
son noktayı koyan isim oldu.
Bölge
Müslümanlarına adalet
Bu referandumla bölge halkı özerk yönetime
kavuşmuş oldu. 2022 yılında yapılacak seçimlere kadar devam edecek geçiş dönemi
yönetimi MILF lideri Hacı Murad İbrahim’de olacak. Elde edilen hakların neler
olduğuna kısaca değinmekte fayda var. Özerk yönetim çerçevesinde siyasi,
ekonomik ve toplumsal-dini haklar başlığı altında toplanacak hususlar dikkat
çekiyor.
Öncelikle, siyasi yönetimin Müslümanların
elinde olması ve bölge parlamentosunun hayata geçirilmesi önemli. Merkezi
hükümetin her yıl milli gelirin yüzde 5’ini özerk yönetime aktarması ve özerk
yönetimin bölgede toplanacak vergilerin yüzde 75’ine sahip olması bölge
yönetiminin gelirlerinden sadece bir bölümünü oluşturacak. Toplumsal-dini
haklar açısından ise, bölgede İslami hükümlerin uygulamaya geçirilmesi
bekleniyor.
Buraya kadar her şeyin oldukça normal
seyrinde gittiğini, bu ve benzeri maddelerin, örneğin Açe Barışı’nda
rastlandığı üzere bölgede barışa kapı aralayan önemli siyasal ve ekonomik
koşullar olduğuna kuşku yok.
Bölgede
güvenlik birincil amaç
Bu hakların uygulamaya geçirilebilmesi
için bölgede güvenliğin sağlanması birincil koşulu oluşturuyor.
Anlaşma çerçevesinde MILF ordusu elindeki
silahları bırakıp, bu yapının varlığına son veriyor. Ancak, barış anlaşmasının
imzalandığı 2014 yılından itibaren zaman zaman ortaya çıkan ve en önemli
gelişme olarak Mindanao Adası’nın en önemli şehirlerinden Marawi’de 2017
yılının Mayıs ayında yaşanan ve yaklaşık beş ay süren çatışma ortamı bölgede
güvenliğin halen birincil konumda olduğunu ortaya koyuyor.
Referandumdan sadece birkaç gün sonra,
yani bugün Sulu’da yaşayan katedral saldırısı da güvenliğin ne kadar hassa
olduğunun son ve yeni bir kanıtıdır. 21 Ocak referandumun ardından 27 Ocak,
Pazar yani bugün Sulu Adaları’nın önemli şehirlerinden Jolo’da şehir
katedraline düzenlenen saldırı açıkçası bölgeyi yakından takip edenler için pek
de sürpriz olarak algılanmıyor.
Bölge halkını temsil makamında olan MILF’in
varlığına rağmen, çeşitli etnik ve ideolojik ayrımlar nedeniyle farklı silahlı
grupların varlığı ve bunun ötesinde ‘uluslararası terör’ sınıflaması altında
değerlendirilen yapıların bölgedeki faaliyetleri Bangsamoro özerk yönetiminin
işinin hiç de kolay olmadığını ortaya koyuyor.
Kaldı ki, bölgede barış süreçlerine darbe
vuran gruplar sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası eylemleriyle de zaman
zaman ortaya çıkıyorlar. Sulu Adaları’nın güneyinde Malezya ve Endonezya
sınırlarını oluşturan bölgelere düzenlenen ve/ya bu iki ülke vatandaşları ve
yabancı ülke vatandaşlarını hedef alan adam kaçırma eylemlerinin sürmesi güvenlik
açığının bölgesel düzeyde seyrettiğinin açık bir göstergesi.
MILF’in
gücünü kullanmalı
Hacı Murad İbrahim’in referandumdan hemen
sonra yaptığı açıklamada, bölgede küçük ayrılıkçı grupların varlığının, barış sürecinde
kafa karıştıran gelişmelerin ürünü olduğunu ve referandum sonrasında bunların
varlığının önemsizleşeceği ve/ya uluslararası örgütlerden destek alamayacakları
yönündeki açıklaması üzerinde durmak gerekiyor.
Bu noktada, MILF’in ‘küçük grupları’
kontrol edebilir bir siyasi iradeye sahip olduğunu söylemek zorlama
olmayacaktır. Bölgede barışı istemeyenlerin sadece bu ‘küçük grupların’
varlığından ibaret olmadığını da aşikar. Çeşitli emellere hizmet edecek
yapıların hazır olduğu veya üretilebilmesinin fazla zor olmadığı böylesi
coğrafyalarda yerel siyasi güçlerin varlığı önem taşımaktadır.
Bu bağlamda, MILF ordusu silahları
ellerinden bırakırken, bölgede güvenliği sadece ulusal, yani Filipinler
ordusunun sağlayabileceğini düşünmek akılcı bir çözüm olarak değerlendirilmez.
Yine barış sürecinde gündeme geldiği hatırlanan, MILF ordusu mensuplarının, en
azından bir bölümünün güvenlik birimleri içerisinde yer alacağı konusu ise
önümüzdeki süreçteki uygulamada tanık olunacak.
MILF yönetiminin gücünün siyasi alanda
olduğu kadar, bölge güvenliği noktasında da yadsınmadan gündemde tutulmasında
fayda var. Diğer hususlar bir yana, güvenlik noktasında Açe’de sergilenen
başarılı sürecin örnek alınması gerekmektedir.
Marawi ve insan kaçırma eylemleri
karşısında ulusal güvenlik birimlerinin başarılı olamaması karşısında rasyonel
bir yaklaşım sergilenerek MILF’in varlığına değer verilmelidir. Aksi halde, güvenlik
güçlerinin bu tip girişimler karşısındaki yaklaşımları, barış sürecinin geniş kesimlere
ulaşmasını engelleyecek daha büyük kaoslara neden olabilir.
Özerk yönetimin geniş halk kitlelerinin
toplumsal refahı için politikalar üretmesi kadar, silahlı grupların varlığına
yönelik engelleyici tedbirlerin de bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder