Mehmet
Özay 7
Haziran 2018
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde
faaliyet gösteren “Osmanlı ve Malay Dünyası Araştırmaları ve Uygulamaları
Merkezi” tarafından “Modern
Türkiye Cumhuriyeti’nde I. Hint Okyanusu ve Malay Dünyası Çalışmaları Çalıştayı” 28-29 Haziran günlerinde merkezin Topkapı yerleşkesinde
gerçekleştirildi.
Çalıştay, bazı hususiyetleri dikkate alındığında bir
ilk olma özelliği taşıyor. Bu bağlamda, Osmanlı-Türk ve Malay dünyası veya bir
başka ifadeyle Nusantara ilişkilerine dair modern dönemdeki çalışmaların kısmen
mercek altına alındığı çalıştay, akademi dünyası ile Türkiye Devleti’nin
çeşitli kurum temsilcilerini biraraya getirmesi bağlamında da dikkat çekiciydi.
Bir başka açıdan bakıldığında, çalıştayın hedefleri
arasında Merkez’in adından hareketle söylemek gerekirse, Türkiye ile Malay
dünyası (Nusantara) olarak anılan ve günümüzde Güneydoğu Asya toplumları
arasında nüfus ve coğrafi genişlik olarak bölgenin yaklaşık yarısını oluşturan
bir bölgeyle ilişkilerin öne çıkartılması ve geliştirilmesi gibi bir hedeften de
bahsetmek mümkün.
Kızıldeniz’den Doğu Çin Denizi’ne
Bununla birlikte, bu bölgenin özellikle tarihsel
ilişkiler bağlamında ele alındığında Hindistan ve Hint Okyanusu etkileşimi
olmadan anlaşılması mümkün değildir. Bu nedenle çalıştaya Kızıldeniz, Hindistan
bölgesini çalışan akademisyenler de davet edildi. Buna ilâve olarak, Malay
dünyasının (Nusantara) gerek tarihsel gerekse bugün sahip olduğu siyasi,
ekonomik ve kültürel etkileşimler dikkate alındığında, Çin ve Japonya gibi Doğu
Asya’nın varlığı olmaksızın anlaşılamayacağı gerçeğinden hareketle bu bölgeyi
çalışmış ve çalışmakta olan bazı hocalarımız da çalıştaya çağrıldı.
Çalıştayın bir diğer davetli grubu ise, Türkiye
Cumhuriyeti’nin özellikle 2000’li yıllardan itibaren dünyaya ve uluslararası
ilişkilere bakışının ve açılımının bir ifadesi olarak Doğu toplumlarına
yönelmesiyle Merkez’in çalışma bölgesinde faaliyet gösteren çeşitli kurumların
temsilcileriydi.
Türkiye ve Malay Dünyası: 1970’lerden 2000’lere
Çalıştayın akademi dünyasının diğer üyelerine ve
öğrenciler ile kamuoyuna açık olmamasının nedenini yukarıda dikkat çekilen bu
hususiyetlerle ifade etmek mümkün. Akademi dünyasının geniş Hint Okyanusu bölgesiyle
ilgili çalışmalarının farklı kriterler dikkate alındığında, 1970’lerden itibaren
gündeme gelmesine, devlet kurumlarının ise bazı istisnalar ve bireysel yaklaşımlar
göz ardı edilmek kaydıyla ağırlıklı olarak yine 2000’lerin ortalarından
itibaren faaliyete başlamaları bölgeyle ilgili olan bitenin konuya taraf olan
kesimlerce bir iç-grup çalışması olarak görüş alış verişine ve tartışma ortamına
konu edilmesini gerekli kılmıştır.
Bu yaklaşım, katılımcı tarafların örneğin, bu
anlamda akademi dünyası mensuplarının çalıştayda pür özgün akademik makaleler
sunmaları beklentisinden öte, ilgilendikleri alanlarda şu ana kadar neler yapıldığı,
yakın ve orta vadede neler yapılması gerektiği ve sahada karşılaşılan
fırsatlar, meydan okumalara dair görüşlerini paylaşmalarına olanak tanımıştır.
Benzer bir durum, çalıştaya iştirak eden ilgili devlet kurumlarının
temsilcilerinden de beklenmiştir.
Konuya taraf olan kesimlerin bir iç odaklanması ve aynı
zamanda ilgili çalışmalar çerçevesinde genişlemesi çabası olarak değerlendirilebilecek
bu çalıştayda, neredeyse tüm katılımcıların iki gün boyunca bütün oturumlara
iştirak etmeleri, böylesi bir etkinliğin yerinde ve zamanında olduğuna işaret
olarak değerlendirilebilir. Bu etkileşimin, hiç kuşku yok ki, yakın vadede farklı
bağlamlarla diğer çalıştaylarla devam ettirilmesi konusunda anlamlı bir zemin
oluşturmuştur.
Merkez adı algısı
FSMVÜ bünyesinde faaliyet gösteren Merkez’in, hem
Malezya hem de Türkiye’deki birimlerinin açılış sürecindeki görüşlerimizi daha
önce gündeme getirerek yazmış ve ilgili yerlerde zikretmiştik. Tam da bu
noktada yine dikkat çekmekte fayda gördüğümüz bir husus var ki, o da Merkez’in
adında geçen kelimelerin işaret ettiği kavram ve coğrafi göstergeleridir.
Merkezin öncelikle iki ülkede faaliyet gösteren ve iki
üniversite arasındaki işbirliğine dayanması ve bu ülkelerden birinin Malezya
olması ile Merkez’in adında yer alan ‘Malay’ kelimesinin benzerliğinin yanlış
anlamalara müsait olduğu görülmektedir. Bu husus, çalıştayda da katılımcılarca
bir kez daha gündeme getirilmiştir. Bu noktada, Malay kelimesinin geniş bir
coğrafi, antropolojik ve tarihsel arka plâna sahip olduğu ve günümüz Malezya
Federasyonu adıyla anılan devletle sınırlı olmadığı bir kez daha
vurgulanmıştır. Bu hususu burada bir kez daha dile getirmekte yarar var.
Bu husus, hiç kuşku yok ki, bir tanım sorununun
ötesinde anlam içermektedir. O da, şu anki sınırlı verilerle bir ölçüde Büyük Selçuklular
dönemi, ancak nitelik ve nicelik açısından oldukça kapsamlı belgelere
dayandırılarak Osmanlı Devleti ve modern Türkiye Cumhuriyeti gibi üç farklı
geniş siyasi ve tarihsel yapı ile Malay dünyası arasında çeşitli alanlarda
meydana gelen etkileşimlerin anlaşılabilmesi, bu konularda akademik
çalışmaların araştırmaların yapılabilmesini ve tabii ki, bu geniş coğrafyada
bugün ulus-devletler olarak ortaya çıkmış olan yapılarla ikili ve çoklu
işbirliklerine kapı aralanması hedeflenmektedir.
Dolayısıyla Malay adı ile bir tek ulus-devlete
referans yapılmamakta, aksine, Güney Afrika’dan başlayan ve Filipinler’in
güneyine kadar uzanan geniş bir coğrafya üzerinde yaşayan Malay toplumları kastedilmektedir.
Bu kastedişin, işbirlikleri boyutuyla ilintili kısmı ise İstanbul’daki merkezin
Malezya Federasyonu, Endonezya Cumhuriyeti, Bruney Sultanlığı gibi bağımsız,
ulus-devletlerdeki yüksek öğretim ve araştırma kurumları gibi yapılarla
ilişkilerin geliştirilmesinin öncellenmesidir. Bunun yanı sıra, zikredilen
geniş coğrafyadaki Malay topluluklarının yer aldıkları ulus-devletlerin ilgili
kurumlarıyla da benzer bir sürecin yapılaştırılabileceği konusu hiç kuşku yok
ki, önemli bir potansiyel olarak ortada durmaktadır.
Alanında bir ilk olduğu gözlemlenen çalıştayın
devamının hem ulusal hem uluslararası bağlamları ile devamlılık arz etmesini;
ortaya konulacak öneriler çerçevesinde ilgili tüm yüksek öğretim kurum ve
araştırma enstitüleri ile çeşitli devlet kurumlarının işbirliğine kapı
aralanarak sürdürülebilir bir yapılanmanın ortaya konulabileceğini ümit
ediyoruz.
Bu vesileyle, söz konusu çalıştayı gerçekleştiren
Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi “Osmanlı ve Malay Dünyası Araştırmaları
ve Uygulamaları Merkezi” yöneticilerine teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder