20 Temmuz 2018 Cuma

Endonezya’da kalkınma ama nasıl? / Development in Indonesia, but how?

Mehmet Özay                                                                                                                   20.07.2018

Endonezya’da Joko Widodo hükümeti 2014 yılında yeni bir ümit olarak ülkeyi yönetmeye başladı. Hükümetteki üyelerden ziyade, Jokowi’nin adının öne çıktığı bir süreç bugüne kadar dikkat çekiyor. Bunda haklılık payı da yok değil... Solo şehri belediye başkanlığından 2012 yılında Cakarta valiliğine yükselmesinde ‘temiz’ ve ‘dürüst’ politika yapma ve/veya bunu en iyi şekilde kamuoyuna aktarma konusundaki başarısı yadsınamaz. Ülkenin en önemli kamu yönetim kurumlarından olan başkent Cakarta valiliğini kazanmasa da, bu ‘ünü’ onu sadece iki yıl valilik makamından tuttu ve ardından 2014’deki seçimlerde devlet başkanlığı koltuğuna yükseltti.

Geniş kitlelerin Jokowi’den beklentisi ülkenin kronikleşmiş sorunlarına çare bulması ve sosyo-ekonomik kalkınma yolunda çok kısa sürede önemli başarılar talep edilmese de, bir tür istikametin belirlenerek sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması beklentisi öne çıkıyordu. Bununla birlikte, Jokowi hükümetinin bugüne kadar bu konuda neler yapıp yapmadığı tartışılabilir. Ancak kısa bir süre önce hükümetin önemli bakanlıklarından Ulusal Kalkınma ve Plânlama Bakanlığı’ndan bizzat bakan tarafından yapılan açıklamada yeni bir kalkınmacı hedef kamuoyuyla paylaşılması daha yapılması gereken hem de çok temel işlerin olduğuna sanki bir atıf niteliğinde. Bakanlığın bu yeni politikasına aşağıda değineceğim.

Ancak bu açıklamanın bugün ortaya konulmuş olmasının birkaç nedene bağlamak mümkün. Örneğin, Jokowi hükümetinin sosyo-ekonomik kalkınma konusunda halen önemli adımlar atmak zorunda olduğu veya önümüzdeki yıl yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde kamuoyunun ilgisine mazhar olacak bir politika ile çıkmak ve bugüne kadar gerçekleştirilemeyen politikaların yakın gelecekte -ki o da seçimlerden sonrası anlamına geliyor- yapılacağını ima etmek gibi hususları gündeme getirmek mümkün.

Adalar topluluğu Endonezya’da kalkınmacı veya modernleşmeci hareketleri başarıyla plânlamak ve hele hele hayata geçirmek büyük bir beceri istiyor. Merkezi yönetimin varlığının yanı sıra ülke 33 eyalette yerel yönetimlerce yönetilse de merkeze bağlı bürokrasi kendi kurumları vasıtasıyla hiyerarşik olarak ülkenin en ücra köşesine kadar nüfuz ediyor. Bu noktada, ülkenin genişliği, genel anlamda ulaşım konusunda yaşanan sorunlar insan ve mal mobilizasyonunu zorlaştırdığı gibi bunu maliyetli bir hale de getiriyor.

Bugün hala ülkenin dört bir yanında eğitim, sağlık, istihdam gibi temel kamu hizmetlerinin hakkıyla yerine getirilemiyor olmasının en azından bir nedeni bu coğrafi şartlarla ve idari anlayışla ilgili. İşin öte yanında, ülkenin adının yolsuzluklarla anılması ülkede temel kamu bütçesinin varlığına rağmen, bu bütçenin uygun ve adaletli bir şekilde kullanılamadığının göstergesi. Zaten halkın önemli bir bölümünün Jokowi’yi, önce Cakarta valiliği ardından daha görev süresi bitmeden başkanlık sarayına taşımasındaki belki de birinci husus bu konuda verdiği güven.

Temiz bir politikacı olmasıyla tanınmakla birlikte, ülkede hiyerarşik bir yerleşim sergileyen yolsuzlukla mücadelede bugüne kadar ne denli başarılı olunduğunu söylemek ise pek mümkün değil. Adı yolsuzluklara karışmış kimi kamu kurumlarının yönetimlerini değiştirmek suretiyle bu yönde bazı adımlar attığına tanık olduğumuz Jokowi’nin temelde yolsuzlukla mücadelede daha kapsayıcı ve kamuoyunun desteğini alıcı politikalara, yasalara ve uygulamalara ihtiyacı var. Endonezya’da kalkınma olgusuna değinilen bir yazıda yolsuzluğa değinmemek mümkün değil. Bu nedenle bu hususu mümkün olduğunca dikkatli kelimelerle ifade ederek ülkede -şayet varsa- yoksulluğun ve geri kalmışlığın nedenlerinden belki de en önemlisine ışık tutmak.
Bu bağlamda, girişte dile getirdiğim kalkınma ve plânlama bakanlığının yeni projesine değinebilirim. 11 Temmuz’da ulusal medyada yer alan haberlere göre bakanlık Cava Adası dışında yeni ekonomik kalkınma merkezleri kuracağını açıkladı. Bu durum, yukarıda dikkat çekmeye çalıştığımız merkeziyetçi idari ve politika uygulamalarının halen çok güçlü bir şekilde ülkede devam ettiğinin bir diğer kanıtı. Niçin Cava Adası dışına taşınacağı sorusu kadar, Cava Adası’nın hangi kalkınma hamlelerine konu olduğunun da belirlenmesi gerekir.

1965 darbesinin ardından ülke yönetimini ele geçiren ve 32 yıl boyunca ülkeyi yöneten Suharto’nun ülke modern tarihi içerisinde ‘kalkınmanın babası’ unvanıyla anılmasına rağmen, bugün ülkenin niçin hala tipik, üçüncü dünya kalkınmacı yönelimleriyle anılmakta olduğu arasında ciddi bir çelişkinin farkına varılması gerekir. Suharto’nun kalkınmacı politikalarında ülkenin dört bir yanındaki farklı etnik yapıların sosyo-ekonomik kalkınmalarına dokunacak politikalar yerine, dönemin merkez-milliyetçi yaklaşımının bir ifadesi olarak Cava Adası merkezli kalkınmayı öncellemesi bugün ülkede hala kalkınmanın temel bir problem olduğunu ortaya koymaktadır.

Suharto dönemi politikalarının Cava Adası’nı kalkındırmaya yararken, temelde bir başka soruna kapı aralıyordu. O da, ekonomik yatırımların görüldüğü Cava Adası’na ülkenin dört bir yanından göçün yaşanması. Bugün Cakarta’da yaşanan ve şehirleşme adına kargaşa ve çelişkiler yumağı olarak değerlendirilebilecek durumun temel sebeplerinden biri budur.

Zaten Kalkınma ve Plânlama bakanlığının açıkladığı politikanın da bununla bağlantılı bir yönü bulunuyor. Halen devam etmekte olan iç göç sürecinde, sadece başkent Cakarta’ya değil, zaten nüfus olarak ‘şişmiş’ Cava Adası’na rahatlatma gibi bir düşüncenin de bu politikada şu veya bu şekilde yeri olduğunu düşünebiliriz.

Endonezyalı bazı arkadaşlarla sohbette de dile getirdiğim üzere burada bir hususu değinmek istiyorum. Endonezya’nın klasik modernleşmeci kalkınma hamlelerine değil, temelde sürdürülebilir politikalara ihtiyacı var. Dikkat edin, yukarıda dikkat çektiğim ‘yolsuzluk ekonomisinin’ varlığını sürdürmesindeki faktörlerden biri sürdürülebilir politikaların olmamasıdır. Bunu söylerken, yolsuzluk ekonomisinin aktörlerinin bu süreci baltalamaya yönelik aktif veya aktif olmayan yönlendirmelerinin de payını unutmamak gerekir. Dolayısıyla bugün Endonezya’nın dört bir köşesinde yer altı ve üstü potansiyeliyle dikkat çeken bölgelerinde kalkınma hamlelerinin yerel halkın sosyo-ekonomik refahına yönelik yapılanmalarla ortaya konması gerekiyor.

Burada belki şu örneği vermekte fayda var. Endonezya ekonomik gelişmişlik skalasında kırsal toplum hüviyeti taşıyabilir. Ancak bu kırsallık olgusu bu topraklarda yaşayan insanların imkânsızlıklar içinde yüzdükleri anlamına gelmiyor. Aksine, daha çok, ellerindeki imkânların ya bilinçli olarak kötüye kullanılması veya sağlıklı ve sürdürülebilir planlamalara tabi olmamasıyla açıklanabilir bir durumla karşı karşıyayız. İş bulmak umuduyla köyünden kasabasından başkent Cakarta’ya göç eden insanlara kendi memleketlerinde sağlanacak imkânlarla ekonomik anlamda sürdürülebilir bir yaşama kavuşturulabilirler.

Bu noktada kısaca şehirleşme olgusuna da değinmekte fayda var. Bizzat bakan tarafından açıklanan yeni kalkınma bölgeleri oluşturulurken, hiç kuşku yok ki işin içine şehircilik de girecektir. Ancak burada dikkatli olunması gerekir ve tipik klasik modernleşmeci kalkınma süreçlerindeki gibi birey ve toplumu kendine ve geleneğine yabancılaştırıcı politika ve uygulamalara meydan verilmemelidir.

Batı’da 1980’lerden sonra görülmeye başlanan uydu kent yerleşimlerinin temel esprisi, modernleşen büyük şehirlerin artık bireylerin temel ihtiyaçlarının karşılayamamasıydı. Böylece şehirlerin yakın bölgelerinde yeni yerleşim alanlarının inşa edilmesi gündeme gelmişti. Ancak yine Batı’nın modernleşmeci yaklaşımının açmazlarından biri olarak bu açılım bile varsıl kesimlerin ‘saadet ve mutluluğunu’ sağlamaya yönelik kapitalizmin yeni bir ürünü olarak uygulamaya konulmuştu. Kırsaldan veya başka ülkelerden Batının o şehirlerine göç eden insanlar yine şehrin o hengamesine düçâr olmaya devam etmişlerdir.

Endonezya bağlamında söylemek gerekirse, ülkenin hangi bölgesine kaç tane yeni şehrin inşa edileceğinden ziyade, kırsal yerleşim alt yapısını korunarak genişlemeye değil, sürdürülebilir bir şekilde geleneksel, dini değerleri etrafında örüntülenen toplum yapısının sağlıklı bir şekilde devamlılığının sağlanmasına ihtiyaç vardır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder