Mehmet
Özay 28.04.2018
Hollanda
sömürgeciliğinin hüküm sürdüğü yirminci yüzyılın ilk yarısında Açe’de İslami
eğitimin yeniden yapılandırılması süreci, Açe topraklarında bin yıldır hüküm
süren İslami geleneğin yaşatılması ve yaşanan siyasal ve toplumsal travmaların
üstesinden nasıl gelinebileceğinin bir tecrübesi olarak değerlendirilmelidir.
Köklü
gelenek
İslamlaşma
süreciyle birlikte Perlak, Samudra-Pasai, Darussalam, Darul Kamal vb. irili
ufaklı site devletlerinin siyasi ve toplumsal yapısı ortaya çıkarken, 16. yüzyıl
başlarında Açe Darüsselam Sultanlığı ile bölge giderek genişleyen ve
küreselleşen bir ilişkiler ağına konu olmuştur. Bu siyasi yapı, bir yandan bu
ilişkilerle şekillenir ve yapılanırken, yukarıda zikredilen site devletlerinin
oluşturduğu güçlü köklere dayalı olarak uzun bir döneme yayılan siyasi varlığı 20.
yüzyıl başlarına kadar devam etmiştir.
Bu bağlamda,
bölgedeki İslami eğitim kadim bir geleneğe tekabül ettiğini ifade etmek gerekmektedir.
Bu gelenek bir yanıyla Arabistan, Hindistan üzerinden gerçekleşen çeşitli seyahatler
ve göçlerle Açe topraklarına ulaşan ilim erbabı, mutasavvıf gibi birincil
kaynaklar ile denizci ve tüccarlar gibi ikincil kaynaklardan beslenirken,
zamanla bu toprakların kendi insanının yetişmesiyle giderek zenginleşen ve
derinleşen bir İslami eğitim süreçlerine konu olmuştur.
İslami eğitim kurumları,
özellikle fıkıh, tefsir, hadis, tasavvuf gibi alanlarda gelişirken, Hicaz ve
Hindistan üzerinden gelen etkileşimlerle bir kitabi geleneğin var olduğu da
görülmektedir. Dini ilimlerde yetkin hocalar, bir yandan saray ve çevresi için meşruiyet
zemini olurken, öte yandan toplumun varoluşsal dayanak noktası olarak işlevsel
bir yönelim göstermişlerdir. Bu bağlamda, oluşturulan dini eğitim merkezleri
tarihsel sürekliliğin sergilendiği mekânlar olarak dikkat çekmektedir.
Sömürge
yönetimi ve eğitim konusu
Son dönemde, yani
sömürgeciliğin emperyalizme evrildiği 19. yüzyıl son çeyreğinde 1873 yılında Açe
topraklarında gerçekleşen Hollanda Savaşı’nın 1903 veya 1911’de sona ermesiyle,
Hollanda yönetimi sivil sömürge idaresine geçiş yapmıştır. Bu süreç, bir yandan
Açe topraklarını ele geçirme nedeni olan ekonomik sömürgeciliğin alabildiğine
arttığı bir dönem olurken, aynı zamanda kültürel ve zihinsel sömürgeciliğe yol
açacak şekilde eğitim kurumları üzerinden varlığını sürdürmeye başlamıştır.
Hollanda Savaşı,
yukarıda verilen tarihler dikkate alındığında otuz veya kırk yıl gibi aktif bir
savaş ortamı anlamına gelirken, bu süreç aynı zamanda Açe toplumunun klasik
sultanlık dönemindeki insan kaynağının tükenmesi anlamına da geliyordu.
Eğitimli kadrolar, sadece bizzat savaşa iştirak etmelerinin yanı sıra, savaşın
doğal akışı içerisinde de hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu noktada, söz konusu bu
toplumsal kesim Açe tarihsel, toplumsal ve dini hafızasının taşıyıcısı olmaları
nedeniyle hiç kuşku yok ki, Hollanda sömürge ordusunun birincil hedefi
konumunda olmuşlardır.
Bu bağlamda,
sömürge ordusu Açe topraklarını fiziki olarak ele geçirme politikalarının yanı
sıra, bir yandan da bu sürece karşı koyan Açelilere yönelik yok etme politikası,
Açe topraklarında geleneksel dini eğitim kurumlarının da maddi ve manevi
kayıplara maruz kalmasına yönelik bir süreci içermektedir. Savaşın yoğunlaştığı
veya Açe toplumu için mücadele verme yönünde umutların giderek tükendiği
dönemlerde dini eğitim almak veya hoca olarak eğitim-öğretim faaliyetlerini devam
ettirmek amacıyla geleneksel eğitim kurumlarına mensup çevrelerin -en azından
bir bölümünün- Malaya topraklarına geçtikleri bilinmektedir.
Alternatif
arayışlar ve yeni yapılaşmalar
Bu süreçte Açe’deki
bazı dini-toplumsal liderlerin çabalarıyla sömürge dönemi yıkımının üstesinden
gelinmesi amacıyla eğitim konusu gündeme gelmiştir. Sömürge sivil yönetiminin
1910’lu yıllardan itibaren giderek toplumsal yapının tüm dinamiklerine yönelik
belirleyici politikalarına karşılık, Açe’li siyasi ve dini elit, Hollanda
sömürgeci uygulamalarına yönelik salt bir tepkisellikle ifade edilemeyecek bir
süreci başlatmışlardır.
Geleneksel İslami
eğitim kurumlarının yeniden yapılanması yönünde yapılan bu türden çabalar,
sömürge savaşı sırasında kaybedilen eğitimli insanın telafisine yönelik bir
alanı içinde barındırmaktadır. Bu durum, bize toplumsal hafızasında İslamiyetin
ve de pratiklerinin önemli bir yer tuttuğuna ve bunun fiziki bağlamda Açe
toplumunda yeniden yeşertilme çabası olduğuna işaret etmektedir.
Dönemin hocaları
ve entellektüelleri bu çabalarını birkaç perspektifte değerlendirmek mümkün. Bunların
başında, kısmen sömürge okullarında okuyup, aynı zamanda geleneksel eğitimini aile
çevreleri ve yakın toplumsal çevre vasıtasıyla edinenler; ikincisi, Açeli
gençlerin, Açe’yle tarihsel bağları olan Padang ve kısmen de Kuzey Sumatra bölgesindeki
eğitim kurumlarında öğrenim görmesi; üçüncüsü, Batı Sumatra ve Cava Adası
merkezli İslami eğitim kurumlarının ve de bireylerin Açe’de benzer faaliyetlere
başlamalarıdır.
Ancak bu süreçte, geçmişte
Açe’de üretilen ve pratiğe geçirilen İslami eğitim anlayışının hakim bir form
olarak ortaya çıkması konusunda bir irade sergilendiği görülmektedir. Bu değişim,
‘reform’ kavramıyla adlandırılabilirse de, bunun tümüyle geleneksel düşünce
kodlarından uzaklaşıldığını söylemek de pek mümkün gözükmemektedir.
Örneğin, Cava
merkezli gelişme gösteren Sarekat Islam
ve Muhammediyye gibi ekollerin Açe
topraklarındaki eğitim yapılaşmaları kısmen etkili olmuştur. Bu durum, Açe’de
geleneksel İslami eğitimi yeniden yapılandırmaya matuf girişimleri sergileyen
hocalar ve entellektüellerin üzerinde yaşadıkları coğrafyada tarihsel bilgi
birikimi ve tecrübesinden hareket ettiklerini ileri sürebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder