17 Şubat 2017 Cuma

Malezya’daki Suikastte ‘Kim’ Şüphesi / Query upon ‘Kim’ in the assassination in Malaysia

Mehmet Özay                                                                                                                       16.02.2017

Nükleer demeleri ile sadece Asya-Pasifik bölgesinde değil, küresel çapta tepkilere neden olan Kuzey Kore bu sefer şu veya bu şekilde bir cinayete taraf olmakla bir başka yüzünü ortaya koydu. Cinayetin işlendiği mekân da, 2014 yılında ulusal havayolu şirketine ait bir uçağının Ukrayna’nın doğusunda düşürülmesi, diğerinin de Kuala Lumpur-Pekin seferini yaparken kaybolması ve ardından Air Asia adlı özel sektöre ait bir uçağın Surabaya-Singapur seferini yaparken Cava Denizi’nde düşmesiyle dünya kamuoyunun gündemine gelen Malezya.


Bu cinayet üzerine gözler elbette Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’a çevrilmiş durumda. 2013 yılında amcası ve bu son vakadan birkaç hafta önce istihbarattan sorumlu Devlet Güvenlik Bakanlığı başkanı başkanı Kim Won-hong’u yolsuzluk suçlamasıyla görevden alan ardından ‘ortadan kaldıran’ Jong-un’un, en sonuncusunu geçen hafta gerçekleştirdiği nükleer füze denemelerle başta komşu ülkeler olmak üzere küresel kamuoyuna meydan okurken, ülke içinde de siyasi gücünü daha da pekiştirmeyi hedefliyor. Söz konusu bu cinayetin uluslararası boyutuna değinmeden önce, bazı detaylarını ortaya koymakta fayda var.

Kuzey Kore devlet başkanı 33 yaşındaki Kim Jong-un’un üvey abisi 46 yaşındaki Kim Jong-nam geçen Pazartesi sabahı Kuala Lumpur Uluslararası Havalimanı’nda (KLIA2) iki kadının saldırısı sonucu yüzüne serpilen kimyasalla hayatını kaybetti. Kuzey Kore lideri Kim Jong-il’in 19 yıllık iktidarının ardından 17 Aralık 2011 tarihinde hayatını yitirmesiyle devlet başkanlığına ortanca oğlu Kim Jong-un getirilirken, bu dönem zarfında bir tehdit unsuru olarak algılanan büyük oğlu Kim Jang-nam ise uzun süredir ülke dışında yaşam sürüyordu. Bu zaman zarfında Malezya dahil bölgedeki birkaç ülke arasında mekik dokuyan Jong-nam’ın zaman zaman Çin’in güneydoğusunda Macau özerk yönetim bölgesinde yaşıyordu. Pazartesi günü de, eşi ve oğlu Kim Han-sol’uyla buluşmak üzere Macau’ya gidecekti.

Profesyonel cinayet
Jong-nam’ın öldürülmesinin Malezya ve dünya basınında yer alması için bir günün geçmesi gerekiyordu. Bunun nedeni ise Kim Chol adına düzenlenmiş sahte pasaportla seyahet etmesi ve Malezya makamlarının olay günü bu gelişmeyi kayıtlara sadece, ‘Kuzey Kore uyruklu bir kişinin hayatını kaybetti’ şeklinde geçmesi oldu. Gerçek kimliğinin ortaya çıkmasının ardından son yılların belki de en önemli casus cinayetlerinden biri olduğuna kuşku olmayan olayla ilgili detaylar aranmaya başlandı. Şu ana kadar en önemli havalimanındaki güvenlik kameralarının ortaya koyduğu veriler dışında başka bir bulguya ulaşılabilmiş değil.

Kuala Lumpur Uluslararası Havalimanı ‘1’ ve ‘2’ (KLIA1 – KLIA2) olarak adlandırılan birbirine son derece yakın iki havalimanından oluşuyor. Jang-nam’ın hayatını kaybetmesine yol açan saldırı ise KLIA2’da gerçekleşti. Bu havalimanı büyük ölçüde Malezya merkezli ve diğer bölge ülkelerinde de faaliyet gösteren ‘Air Asia’ adlı ekonomi sınıfı uçak şirketince kullanılıyor. Jang-nam’ın yaklaşık bir haftadır Malezya’da olduğu ve geçen Pazartesi günü Macau’ya (Çin) geçmek üzere KLIA2’ya geldiği ve ‘self-check in’ makinalarının birinin önünde bir kadının arkadan yüzünü tuttuğu diğer kadının önden yüzüne bir kimyasal madde sıktığı iki kişinin saldırısına uğradı.

Bu vakıa güvenlik kameralarında görülüp anında değerlendirilmediği gibi, olay mahallinde güvenlik mensubu ve havalimanı çalışanı ya da herhangi bir yolcu tarafından fark edilmemiş olması işin son derece profesyonelce işlendiğini ortaya koyduğu gibi ‘mistik’ boyutlarının da gündeme taşınmasına neden oluyor. Ayrıca, Jong-nam’ın bağırıp çevredekilerden yardım istememesi, aksine önce lavaboya gidip yüzünü yıkaması ancak ağrının baş göstermesi üzerine havalimanı çalışanlarından birine yaklaşık yardım istemesi de bir başka önemli detay. Ancak bu saldırının sadece iki kadın tarafından işlenmediği ve saldırıyı yöneten-yardımcı olan dört erkek zanlının da varlığı gündemde. Güvenlik kameralarında görülen kadınlardan biriyle benzerliğinden ötürü dün Vietnam pasaportu taşıyan 28 yaşındaki bir kadın göz altına alındı. Bu sabah, ikinci bir kadının göz altına alındığı açıklandı. Olayın icraat yönüne dair şu ana kadar öne çıkan hususlar sadece bunlar.

Kim Jong-nam: Potansiyel lider
Kim Jong-nam, kapalı bir rejim olan ve adını nükleer denemelerle duyuran Kuzey Kore’de ülkenin kurucu ailesine mensup. Şu an devlet başkanı olan Kim Jong-un’un ‘abisi’ olması nedeniyle babasından sonra devlet başkanlığına geçmesi bekleniyordu. Ancak 2001 yılında sahte pasaportla Japonya’ya yaptığı ziyaret nedeniyle gözden düşen Jong-nam, babası Kim Jong-il’in 2011 yılında vefat etmesinin ardından kardeşi Jong-un devlet başkanlığına geçti.

Dünyaya kapalı ve diktatöryal bir rejimle yönetilen dünyanın son birkaç ülkesinden biri kabul edilen Kuzey Kore’de reform yapılması konusunda görüşleriyle bilinen Kim Jong-nam, 2011 sonrasında bir tehdit unsuru olarak ortaya çıktı. Her ne kadar, Kuzey Kore’de devlet başkanlığını üstlenmesi mümkün olmasa da, gerek bölgesel gerekse küresel güçler noktasında ‘potansiyel bir lider’ olarak değerlendirildiğine kuşku yok. 2012 yılında devlet başkanı ve de kardeşi Jong-un’a yazdığı belirtilen mektupta kendisinin ve ailesinin canının bağışlanmasını istemesi de doğal bir tehdit altında bulunduğunun farkında olduğunu gösteriyor.

Kuzey Kore’de güç temerküzü ve rejim içi dengeler
Jong-nam’ı mevcut Kuzey Kore rejimi için bir tehdit unsuru kılan bir başka husus ise, 2013 yılı Aralık ayında infaz edilen ülkenin o dönem iki numaralı ismi olarak bilinen amcası Jang Song Thaek’a yakınlığı. Bununla ilgili olarak Güney Kore istihbaratının, “Jong-nam’ın son beş yıldır maruz kaldığı tehdit karşısında Çin yönetiminin yakın korumasında” olduğu yönündeki açıklamasıydı. Kuzey Kore’nin daha önce dört kez suikast girişiminde bulunmuş olması da, bu konuda Kuzey Kore yönetiminin ‘kararlılığını’ gösteriyor. Bu son girişimde bulunulmasından önce, Jong-nam’ın Güney Kore’ye iltica edeceği haberlerinin de bir rolü olduğu düşünülebilir. Kuzey Kore lideri Jong’un’un iktidara gelmesinden kendisine muhalifler olan veya bu potansiyeli taşıyan sivil ve asker 140’ı aşkın kişinin hayatına kast etmiş olması, kendisine karşı önemli bir tehdit unsuru olduğuna kuşku olmayan abisi Jang-nam’a karşı da benzer bir teşebbüsde bulunabileceğinin işaretidir.

Bu cinayetin Kuzey Kore yönetiminin ısrarla devam ettirdiği ve sonuncusunu geçen hafta gerçekleştirdiği nükleer füze denemeleriyle şu veya bu şekilde bir bağlantısı var. Son beş yıldır ardı arkasına füze denemeleri gerçekleştiren başkan Kim Jong-un, özellikle ABD yönetimi başta olmak üzere uluslararası çevrelerden gelen tepkilerin sıcak bir müdahaleye dönüşebileceği ihtimalini gözden uzak tutmuyor olmalı. Komünist rejimle idare edilen ve altmış yıldır Çin başta olmak üzere birkaç ülke dışında dünyaya kapalı bir rejim olarak varlığını sürdüren Kuzey Kore’de değişimin nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceği küresel kamuoyu için bir muamma. Bununla birlikte, çeşitli çevrelerin ülkede rejim değişiliği için alternatif girişimler üzerinde kafa yorduklarına ise şüphe yok. Bu noktada, tıpkı benzeri ülkelerde olduğu gibi, ülke yönetimindeki aynı aileye mensup bir başka kişiyi -ki bu kişinin Pazartesi günü öldürülen Jong-nam olmaması için hiçbir neden yok- yönetime getirilmesi de ihtimaller dahilindedir.

ABD yönetiminde Kuzey Kore kararlılığı
ABD’deki yönetim değişikliğinin, kısa vadede Kuzey Kore yönetimine yönelik herhangi bir yaptırım veya sıcak müdahaleyi gündeme getirip getirmeyeceği netlik kazanmış değil. Bununla birlikte, Başkan Donald Trump’ın konuyla ilgili bazı açıklamalarında bunun ipuçlarını bulabilmek de olası. Öyle ki, Kuzey Kore’nin geçen hafta sonu gerçekleştirdiği füze denemesinin ardından Trump, gerekli ‘en sert tepkiyi’ verecekleri yönündeki açıklaması, Kuzey Kore yarımadasında bir hareketliğe olanak tanıyacak şekilde de değerlendirilmeye müsait. Bununla birlikte Trump’ın açıklamasında, “Kuzey Kore büyük bir problem olduğu aşikâr ve bununla güçlü bir şekilde mücadele etmeliyiz.” derken, herhangi bir plân ve projeye sahip olduğunu söylemek de mümkün değil. Öte yandan, Washington’un BM elçisi Nikki Haley’in, “Kuzey Kore’ye sadece sözlerimizle değil eylemlerimizle de yaptığının hesabını vermesi gerektiğini göstermeliyiz.” anlamına gelecek açıklaması da dikkat çekiciydi. Füze denemesinin ardından BM’de konuyla ilgili acil toplantıda da ABD tarafı Kuzey Kore’nin bu açık tehditi karşısında Japonya ve Güney Kore’nin yanında olduğunu güçlü bir şekilde ifade ediyordu.

Barack Obama’nın birinci yönetim sürecinde Kuzey Kore’yle ‘masaya oturma’ girişimleri gündemdeyken, Kuzey Kore füze denemelerinde ısrarcı olması bu olasılığa son vermişti. Şimdi ise, Başkan Trump her ne kadar, yaklaşık son bir aydır Amerikan iç sorunlarıyla meşgul olsa da, ‘Amerikan çıkarlarını’ doğrudan tehdit ettiğini alenan ifade eten Kim Jong-un’a karşı gerekli tedbirlere başvurabilir. Bu bağlamda, Japonya ve Güney Kore ile yakın, Çin’le ise ‘çok özel bir anlaşmayla’ işbirliğinin önünü açarak Kuzey Kore’de bir rejim değişikliğini gerçekleştirme yönünde adım atabilir. En azından bu yönde hareket geçme konusunda potansiyel bir politikaya sahip olduğuna kuşku yok. ABD yönetiminin en güçlü isimlerinden biri olan Savunma Bakanı Jim Mattis, bu ay başında Güney Kore’ye yaptığı ziyaret sırasında, “Kuzey Kore yönetiminin nükleer silah kullanma teşebbüsü etkin bir karşılık bulacaktır” açıklaması ortada. Unutmayalım ki, Kuzey Kore son altmış yıldır Güney Kore ve ABD ile teknik anlamda savaş halinde.

Öte yandan, Kim Jong-un’un her daim dışardan bir müdahaleyi beklentisini göz ardı etmeyecek kadar da Kuzey Kore üst düzey yönetiminin görüşlerini dikkate alıyor olmalı. Bu çerçevede, Çin’e yakınlığıyla bilinen abisi Jong-nam’ı düne kadar ‘ortadan kaldırmamış’ olmasının neden olabileceği bir tehlikeyi bertaraf için nihayet uygun bir fırsat yakaladığı anlaşılıyor. Geçen Pazartesi günü Kuala Lumpur’da işyenen bu cinayet, Kuzey Kore vechesinden bakıldığında olası bir müdahale ve sonrasında gelecek potansiyel yönetim değişikliğinin önüne ‘şimdilik’ geçilmiş olduğu inancını güçlendiriyor olmalı.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder