Mehmet Özay 16 Nisan 2015
Necib bin Razak, yani Malezya’nın altıncı başbakanı. 2009 Nisan ayından bu
yana Başbakanlık koltuğunda oturan Necib bin Razak muhalefet kanadından
bakıldığında uzunca bir süredir, içinde yer aldığı Malay etnik politika
bağlamında ise bir süredir baskı altında. Peki bu baskı nedir ve Malezya
politikası için ne anlam ifade eder? Evvel emirde söylemek gerekirse, bu baskı
yeni ortaya çıkmış bir sürece işaret etmiyor, aksine Malezya politikasının
bağımsızlık öncesi dönemine kadar uzanan bir geçmişi olduğunu söyleyebiliriz.
Elbette bu kısa metin içerisinde bu uzun süreçleri detaylı olarak ele
almayacağım. Aksine, yaşananları yakın geçmişle sınırlandırarak olan bitene
dair bazı hususları dile getireceğim.
İlk değinilmesi gereken husus Necib bin Razak’ın hangi siyasi atmosferde
bir ‘isim’ olarak ortaya çıktığıyla alakalıdır. Necib bin Razak’ın Başbakanlık
koltuğuna oturmasına neden olan en önemli gelişme, ülkenin beşinci başbakanı
Abdullah Badawi’nin Başbakanlığında girilen 2008 Genel Seçimleri’ndeki
başarısızlık oldu. Bu başarısızlık öyle böyle değil, bağımsızlıktan bu yana
ülkeyi yöneten Ulusal Cephe koalisyonunun ilk defa Federal Meclis’e üçte iki
çoğunluğu kaybetmesinin yanı sıra, 13 Eyalet’ten beşinin yönetiminin muhalefete
yani Halk Cephesi koalisyonuna geçmesine yol açtı. Bu sonucun ardından Birleşik
Ulusal Malay Organizasyonu’nda (UMNO) yaşanan deprem başbakan yardımcısı
konumundaki Necib bin Razak’ın önünü açarken, aynı zamanda bu depremin artçı
sarsıntılarına karşı mücadele verme sorumluluğu da yüklüyordu. 2008 siyasi
tsunamisi, UMNO’nun hükümet ortağı Çin ve Hint Partilerine rağmen, başta
Çinliler olmak üzere etnik azınlık kesimlerinin oylarını kaybettiğini ortaya
koyuyordu.
Bu anlamda, çözüm Başbakanın ekonomi ve sosyo-politik eksende reform
kavramına başvuran bir siyasi yaklaşımına bağlandı. 2008-2009’da yanan küresel
ekonomi krizi kadar, bölgedeki diğer bazı ülkelerin de Malezya gibi imalât
sanayii ile kalkınmayı hedeflemesiyle Malezya’nın elinde tuttuğu avantajların
görece zaafa uğraması ve bu anlamda dış yatırımın azalması karşısında ekonomiyi
canlandıracak formül arayışları, ‘Ekonomik Dönüşüm Programı’yla (ETP) gündeme
geldi. Sosyo-politik reformun ise en önemli ayağını, ülkede muhalefet üzerinde
on yıllarca Demokles’in Kılıcı hükmünde olmuş
‘İç Güvenlik Yasası’ (ISA), ‘İsyan’a Teşvik Yasası’ (Sedition Act) gibi
özgürlükleri polis şeflerinin inisiyatifine terk eden uygulamaların
kaldırılması, basın ve haberleşme konusunda özgürlüklere kapı aralanması gibi
alanlar teşkil ediyordu. Başbakan’ın bir diğer somut girişimi ise, Çin ve Hint kökenli
kitlelere yönelik ‘yakınlaşmacı’ tavrı, bir anlamda ‘barış çubuğu’ uzatması
oldu. Bunun siyasi proje olarak karşılığı ise ‘Bir Malezya Projesi’ydi.
Tabii bu iç politik süreçler kadar, bölgesel ve uluslararası arenada
“Malezya’nın sesi olmak” gibi bir görev de üstlenen Necib bin Razak,
Mindanao-Patani görüşmeleri, ASEAN, BM Güvenlik Konseyi’nde ‘ılımlı İslam’
sunumu gibi alanlarda aslında kimilerinin gözünü dolduruyordu. Ancak bu
süreçleri Necib bin Razak’ın bir tür ‘tek adam’ yaklaşımıyla sunması, yeni bir
liderlik perspektifinin gündeme getirilmekte olduğunu gösteriyordu. Oysa,
Malezya’da UMNO gibi, etnik Malay milliyetçiliği temeline oturmuş ve ülkenin
tüm siyasi ve toplumsal yapılaşmalarını belirlemede şüphe götürmeyecek bir
belirleyiciliğe sahip siyasi partiyi kuşatacak ‘karizma’nın Necib bin Razak’ta
olup olmadığı sorusunu burada gündeme getirmeliyim. Bu politikaların
sınanmasının yeri ve zamanı ise, 5 Mayıs 2013’de yapılan 13. Genel Seçimi oldu.
Bu seçim de 2008’dekinden daha büyük bir siyasi tsunami olarak ülke siyasal
tarihinde yerini aldı. Her ne kadar muhalefet bir önceki seçimde kazandığı beş
eyaletten ikisini kaybetse de, toplam oyların yaklaşık %53’ünü alarak Federal Meclis’te
iktidarın üçte iki çoğunluğunu bir kez daha ortadan kaldırarak gücünü ortaya
koydu. Ancak seçim sistemi yapılaşması, seçime şu veya bu şekilde müdahaleler
iktidarın aynı koalisyon bloğunda kalmasını sağladı. Seçimin elbette ki en
önemli sonucu ‘tek adam’ profiliyle ülke siyasetinde UMNO’yu eski günlerine
döndüreceği iddiasındaki Necib bin Razak’ın politikalarının iflası anlamı
taşımasıydı. Ve Başbakan dahil olmak üzere UMNO içerisinden özellikle Çinli
seçmenlere yönelik ağır eleştiriler gelirken, Başbakan’ın yukarıda dile
getirilen ‘reformcu’ çabalarının da aslında seçim-odaklı palyatif yaklaşım
olduğunu ortaya koydu. Tabii bunun sonunda benzeri eleştirilerin bir süre sonra
Başbakan’a yöneleceğini tahmin etmek güç değildi. Öyle de oldu!
Necib bin Razak’ın ikinci döneminde yani seçim sonrasında, Malezya
siyasetinin belirleyici damarı ‘Malay milliyetçiliği’ne yaslanmak suretiyle,
siyasi mevcudiyetini devam ettirme ihtirasında olduğu ortaya koydu. Bunun güçlü
‘tiyatral’ ifadesi ise hiç kuşku yok ki, UMNO Genel Kurulu’ndaki etnik Malay
milliyetçiliği söyleminin ‘ağır bir tonla’ bir kez daha yükseltilmesi
oldu. Elbette ki, bu yaklaşım artık
ortada ‘reform’ namına bir şeyin kalmadığı anlamı taşıyordu. Ki bunun ilk göstergesi
‘İsyan’a Teşvik Yasası’nın kaldırılacağını 2012 yılında duyuran Başbakan’ın bu
yasanın daha da ‘işlevselleştirileceğini’ söylemesi gündeme bomba gibi düştü. Artık
ortada reform değil, giderek ‘ultra Malay milliyetçiliği’ rolüne bürünen bir
Başbakan vardı.
Tüm kalkınmacı çabalara, ekonomik açılımlara rağmen, bütçe açığı; uçak
kazaları; ‘Bir Malezya Kalkınma Fonu’ndaki usülsüzlükler; yeni vergi yasası;
İsyan’a Teşvik Yasası’ balyozunun tek tek toplumun belli kesimlerinin üzerine
inmesi bir yana belki de Başbakan Necib bin Razak’a en büyük darbe, Dr.
Mahathir Muhammed’in 2013 seçimleri öncesinde sergilemeye başladığı Necipli mi
Necipsiz mi sorgulamasının ağır eleştirilere dönmesi ortada ciddi anlamda bir
sorun olduğunu ortaya koyuyor.
Aslında Malezya siyasetine dair yukarıda sunulan fotoğraf yeni değil. İlki
1997-98 Güneydoğu Asya Krizi, Endonezya ve Tayland’da baş gösteren reform
hareketi ve hemen ardından gündeme bomba gibi düşen Enver İbrahim’in ilk davası
Malezya’yı da sarsan gelişmeler olarak dikkat çekiyor. Kurt politikacı Dr.
Mahathir Muhammed’in 1999 seçimlerini kazanmasının ardından 2003 yılında, 22
yıllık Başbakanlığı’na noktayı koymasından itibaren de UMNO içerisinde bir
‘liderlik açığı’ gündeme geldi. Ve o gün bugündür, Enver İbrahim’in başlattığı
reform hareketinin siyasi ve sosyal programlarından ilhamla önce Abdullah
Badawi ardından Necib bin Razak ‘reform’ kavramına tutunsalar da ortaya sahici
bir reform yapılaşması bugüne kadar çıkmadı. Bu bağlamda, ülke siyasetinde
bugün Necib bin Razak’ın karşı karşıya olduğu sorunlar salt onun politik
yaklaşımıyla sınırlı değil. Aksine ortada, kökleri en azından 1998’e kadar geri
giden ve halen halledilmeyi bekleyen sistemik bir sorun var. Bu süreci
zorlayacak bir muhalefetin varlığına rağmen, kurulu düzenin bir türlü
elvermediği açılım, aksine bu sistemi yönetme makamındaki ‘zümrelerin’ giderek
radikalleşmesine yol açıyor. Başbakan Necib bin Razak’ın da içinde bulunduğu
zorluk bundan kaynaklanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder