7 Nisan 2015 Salı

Lee Kuan Yew’ın Yeni Bir Ulus İnşasında Dil Olgusu / The Phenomenon of Language In the Process of A Nation-State Building of Lee Kuan Yew

Mehmet Özay                                                                                                                   7 Nisan 2015 

Dünyanın sayılı gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Singapur Cumhuriyeti’nde Lee Kuan Yew’ın -kimilerince yadırgansa da- ‘kurucu baba’ sıfatını taşımasını haklı kılacak gerekçelerin başında onun ‘dil’ olgusu üzerinden sosyal-ekonomik dönüşümü plânlamış olması gelir. Bu bağlamda LKY’ın dil eğitimi üzerinden nasıl bir toplum modeli oluşturduğuna değinmeden önce, onun bizatihi kendisinin bir eğitim alıcı olarak ne tür bir dönüşüme maruz kaldığına bakalım.

Tıpkı Güneydoğu Asya ülkelerinde yaşayan Çin diasporasına mensup aileler gibi Lee Kuan Yew ailesi de, 19. yüzyılda Singapur Adası’nın gelişme istitadına konu olduğu dönemde bölgeye göç etti. Bu ailevi köken, onu temelde Çin kültür ve medeniyeti ve de siyasetine ilişkilendirme noktasında doğal bir argüman olarak ileri sürülebilir. Ancak unutmayalım ki, Singapur Adası’nda İngiliz sömürgeciliği ve ona eklemlenen çeşitli misyoner gruplarının eğitim politikaları ve de faaliyetlerinin biçimlendirdiği yepyeni bir sosyal çevrenin LKY üzerinde bıraktığı tesir yabana atılamayacak önemdedir. Burada LKY’ın çocukluk ve ilk gençlik yıllarında nasıl bir sosyo-kültürel yapılaşmaya konu olduğunu detaylı bir şekilde ele almak yerine, özetle onun gelecekteki uzun siyasi kariyerini de belirleyen İngilizce eğitimi ve bunun kamusal alana nasıl taşındığına dair bazı görüşleri paylaşacağım.

Güneydoğu Asya genelinde olduğu üzere Singapur’da da Çinli olmakla Konfüçyüscü bağlam ve atalar dininin bir özelliği olarak güçlü aile bağları, geleneksel değerlerin öne çıkartılması kadar ideolojik olarak komünizme meyyal bir algı oluşturur. Bu algı, hiç kuşku yok ki, erken dönemlerde göç eden Çinli kitlelerin, aradan geçen zaman zarfında yaşayan kalkınmacı hamleler neticesinde şu veya bu şekilde kapitalizme eklemlenmesi, sadece dini bağlılıklarını değil, ideolojik yapılaşmalarını da önemli değişimlere maruz bıraktığına kuşku yok. Bu sürecin değişime konu olmasında, ailelerin İngilizce sömürge yönetiminin eğitimi büyük ölçüde misyoner grupları inisiyatifinde yapılaştırma politikasına paralel olarak Çin kökenli ailelerinin, en azından bir bölümünün çocuklarını bu eğitim kurumlarına gönderdikleri görülür. Bunda hiç kuşku yok ki, bu yönelimin bir tür Batılılaşma iştiyakıyla değil, aksine göçmen olmanın getirdiği zorlukları aşmaya matuf ekonomik geçerlilik gibi son derece pragmatik bir eğilimin büyük rolü var. Tıpkı LKY’ın Ada’daki üç önemli etnik yapının dillerini ulusal dil babul etmekle birlikte, ‘idari ve iş dünyasının’ “ana dil”ini İngilizce yapmasındaki pragmatiklik gibi.[1]  Ancak bu eğitim sürecinin, kültürel değişimde başat rol oynadığı da bugün gelinen noktada kendini ortaya koyar.

Tabii, LKY özelinde konuşacak olursak, onun sıra dışı bir kişilik olduğunun ilk işaretlerinden birini ortaya koyan gelişme, ailesinin onu Çin okuluna göndermesine karşın daha küçük yaşta verdiği bir kararla ısrarla İngilizce eğitim yapan bir okula gitmek isteyişinde ortaya çıkar. Burada hemen, LKY’ın o küçük yaşta nasıl olup da böyle bir kararı verebildiği de üzerinde durulması gerektiğini söylemeliyim. Bu anlamda, parlak zekâsı, toplumsal çevresini anlama ve analiz etme yetisinin oldukça erken gelişmişliğine atıf yapabiliriz. Toplumsal ilişkilerin yanı başında, ‘İngilizce’ konuşan sömürge liderleri ve imtiyazlı ‘beyaz adam’ın farkını herhalde LKY erken teşhis olmalı. Onu içinde doğup geliştiği geleneksel Çin toplumunun ‘dar kalıplarını’ aşmasını sağlayacak ve böylece dünyaya açacak süreç bu ‘dil hamlesi’yle gerçekleşti. Profesyonel siyasetçiliği döneminde sarf ettiği “Bizim -yani Singapurluların- dünyayla bağlarını sağlayacak yegane araç dil. Bizi yönetmiş olan İngilizlerin giderken arkalarında ‘dillerini’ bırakmış olmaları bizim için büyük bir şans” demesi[2], bir anlamda daha erken çocukluk yıllarında yaptığı stratejik hamlenin bir açılımıdır.

İşte LKY, böylesi bir diaspora gerçekliği içinde eğitim sürecini bizzat kendisinin belirlediğine tanık olunur. Bu bağlamda, kuruluşunda İngiltere Krallığı vatandaşlarının rolünün olduğu İngilizce eğitim veren kurumda öğrenim görmekle, diaspora topraklarında Çin dil-kültür ve medeniyetinin başat taşıyıcısı konumundaki Mandarince eğitim veren bir kurumda öğrenim görmek arasındaki fark, LKY’ın bireysel tarihi kadar Ada’nın kuruluş ve bugüne kadar ki serüvenini de belirleyici kıldı. LKY’ın ilk öğretim süreçlerinin ardından üniversite yıllarında da İngiltere’nin ‘saygın’ yüksek öğretim kurumlarından Cambridge hukuk eğitimi alması, onu bir anda daha küçük yaşlarda ‘gözüne kestirdiği’ beyaz adam statüsüne çıkarmış olmalı! Eğitim süreçlerinin her bir basamağında LKY’ın dil-kültür eklemlenmesine bu iç-tanıklık boyutları, onun 1954 yılında “Demokratik Eylem Partisi”ni (PAP) kurması ve akabinde bu parti içerisinde Çince eğitim görenler ile İngilizce eğitim görenler arasında giderek kendini belirgin kılan kutuplaşma sürecinde siyasi bir boyut kazandı. Örneğin, partinin kuruluşunda rol alan İngilizce eğitim almış olanlar ile Çince eğitim almış olanlar arasındaki çekişme, sadece bir parti içi kamplaşma olarak kalmadı. Bu çerçevede Çince eğitim alanlar kategorisindeki Lim Chin Siong gibi önde gelen liderlerin, aynı zamanda onların ‘komünistlikle’ suçlanmaları, partiden ihraçları, sürekli polis gözetiminde yaşamaları, hapse düşmeleri vs. bir tesadüf değildi.

Yukarıda değinmiştim… Diaspora Çinlileri, genel bir ‘ön yargı’ olarak da kabul edilebilecek bir şekilde ‘komünizm’le ilişkilendirilmeleri, en azından bu siyasi ideolojiye eğilim gösterme oranlarındaki yükseklik söz konusudur. Bu politiko-kültürel ilişkiyi kıracak olguların başında dil-kültür değişimine yaslanmak geldiğine göre, İngilizce eğitim almış LKY hiçbir şekilde ‘komünizm’ ile bağdaştırılamayacak bir yer edinmiştir. Bu bireysel konumlanışı, aynı zamanda Ada’nın siyasi-sosyal-kültürel yapılaşmasına kadar taşıyacak bütüncül bir harekete geçiciri gücü içinde barındırıyordu.

Bu noktada, bağımsızlık sonrasında Ada’da eğitim politikaları, tıpkı diğer politikaların belirlenmesinde olduğu üzere, bizzat LKY’ın karar vericiliğinde yönlendirildi. İngilizlerin kurduğu Ada’nın ruhuna uygun bir şekilde Ada’nın geleceğe taşınmasında Çince -veya Malayca ile Tamilce eğitim veren kurumların değil, İngilizce eğitim veren kurumların öncellenmesini temel bir politika olarak belirledi. Bu minvalde, Ada nüfusunun kahir ekseriyetini Çin kökenlilerin oluşturmasından hareketle, Çin okullarını dönüştürücü politikalara örnek, Mandarince altı yıllık ilk öğretim sürecini dört yıla indirme plânını gösterebiliriz.[3] Aslında bunun ipuçları daha bağımsızlık öncesinde 1955 yılında, Çince eğitim veren okullar yerine İngilizce eğitim veren öğretim kurumlarının öncellenmesinin gündeme getirilmesinde ortaya çıktı.[4] Bundan amaç, aileleri ve de çocuklarını İngilizce eğitimin önemine ‘ikna ettirmek’ ve bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu sürece eklemlemektir.
Peki bu süreçten ne nedeflenmiştir? Yukarıda bazı ipuçlarını vermiştik. Örneğin, geleneksel toplumun ‘sınırlarından’ çıkıp, kendini dünyaya açma, bir tür dil üzerinden modernleşmenin gerçekleşmesi. Ancak bu dil olgusu, değişim, modernleşmenin tümünün yegane hedefi ekonomik varsıllıkla kendi varlığını kanıtlamaktır. 

LKY, kendi çocukluk yıllarında başlattığı bu dönüşümü, ülkenin önde gelen siyasetçisi olarak tüm ulusa yayarken, çok-dilli/kültürlü/dinli bir toplumda bir ulus inşasının da payını ortaya koyuyordu. Tıpkı kendi çocukluğunda bizzat kendisinin verdiği kararı bu kez, tüm topluma enjekte ediyor ve ebeveynlere şöyle diyordu: “Ben hem ana dilinizi hem de İngilizce öğrenimi imkânını sizlere sundum. Gönüllü seçiminizle ve de piyasaların otuz yılı aşkın süre boyunca sunduğu ödüller sayesinde bugün İngilizce ana dilin önüne geçti.”[5] Tüm bu yaklaşımların ardından LKY’ın dil üzerinden hareketle çok dilli/dinli/kültürlü bir toplumda ulus bilincini inşa etmeyi başardığı söylenebilir. Ancak bu ‘yaratılan’ ulus, pragmatik kalkınmacılık uğruna araçsallaştırılmış bir ulustur. Temelde Singapur özelinde ortada bir sorun da bulunmamaktadır. Tıpkı 1819’da Thomas Stamford Raffles’ın başlattığı eğitim ‘hamlesi’ aradan geçen yüz elli yıllık sure sonrasında, bu sefer Lee Kuan Yew tarafından zamanın gereklerine uygun bir şekilde pratiğe geçirilmiştir. Güçlü lider LKY’ın bu dil ‘hamlesi’, Singapur Adası üzerinde yaşayan kitlenin ‘hayatta kalabilmesinin yegane’[6] şartını oluşturmasıyla da dikkat çeker.



[1]Shashi Jayakumar; Rahul Sagar. (ed.) (2015). The Big Ideas of Lee Kuan Yew, Singapore: Straits Times Press, s. 15.
[2]Lee Kuan Yew. (2013). One Man’s View of the World, Singapore: Straits Times Press, s. 73.
[3]Thum Ping Tjin. (2013). “Flesh and Bone Reunite As One Body’s: Singapore’s Chinese-Speaking and Their Perspective on Merger”, Poh Soo Kai, Tan Kok Fang; Hong Lysa. (ed). The 1963 Operation Coldstore in Singapore: Commemorating 50 Years, Petaling Jaya: Strategic Information and Research Development Center, s. 89.
[4]Hong Lysa. ( ). “Of Six-Day Weeks and 3-3 versus 4-2 Systems: Disciplining Teachers for the New State”, Poh Soo Kai, Tan Kok Fang; Hong Lysa. (ed). The 1963 Operation Coldstore in Singapore: Commemorating 50 Years, Petaling Jaya: Strategic Information and Research Development Center, s.125.
[5]Graham Allison; Robert D. Blackwill; Ali Wyne. (2013). Lee Kuan Yew: The Grand Master’s Insights on Chine, The United States, and the World, Cambridge: The MIT Press, s. 83.
[6]Graham Allison; Robert D. Blackwill; Ali Wyne. (2013). Lee Kuan Yew: The Grand Master’s Insights on Chine, The United States, and the World, Cambridge: The MIT Press, s. 11.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder