Mehmet Özay 23 Ocak 2015
Endonezya’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yeni ‘şef’ ataması tam anlamıyla kurumlararası
krize dönüştü. Aslında bu ne yeni bir durum, ne de şaşılası bir gerçek olarak
karşımızda duruyor. Siyasiler ve ilgili kurum yetkilileri arasında son
haftalarda süre giden ‘imaj savaşı’ basın tarafından tarafların siyasi
hınçlarının esiri olarak yorumlansa da, vakıa olduğundan çok daha büyük ve çok
daha geniş boyutlarıyla ele alınmayı hak ediyor. Zaman zaman dile getirdiğim
üzere, küresel medyaya ‘en çok Müslüman nüfusa sahip ülke’ fotoğrafıyla
çıkartılan Endonezya’da sorun yolsuzluk kurumsallaştığı ve toplumun tüm
kesimlerini kapsamı alanına aldığı gibi, ülkede faaliyet gösteren uluslararası
şirketlerin de -ki, bu noktada Papua’daki altın madenleri işletmeleri
hatırlanabilir- bulaştığı yolsuzluk olduğunun fark edilmesi ve ortaya konması
gerekiyor.
Buna ilâve olarak, İslam Konferansı İşbirliği Teşkilatı’nın Açe’de 2006
yılında başlattığı ve adına‘pilot’ denilerek popülerleştirilen ve ‘umut’
dağıtan proje sürecinde ofisin başında bulunanların yolsuzluk iddiaları ve
kriminal vak’asına ‘Cidde’nin Endonezya makamları özellikle ‘emniyet’ nezdinde
nasıl müdahale ettiğini ve manipülasyonlara neden olduğunu hatırlayanlar
yolsuzluğun boyutlarını insani yardım unsurlarına kadar taşındığını rahatlıkla
görecektir. Söz konusu bu hususlar, kuşkusuz ki, sadece Endonezya’nın bölgesel
ve de küresel ilişkilerde profilini ‘temizlemekle’ sınırlı olmayıp, şu veya bu
şekilde İslamiyetle/Müslümanlarla ilintilendirilmesi dolayısıyla ciddi bir
şekilde ele alınması gereken bir konu hüviyetinde. Bu noktada, hususi bir
yazıyı kaleme alacağımı burada belirteyim.
Endonezya’da, periyodik olarak ulusal ve de uluslararası kamuoyu önüne
taşınan yolsuzluk ve benzeri olgular, gündelik yaşamın bir parçası olarak zaten
hep var olageldi. Bugün Cakarta’da yaşanan durumun ilgi çekici yanı, önceki
yazımda da belirttiğim üzere, çiçeği burnunda devlet başkanı Joko Widodo
(Jokowi) ile ‘kurumsallaşmış yolsuzluk sistemi’ arasında henüz ilk ‘salvoların’
yaşandığı bir dönemde siyaset ve bürokrasi kurumlarından topluma doğru
yayılmakta olan çalkantıların giderek büyümesinden kaynaklanıyor. Bu noktada, Cakarta’da
ne olup bittiğini kısaca hatırlatmakta fayda var. 20 Ekim’de devlet başkanlığı
görevini üstlenen Jokowi, aradan geçen üç ayda önceki Başkan Susilo Bambang
Yudhoyono’nun atadığı üst düzey bürokratları görevden alma sürecinde sıra
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne geldi. Aslında mevcut polis şefinin görev süreci
önümüzdeki ekim ayında sona ermesine rağmen, yeni polis şefi atamasının gündeme
getirilmesi Jokowi dışındaki faktörlerin etkin olmaya başlamasının ipucu olarak
anlamak gerekiyor.
Bu süreçte, Jokowi’ye destek veren partilerin önceki dönemlerdeki
ilişkilerinin belirleyici olduğuna kuşku yok. Bu bağlamda, bunu, Endonezya Mücadeleci
Demokrat Partisi (PDI-P) içinde yaklaşık on yıl önce yaşanan güç
paylaşımı/değişimi sürecine geri götürmek mümkün. 2001-2004 yılları arasında
Devlet Başkanlığı görevini yürüten PDI-P’nin başkanı Megawati Sukarnoputri ile
yollarını ayıran Susilo Bambang Yudhoyono’nun (SBY) arası o günden bu yana hiç
iyi olmadı. PDI-P’den ayrılarak ‘Demokrat Parti’yi kuran Yudhoyono, iki dönem
devlet başkanlığını yürütürken, Megawati bu süreçte yapılan seçimlerdeki oy
oralarına bakılarak söylemek gerekirse, giderek neredeyse ulusal siyasetten
silinme noktasına geldi. Tam da bu noktada ‘Jokowi’ adının bir can simidi
misali ortaya çıkması, Megawati’nin yeni dönemde ipleri elinde tutacağını daha
seçimler öncesinde söylediğimiz sürecin giderek kendini belirgin bir şekilde
ortaya koymasıyla gerçeklik kazandı. Jokowi, ‘temiz’ ve ‘sivil’ siyasetin
‘simgesi’ olarak ulusal siyaset arenasına ‘sürülürken’, aslında onun
ideolojisiz ve siyasi ekibi olmayan ‘tekil’ bir siyasetçi profili çizerek
modern Endonezya tarihine ilk isim olarak geçmekle birlikte, tasarladığı
yönetim biçimini Endonezya siyaset ve bürokrasisine nasıl yansıtabileceğine
dair tereddütlerimi de aktarmıştım.
Emniyet Genel Müdürlüğü atamasına dönelim... Temelde Jokowi’den beklenen, 2013
yılında dönemin devlet başkanı SBY tarafından atanan Sutarman’ın 2015 Ekim
ayında görev süresinin dolmasına kadar beklemesiydi. Tabii işin içinde PDI-P
olmasaydı, bu erken görev değişimini Jokowi’nin kendi ekibiyle çalışmak
istemesi gibi doğal bir nedene bağlamak mümkündü. Yukarıda kısaca değindiğim
üzere, yönetimin, siyasi rekabet ve intikam gibi çatışmacı yönelimlerle
birlikte ele alındığı bir ülkede, polis şefi atamasını bu kadar masum bir nedenle
ilişkilendirilmesine olsa olsa saflık denir.
İşte bu nedenledir ki, Başkan Jokowi’nin yeni polis şefi olarak ‘tek aday’
olarak Gunawan Budi adına düzenlenen atama kararnamesini Meclis’e göndermesi ve
atama kararının onanmasına sadece 11 saat kala, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun
Gunawan Budi hakkında ‘şüpheli’ sıfatıyla araştırma başlatması birkaç haftadır
ülke gündemini meşgul eden hadiselerin başlangıcı oldu. Gelişmeler son derece
hızlı ilerliyor... Öyle ki, geçen Perşembe günü (22 Ocak), aralarında Muhammediyye’nin
lideri Syafii Maarif, Alimler Birliği’nin (Nahdat’ul Ulama) tanınmış isimlerinden
Salahuddin Wahid gibi önde gelen dini yapılanmaların liderlenin de olduğu sivil
liderler Emniyet Genel Müdürlüğü, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu, Yüksek Mahkeme
arasında baş gösteren mücadelenin ülke birliğine ve kurumların güvenirliliğine
zarar vermemesi için herkesi dikkatli olmaya davet eden çağrısı dikkat çekti.
Endonezya’da ‘tokoh’ denilen bu sivil
liderlerin olumlu bir atmosfer yaratması beklenen bu çağrısının ters teptiğinin
bir göstergesi olarak sadece bir gün sonra, yani 23 Ocak Cuma günü Emniyet
Genel Müdürlüğü mensuplarınca, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu Başkan Yardımcısı
Bambang Widjojanto’yu tutuklaması Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nu
itibarsızlaştırma girişiminin açık bir göstergesiydi. Emniyetin, Banbang
Widjojanto’yu 2010 yılında yerel bir seçimdeki icraatlarından ötürü
tutukladığını açıklaması ise dikkat çekici bir ‘neden’ olduğuna kuşku yok. Bu
durum, aynı zamanda gelişmelerin Jokowi’nin kontrolünden çıktığının en açık
göstergesi olmakla kalmadığı, polis şeflerinin aralarındaki ‘ittifak’ı gözler
önüne sermesi bakımından da dikkat çekiciydi. Öyle ki, Yolsuzlukla Mücadele
Kurumu’nun polis şefi Gunawan Budi’nin banka hesaplarını ve ilişkilerini ele
alan soruşturmaya katılmamaları pratikte polis şeflerinin bireysel değil,
aksine ‘emniyet kurumu’nun kurumsal duruşunu yansıtmasıyla dikkat çekiyor.
Jokowi’nin şimdilik yapabileceği tek şey, tarafları biraraya toplayıp ‘bu
süreçte kanunlara uygun yürütülmesi’ talebinde bulunmasından ibaret.
Mevcut durumda, şu veya bu kurumu lekelemek gibi bir yaklaşımdan
bahsedilemez. Bir veya birkaç kurum değil, çok açık ifadeyle söylemek gerekirse
ortada kurumsallaşmış bir yolsuzluk olgusunun mevcudiyetini dikkate almak
gerekir. Bunun en açık göstergelerinden biri, herkes Cakarta’daki polis
şefleri-Yolsuzlukla Mücadele Kurumu arasında süren mücadeleden pek de
dikkatleri çekmeyen husus Cuma günkü gazetelerde Papua Eyaleti başkenti
Jayapura’da görevli bir polis şefi Labora Sitorus’un geçen yıl gündeme gelen ve
büyük yankı uyandıran kara para aklama soruşturmasında geçen Eylül ayında
Yüksek Mahkeme’ce suçlu bulunup 15 yıl hapis ve 400.000 (dört yüz bin) Dolar
para cezasına çarptırılmasına rağmen, bugüne kadar ‘hücreye’ konulamamış
olmasıdır. Dört yüz bin doları görüp de ‘aşırı’ ceza diyeceklere Labora’nun banka
hesabında 120 milyon Dolar’ın nasıl olupda ‘biriktiğine’ şaşırmalarını tavsiye ederim.
Eyalet polisi Labora’nın her gün arandığını ancak kendisine ulaşılamadığı
yönündeki açıklama ise işin ‘ciddiyetini’ ortaya koyması açısından oldukça
dikkat çekici. Bugünlerdeki olay nasıl ne görevinden ayrılan Sutarman ne de
göreve atanması beklenen ancak gelişmelerle atama kararı durdurulan Gunawan
Budi’nin kişisel özellikleriyle ilgili olmadığı gibi Labora Sitorus da aynı
şekilde bireysel eylemlerin değil, sistemik ve kurumsallaşmış ilişkilerin bir
sonucu olarak gündeme geliyor. Bu ilişkileri değişik boyutlarıyla gündeme getirmeye
devam edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder