24 Ocak 2015 Cumartesi

Kurumsallaşan Yolsuzluk ve Aktörler / Institutionalized Corruption and Actors

Mehmet Özay                                                                                                                   23 Ocak 2015

Endonezya’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yeni ‘şef’ ataması tam anlamıyla kurumlararası krize dönüştü. Aslında bu ne yeni bir durum, ne de şaşılası bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Siyasiler ve ilgili kurum yetkilileri arasında son haftalarda süre giden ‘imaj savaşı’ basın tarafından tarafların siyasi hınçlarının esiri olarak yorumlansa da, vakıa olduğundan çok daha büyük ve çok daha geniş boyutlarıyla ele alınmayı hak ediyor. Zaman zaman dile getirdiğim üzere, küresel medyaya ‘en çok Müslüman nüfusa sahip ülke’ fotoğrafıyla çıkartılan Endonezya’da sorun yolsuzluk kurumsallaştığı ve toplumun tüm kesimlerini kapsamı alanına aldığı gibi, ülkede faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin de -ki, bu noktada Papua’daki altın madenleri işletmeleri hatırlanabilir- bulaştığı yolsuzluk olduğunun fark edilmesi ve ortaya konması gerekiyor.

Buna ilâve olarak, İslam Konferansı İşbirliği Teşkilatı’nın Açe’de 2006 yılında başlattığı ve adına‘pilot’ denilerek popülerleştirilen ve ‘umut’ dağıtan proje sürecinde ofisin başında bulunanların yolsuzluk iddiaları ve kriminal vak’asına ‘Cidde’nin Endonezya makamları özellikle ‘emniyet’ nezdinde nasıl müdahale ettiğini ve manipülasyonlara neden olduğunu hatırlayanlar yolsuzluğun boyutlarını insani yardım unsurlarına kadar taşındığını rahatlıkla görecektir. Söz konusu bu hususlar, kuşkusuz ki, sadece Endonezya’nın bölgesel ve de küresel ilişkilerde profilini ‘temizlemekle’ sınırlı olmayıp, şu veya bu şekilde İslamiyetle/Müslümanlarla ilintilendirilmesi dolayısıyla ciddi bir şekilde ele alınması gereken bir konu hüviyetinde. Bu noktada, hususi bir yazıyı kaleme alacağımı burada belirteyim.

Endonezya’da, periyodik olarak ulusal ve de uluslararası kamuoyu önüne taşınan yolsuzluk ve benzeri olgular, gündelik yaşamın bir parçası olarak zaten hep var olageldi. Bugün Cakarta’da yaşanan durumun ilgi çekici yanı, önceki yazımda da belirttiğim üzere, çiçeği burnunda devlet başkanı Joko Widodo (Jokowi) ile ‘kurumsallaşmış yolsuzluk sistemi’ arasında henüz ilk ‘salvoların’ yaşandığı bir dönemde siyaset ve bürokrasi kurumlarından topluma doğru yayılmakta olan çalkantıların giderek büyümesinden kaynaklanıyor. Bu noktada, Cakarta’da ne olup bittiğini kısaca hatırlatmakta fayda var. 20 Ekim’de devlet başkanlığı görevini üstlenen Jokowi, aradan geçen üç ayda önceki Başkan Susilo Bambang Yudhoyono’nun atadığı üst düzey bürokratları görevden alma sürecinde sıra Emniyet Genel Müdürlüğü’ne geldi. Aslında mevcut polis şefinin görev süreci önümüzdeki ekim ayında sona ermesine rağmen, yeni polis şefi atamasının gündeme getirilmesi Jokowi dışındaki faktörlerin etkin olmaya başlamasının ipucu olarak anlamak gerekiyor.

Bu süreçte, Jokowi’ye destek veren partilerin önceki dönemlerdeki ilişkilerinin belirleyici olduğuna kuşku yok. Bu bağlamda, bunu, Endonezya Mücadeleci Demokrat Partisi (PDI-P) içinde yaklaşık on yıl önce yaşanan güç paylaşımı/değişimi sürecine geri götürmek mümkün. 2001-2004 yılları arasında Devlet Başkanlığı görevini yürüten PDI-P’nin başkanı Megawati Sukarnoputri ile yollarını ayıran Susilo Bambang Yudhoyono’nun (SBY) arası o günden bu yana hiç iyi olmadı. PDI-P’den ayrılarak ‘Demokrat Parti’yi kuran Yudhoyono, iki dönem devlet başkanlığını yürütürken, Megawati bu süreçte yapılan seçimlerdeki oy oralarına bakılarak söylemek gerekirse, giderek neredeyse ulusal siyasetten silinme noktasına geldi. Tam da bu noktada ‘Jokowi’ adının bir can simidi misali ortaya çıkması, Megawati’nin yeni dönemde ipleri elinde tutacağını daha seçimler öncesinde söylediğimiz sürecin giderek kendini belirgin bir şekilde ortaya koymasıyla gerçeklik kazandı. Jokowi, ‘temiz’ ve ‘sivil’ siyasetin ‘simgesi’ olarak ulusal siyaset arenasına ‘sürülürken’, aslında onun ideolojisiz ve siyasi ekibi olmayan ‘tekil’ bir siyasetçi profili çizerek modern Endonezya tarihine ilk isim olarak geçmekle birlikte, tasarladığı yönetim biçimini Endonezya siyaset ve bürokrasisine nasıl yansıtabileceğine dair tereddütlerimi de aktarmıştım.

Emniyet Genel Müdürlüğü atamasına dönelim... Temelde Jokowi’den beklenen, 2013 yılında dönemin devlet başkanı SBY tarafından atanan Sutarman’ın 2015 Ekim ayında görev süresinin dolmasına kadar beklemesiydi. Tabii işin içinde PDI-P olmasaydı, bu erken görev değişimini Jokowi’nin kendi ekibiyle çalışmak istemesi gibi doğal bir nedene bağlamak mümkündü. Yukarıda kısaca değindiğim üzere, yönetimin, siyasi rekabet ve intikam gibi çatışmacı yönelimlerle birlikte ele alındığı bir ülkede, polis şefi atamasını bu kadar masum bir nedenle ilişkilendirilmesine olsa olsa saflık denir.

İşte bu nedenledir ki, Başkan Jokowi’nin yeni polis şefi olarak ‘tek aday’ olarak Gunawan Budi adına düzenlenen atama kararnamesini Meclis’e göndermesi ve atama kararının onanmasına sadece 11 saat kala, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun Gunawan Budi hakkında ‘şüpheli’ sıfatıyla araştırma başlatması birkaç haftadır ülke gündemini meşgul eden hadiselerin başlangıcı oldu. Gelişmeler son derece hızlı ilerliyor... Öyle ki, geçen Perşembe günü (22 Ocak), aralarında Muhammediyye’nin lideri Syafii Maarif, Alimler Birliği’nin (Nahdat’ul Ulama) tanınmış isimlerinden Salahuddin Wahid gibi önde gelen dini yapılanmaların liderlenin de olduğu sivil liderler Emniyet Genel Müdürlüğü, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu, Yüksek Mahkeme arasında baş gösteren mücadelenin ülke birliğine ve kurumların güvenirliliğine zarar vermemesi için herkesi dikkatli olmaya davet eden çağrısı dikkat çekti. Endonezya’da ‘tokoh’ denilen bu sivil liderlerin olumlu bir atmosfer yaratması beklenen bu çağrısının ters teptiğinin bir göstergesi olarak sadece bir gün sonra, yani 23 Ocak Cuma günü Emniyet Genel Müdürlüğü mensuplarınca, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu Başkan Yardımcısı Bambang Widjojanto’yu tutuklaması Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nu itibarsızlaştırma girişiminin açık bir göstergesiydi. Emniyetin, Banbang Widjojanto’yu 2010 yılında yerel bir seçimdeki icraatlarından ötürü tutukladığını açıklaması ise dikkat çekici bir ‘neden’ olduğuna kuşku yok. Bu durum, aynı zamanda gelişmelerin Jokowi’nin kontrolünden çıktığının en açık göstergesi olmakla kalmadığı, polis şeflerinin aralarındaki ‘ittifak’ı gözler önüne sermesi bakımından da dikkat çekiciydi. Öyle ki, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun polis şefi Gunawan Budi’nin banka hesaplarını ve ilişkilerini ele alan soruşturmaya katılmamaları pratikte polis şeflerinin bireysel değil, aksine ‘emniyet kurumu’nun kurumsal duruşunu yansıtmasıyla dikkat çekiyor. Jokowi’nin şimdilik yapabileceği tek şey, tarafları biraraya toplayıp ‘bu süreçte kanunlara uygun yürütülmesi’ talebinde bulunmasından ibaret.


Mevcut durumda, şu veya bu kurumu lekelemek gibi bir yaklaşımdan bahsedilemez. Bir veya birkaç kurum değil, çok açık ifadeyle söylemek gerekirse ortada kurumsallaşmış bir yolsuzluk olgusunun mevcudiyetini dikkate almak gerekir. Bunun en açık göstergelerinden biri, herkes Cakarta’daki polis şefleri-Yolsuzlukla Mücadele Kurumu arasında süren mücadeleden pek de dikkatleri çekmeyen husus Cuma günkü gazetelerde Papua Eyaleti başkenti Jayapura’da görevli bir polis şefi Labora Sitorus’un geçen yıl gündeme gelen ve büyük yankı uyandıran kara para aklama soruşturmasında geçen Eylül ayında Yüksek Mahkeme’ce suçlu bulunup 15 yıl hapis ve 400.000 (dört yüz bin) Dolar para cezasına çarptırılmasına rağmen, bugüne kadar ‘hücreye’ konulamamış olmasıdır. Dört yüz bin doları görüp de ‘aşırı’ ceza diyeceklere Labora’nun banka hesabında 120 milyon Dolar’ın nasıl olupda ‘biriktiğine’ şaşırmalarını tavsiye ederim. Eyalet polisi Labora’nın her gün arandığını ancak kendisine ulaşılamadığı yönündeki açıklama ise işin ‘ciddiyetini’ ortaya koyması açısından oldukça dikkat çekici. Bugünlerdeki olay nasıl ne görevinden ayrılan Sutarman ne de göreve atanması beklenen ancak gelişmelerle atama kararı durdurulan Gunawan Budi’nin kişisel özellikleriyle ilgili olmadığı gibi Labora Sitorus da aynı şekilde bireysel eylemlerin değil, sistemik ve kurumsallaşmış ilişkilerin bir sonucu olarak gündeme geliyor. Bu ilişkileri değişik boyutlarıyla gündeme getirmeye devam edelim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder