Mehmet Özay 21 Ocak 2015
Endonezya’da 7 Temmuz 2014 tarihindeki Başkanlık seçimlerinden çok önce
ülke siyasetindeki yeni yüzü Joko Widodo’nun (Jokowi) seçilmesi halinde ne gibi
güçlerle karşı karşıya kalabileceğine dair bazı görüşleri gündeme getirmiştim.
Aslında Jokowi’nin, aslında daha seçimler öncesinde siyaset dünyasının kurulu
düzeni içerisinde nasıl bir yer alacağı ve bu yerin kendisi tarafından mı, yoksa
onu öne çıkaran ‘güçler’ tarafından mı belirleneceğini de tartışmıştım. Bugün
tam üç aydır Başkanlık görevini sürdüren Jokowi önemli bir sınavla karşı
karşıya. Hükümetlerin ilk yüz günü geleceğe dair önemli ipuçları verir sözünden
hareketle söyleyecek olursak, ‘reform’ söylemiyle halkın gönlünde taht kuran Jokowi’nin
erkende olsa meşruiyetini sorgulanıp sorgulanmayacağını belirleyecek bir
dönemeçte bulunuyor.
Endonezya’da emniyet genel müdürü ataması süreci, sadece gündemi
belirlemekle kalmıyor, bundan da öte, Başkan Jokowi’nin seçim öncesi verdiği
sözler, halkta yarattığı umutların devam edip etmeyeceği gibi kritik bir evreye
dönüştü. Aslında çok erken de olsa Jokowi için önemli bir sınav olduğunu
söyleyebilirim. Endonezya bağlamında konunun ‘emniyet genel müdürü ataması’
diyerek geçiştirilecek bir yanı yok. Çünkü ülkede orduyla birlikte en önemli
güç olarak yer alan emniyet genel müdürlüğü, sadece ülke iç güvenliğini
sağlamakla kalmıyor, siyasi güç dengelerinde de baskın rol oynuyor. Bu
bağlamda, kısa bir süre önce yüksek mahkemeye başkan atamasında Jokowi’yi
başkanlık koltuğuna taşıyan güçlerden Ulusal Demokrat Parti (NasDem) başkanı ve
medya devlerinden Surya Paloh önemli rol oynadığını söyleyeyim. Emniyeti bir
kurum olarak ve de başkanını bir ‘lider’ olarak gündemde yer işgal ettirecek
kadar öne çıkaran bir diğer konu ise, tıpkı ordu kurumunda olduğu gibi,
siyaset-bürokrasi-iş dünyası-yolsuzluk ilişkilerindeki rolü. Buraları bilenler
için aslında bu konu, ‘Eee ne var bunda. Yolsuzluk Endonezya’da sıradan bir
konu’ dedirtebilir. Konunun Jokowi başkanlığı döneminin yakından gözlemlenen
aylarında ortaya çıkmış olması ve Jokowi’nin bu konudaki tavrı ülkenin reform
gündemi, Jokowi’nin siyasetteki duruşu ve de geleceği açısından önem taşıyor.
Endonezya’da şu anda, koalisyonlarla gelen başbakan ve devlet başkanlarının
şu veya bu şekilde ‘koalisyon ortaklarının’ kıskacında olduğunun en yeni
örneğiyle karşı karşıyayız. Yukarıda ifade ettiğim üzere, yüksek mahkeme
seçiminde koalisyonun bir ucundaki parti başkanının ağırlığı kendini
hissetirirken, şu günlerde emniyet genel müdürü atamasında da Jokowi’nin de
başkan adayı olarak öne çıkaran Endonezya Mücadeleci Demokrat Partisi’nin
(PDI-P) rol alması şaşırtıcı değil. Tabii burada bir başka gerçeği, yani
partilerden bahsederken başkanın ağırlığını hatırlamak bu ve bağlamda PDI-P’nin
başkanı Megawati Sukarnoputri’nin belirleyiciliğini vurgulamak gerekir. İşte
söz konusu atamadaki püf noktası da burası. Megawati’nin Jokowi üzerinde
kurduğu ‘baskı’ sonucu tek isim olarak adı parlamentoya gönderilen ‘Budi
Gunawan’ adı, Megawati’nin 2001-2004 yıllarındaki başkanlığı döneminde koruması
olmak gibi belki de sıradan sayılabilecek bir görevle sınırlı değil. Son birkaç
haftadır ülke medyasında baş köşeyi tutan Budi Gunawan’ın ‘yıldız’ının aslında
bundan sonra parlamaya başladığı anlaşılıyor. 2005 yılından başlayarak giderek
kabaran banka hesaplarının arkasındaki ilişkiler zinciri, Budi Gunawan’ın
‘emniyet genel müdürlüğü gibi’ önemine şüphe olmayan bir kurumunun başına
getirilemeyecek denli yasa dışı boyutları kapsaması, emniyet genel müdürlüğü ve
benzeri bürokratik yapılanmada işlerin nasıl yürüdüğü dikkate alındığında
şaşılası bir durum arz etmiyor. Aslında Endonezya için sorunun başlangıcı da
burada başlıyor. Jokowi’nin başkanlık manifestosunda ‘kökünü kazımak’ isteği
yolsuzluk sorununun tam da odağında yer alan bir ismi masasının üstünde hem de
tek isim olarak görmesi onu önemli bir sınavla karşı karşıya bırakıyor.
Bu sürecin ‘sakıncalı’ tarafının bir yanında siyasiler yer alırken, öte
yanında bürokraside yükselmenin önemli araçlarından biri olan ‘üstleri’ memnun
etme ‘geleneğinin’ olduğunu söylenebilir. Kimi araştırmalar dikkate alındığında
bunun ‘emniyet genel müdürlüğü’ndeki karşılığının ‘cazip bölgelere atanma’
savaşında üstleri memnun edecek kafi miktarda ‘ast’ın bulunmasında yattığı
görülür. Zincirleme birbirine eklemlenmiş bu süreç, eyalet emniyet
müdürlüklerinden merkeze kadar uzanıyor. Ülkenin en ‘seçkin’ kurumlarından
birinde aşağıdan yukarıya dalga dalga yükselen bu yapılanma, nihayetinde kurum
içerisinde kanıksanmış bir yasadışılığı besliyor. Bu süreç, emniyet
bürokrasisinin değişik kademelerindeki ‘üst’lerin kabarık banka hesapları, aile
şirketleri, iş dünyasıyla ilişkileri gibi eklemlenmelerle kurum içerisindeki
kanıksanmışlığı farklı toplumsal kurumlara taşıyor. Ve bunda da hiçbir şekilde
‘onur’ ve ‘haysiyet’ gibi yüce değerlerin dejenere olduğu gibisinden bir
anlayış hakim olmuyor. Aksine, daha önce birkaç defa dile getirdiğim üzere, kurumsallaşmış
yolsuzluk şeklinde karşımıza çıkan bu yapılaşma ‘ihlas’ yani, ‘gönülden verme’ olarak
adlandırılarak manevi bir boyutla meşruiyet sınırları genişletiliyor.
Tüm bu süreçler işlerken, tabii ki, kurumları ‘korumakla’ yükümlü diğer
yapılar da işlevsellik kazanmaya çalışıyor. Bunların başında da hiç kuşku yok
ki, önce en azından bazı kurumların iç yönetmeliği gereği oluşumuna olanak
tanınan denetleme kurulları, öte yandan daha üst düzeyde görev yapan ‘yolsuzlukla
mücadele kurumu’ geliyor. Ancak, emniyet genel müdürlüğü bünyesinde faaliyet
gösteren Mali İşlemler Rapor ve Analiz Merkezi (PPATK)’nin Budi Gunawan
örneğindeki icraatı ‘denetim’ sürecin bütün bir kurumu saran yolsuzluk ağına
takılmaması mümkün değil. Örneğin, beş yıl öncesi verilerine göre, söz konusu
Merkez tarafından hakkında soruşturma açılan ve aylık maaşı altı-yüz doları
bulan Gunawan’ın banka hesabına milyarlarca Rupiah’ın girmesinde sakıncalı
hiçbir yönün bulunmadığı raporu üzerinde düşünülmeyi hak ediyor. Tabii burada
Budi Gunawan örneğindeki tüm süreçleri detaylı bir şekilde gündeme getirmek
gereksiz.
Ancak Jokowi gibi yolsuzluk sorunuyla mücadele sözü vermiş bir başkanın ilk
aylarında karşısına çıkan bu ana sorunla nasıl baş edeceği meselesi önem
kazanıyor. Bu anlamda karşımızda ‘çiçeği burnunda bir başkan’ ve ‘kökleşmiş bir
sistem’ bulunuyor. Bu mücadeleyi yakından izlemeye devam edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder