Mehmet Özay 2 Aralık 2013
Tayland’da iktidarın ‘torba yasası’ çalışmalarına paralel olarak gündeme
gelen muhalefetin yönlendirdiği kitle gösterileri etkisini artırarak devam
ediyor. Hafta sonu muhalefetin yanı sıra, Başbakan Yingluck ve iktidar partisi
Pheu Thai Partisi destekçilerinin de meydanlara inmesiyle çatışmalar yaşandı. Cumartesi
günü başkent Bangkok sokaklarında meydana gelen çatışmalarda şu ana kadar dört
kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Pazar günü de güvenlik güçleri
başkentte kilit noktalarda tedbirler almaya başladı. Meydanlarda bunlar
olurken, kapalı kapılar ardında ülkenin önde gelen kurumları arasında
görüşmeler gündeme gelmeye başladı. Buna aşağıda değineceğim.
Geçen hafta Çarşamba günü Parlamento’daki hükümeti düşürmeye yönelik olarak
verilen gensoru önergesi reddedilmesiyle Başbakan Yingluck ekranlardan
göstericilere seslenerek eylemleri sona erdirmeleri çağrısında bulundu. Aynı
zamanda, muhalefetle görüşmeler yapılabileceği sinyalini verdi. Ancak sorun söz
konusu yasaların geçip geçmemesinin ötesinde... Muhalefet bu yasa fırsatını
bulmuşken, Yingluck Shinawatra ve hükümetin, Thaksin Shinawatra’nın kuklası
olduğu söylemini fiili bir şekilde dile getirme fırsatı bulmuş oldu. Yani,
ortada adına ‘Taksin Rejimi’ denilen siyasi güçle mücadele söz konusu.
Tabii bu noktada Thaksin’in gölge liderliğindeki siyasi hareketin toplumsal
karşılığını görmek veya bir başka deyişle muhalefetin nerelerde buluştuğunu
ortaya koymak gerekir. Belki ikincisini dile getirerek kestirme bir yol
izleyebiliriz. Bu anlamda, Bangkok’da orta ve üst toplum gruplarının bir tür
‘Thaksin Korkusu’ psikolojisiyle hareket ettikleri ifade ediliyor. Bu söylemi
siyasi parti bazında dillendirme görevi de 1992’den bu yana ‘demokratik
seçimlerde’ çoğunluğu ele geçirecek bir başarıya imza atamamış Demokrat
Parti’ye düşüyor. Bu söylem, devletin köklü yapıları yani Monarşi ve Ordu’yu
gösterileri desteklemenin vesilesi kılınmak istendiği gözlemcilerin ortak
kanaati.
Bu sürecin baş aktörü konumundaki kişi ise Demokrat Parti’ye mensup Suthep
Thaugsuban. İlk günden itibaren gösterilerin arkasında olduğunu gizlemeyen
muhalefetteki Demokrat Parti Başkan yardımcısı Suthep Thaugsuban’un yasaları
çiğnediği gerekçesiyle hakkında soruşturma açılması gündeme geldi. Bunun
üzerine partisini zora sokmamak amacıyla görevinden istifa eden Suthep,
faaliyetlerini durdurmak yerine giderek daha cesurane çıkışlar yapmaya başladı.
Perşembe ve Cuma günleri göstericilerin hedefinde kamu binalarının yanı
sıra, Polis ve Ordu’ya ait kimi binaları da bulunuyordu. Göstericilerin özellikle
orduya ait kurumun bahçesine ana kapılarını zorlayarak girdikleri gözlenirken,
güvenlik güçlerinin izlemekle yetinmesi karşısında, Hükümet’in gelişmelere
hassasiyetle yaklaştığı şeklinde yorumlandı. Aslında göstericilerin ordu
binalarına girmesinin sebebi darbeye sivil davetiye anlamı taşıyordu. Zaten
kimse de bunu gizlemiyor. Bu süreçte Suthep bir kez daha sahneye çıkarak Pazar
günü Yingluck’ın ofisinin basılacağını aleni bir şekilde ilân ediyordu. Bu
tehdit, Cumartesi akşamı Başbakan Yingluck Shiwantra ve Pheu Thai Partisi
destekçilerinin meydanlara çıkmasına yol açtı. Ve gösterilerde beklenen oldu
Kırmızı ve Sari Tişörtlülerin karşılaşması kana bulandı. Hafta sonu gerçekleşen
gösterilerde dört kişi hayatını kaybetti.
Can kayıplarının ortaya çıkması üzerine gelişmeleri ‘yakından izlediğini’
ifade eden Genelkurmay Başkanı devreye girerek Başbakan Yingluck ve
gösterilerin arkasındaki isim Suthep’i buluşturması dikkat çekiciydi. Ülke
Başbakanı’nın hakkında soruşturma açılması istediği kişiyle birkaç gün sonra
Komutan’ın araya girmesiyle yüzyüze görüşebiliyor. Bu görüşmeden, arada da
komutan olduğuna göre, göstericilerin lideri Suthep’in Başbakan’ı dinlediği
gibi bir sonuç çıkartılabilir. Ancak bu oldukça naif bir yaklaşım. Suthep,
görüşmede Başbakan’a iki gün süre tanıdığını bir süre sonra televizyonda
yaptığı konuşmada kamuoyuyla paylaştı.
Ülkenin önde gelen işadamları derneğinin daha önce iktidar ve muhalefet
görüşmelerine aracı olma teklifinin hayata geçirilememiş olması karşısında
ordunun bu süreçte inisiyatifi ele alması ülkede hâlâ ordunun konumu hakkında
bir fikir veriyor. Hükümetin bir yandan Suthep hakkında adalet kurumuna suç
duyurusunda bulunmasına karşın savcıların görevlerini yapmadığı aksine
Generalin çıkışıyla Pazar günü Yingluck-Suthep buluşmasının gerçekleşmesi
ülkede iktidar aygıtının kaypaklığını göstermesi açısından önemli.
Bu toplantının -şimdilik- Başkent’te yoğunlaşan şiddet olaylarını
durdurması ve hükümetin siyasi meşruiyetini sağlaması konusunda kararlar alınmasına
zemin hazırlayacağı düşünülürken tam tersi oldu. Sanki ülkeyi yöneten Yingluck
ve hükümeti değil de, muhalefetin hem de istifa etmiş bir üyesinin güdümünde
olduğunu ortaya koyacak şekilde “Başbakan’a hükümeti kurulacak özel konseye devretmesi
için iki gün tanıyorum” tehdidi gündemde baş köşeye oturdu. İki gün.. Yani
Bugün, Pazartezi ve yarın... Suthep, üstüne üstlük kamu çalışanlarının bu iki
gün boyunca greve gitme çağrısını da eksik etmedi. Bütün bu gösteriler boyunca
Demokrat Parti Başkanı Abhisit Vejjajiva’nın öne çıkmaması da dikkat çekici.
Suthep liderliğinde ve adına ‘Demokratik Halk Birliği’ adı verilen oluşum
bağlamında sürdürülen tepkilerin özellikle Ordu’yu ‘ikna’ etmeyi amaçlandığı
gözleniyor.
Görüştüğümüz kimi Taylandlılar Başbakan Yingluck’ın abisi Thaksin’in
gölgesinde olduğunu gizlemiyor. Bununla birlikte, mevcut hükümetin gene
Thaksin’in yönlendirmesiyle son iki buçuk yıllık iktidarı boyunca ordu ile
ilişkilerini ‘geliştirdiğine’ vurgu yapıyorlar. Özellikle de ‘Savunma Bakanı’
aracılığıyla bu yönde ‘önemli adımlar’ atıldığını dile getiriyorlar. Bu, aynı
zamanda, son bir haftadır süregiden gösterilere ordunun ‘tarafsız kalması’nın
nedenini de bir ölçüde açıklıyor. Ancak gösterilerin yeni bir sürece girdiğini
fark etmek gerekiyor. Hükümetin pasif tepkisi, polis güçlerinin Başkent’te
barikatlar kurarak kamu binalarını korumaya ve göstericilerin şiddet
yönelimlerine karşılık vermeye başlaması aktif tepki safhasına geçtiğini ortaya
koyuyor. Polis’in kamu yaşamı ve hükümetin işlerliğini engelleyen gösteriler
karşısında güvenliği sağlayamaması durumunda ise, ‘nötr’ konumdaki ordunun
göreve daveti söz konusu olabilir. Peki ya Monarşi’nin tüm bu gelişmelerde
belirleyici olabilir mi? Bunu da muhtemelen ilerleyen günlerde göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder