Mehmet Özay 13 Ağustos 2013
Bayram vesilesiyle ziyaret etmekte olduğum Açe’de daha ilk günden dostların
ilettiği yayınlar masamın üzerinde duruyor. Açe her zamanki gibi gene aktif
gene üretken... Bu yayın faaliyetleri Açe toplumunun ve siyasetinin dinamik
yapısını göstermesi açısından kayda değer. Bir yandan halen etkisi şu veya bu
şekilde devam eden tsunami ve yeniden yapılandırma çalışmaları, öte yandan bu
sürecin önemli bir saç ayağını oluşturan Açe siyasetinde temsiliyet meselesi Açe’nin
meşhur kahvehanelerinde sıcak tartışmalara konu olmakla kalmıyor, bilgi
birikiminin çeşitli profesyonel yayın faaliyetleriyle bugünden yarına
taşınmasına vesile oluyor. Her biri başlı başına değerlendirilmeyi hak eden bu
eserleri birarada geniş bir perspektiften sunmayı yeğliyorum.
Söz konusu yayın faaliyetlerinde dikkat çeken çalışmaların ilki, tsunami sonrası
Açe’de gerçekleştirilen -ki ilki 2007 yılında gerçekleştirilmiştir- ‘Açe ve
Hint Okyanusu Çalışmaları Merkezi’nce (ICAIOS) uluslararası konferans metinlerinin
birer birer kitap olarak yayınlanmasıdır. 2010 yılında bu konferanslarda Açe
tarihini konu alan metinler “Mapping the Acehnese Past” başlığıyla (R. Michael
Feener&Patrick Daly&Anthony Reid, Leiden: KITLV Press) yayınlanmıştı.
Aynı eserin Endonezyaca tercümesi 2011 yılında “Memetakan Masa Lalu” başlığıyla
(Pustaka Larasan: Bali) okuyuculara ulaştı.
Coğrafya, sismoloji ve çevre konularını ele alan konferans makaleleri 2012 yılında
Patrick Daly, R. Michael Feener, Anthony Reid editörlüğünde “From the Ground
Up: Perspectives on Post-Tsunami and Post-Conflict Aceh” başlığıyla okuyucuyla
buluşmuştu. Bu çalışmanın Endonezyaca tercümesinin “Tsunami ve Çatışma Dönemi
Sonrası Açe” (Aceh: Setelah Tsunami dan Konflik) başlığıyla kitapçı raflarında
yer bulması sevindirici. Böylece konferans serilerinin tümünü içeren yayın faaliyeti -şimdilik- gerçekleştirilemese
de, söz konusu dört konferansta sunulan metinlerden bazılarının akademi
dünyasına ve geniş okur kitlesine ulaşmasının önü açılmış oldu. Tabii öncelikle
Açe toplumunun üniversite kampüslerinden başlayarak, sivil toplum oluşumlarına,
toplum liderlerine -ki bunlar arasında geleneksel İslami eğitimin yapılaşmış
unsurları olan dayah/pesantrenlere, yerel (Açe) ve merkez’deki (Cakarta)
milletvekillerine vb. ulaşması bölgede yaşanan sorunlara çözüm bulma adına umut
vaad edici olduğunu söyleyebilirim.
Bu çalışmaların İngilizce yayını kadar, Endonezyacaya tercüme edilmesi
sadece Açe toplumu içerisinde değil, özellikle Malay dünyasında benzer ve ilintili
sorunlarla çalkalanan coğrafyalardaki entellektüel ve siyasi çevrelerin ilgisine
mazhar olacağı tahmin edilebilir. Bu eserlerin ulaşmasının beklendiği bir diğer
kesim ise hiç kuşku yok ki, Açe ve benzeri coğrafyalarda yardım/eğitim vb.
nedenlerle bulunan/bulunmayı arzu eden özel kesim ve devlete bağlı oluşumların
ilgili toplumlarda neler olup bittiğini bilimsel ve entellektüel düzeyde anlaması
konusunda kayda değer bir öneme sahip.
Yukarıda zikredilen konferanslar ve yayın faaliyeti sürecinin hiç kuşku yok
ki mimarı Prof. Dr. Anthony Reid. Son dönem Güneydoğu Asya tarihçiliğine
damgasını vurduğunu ileri sürebileceğimiz ve bu anlamda sözü dinlenecek önemli
akademisyenlerden olan Reid’in, tsunaminin hemen ardından pratiğe geçirdiği “Açe’yi
anlama/anlatma” uğraşının doğal afetlerin, çatışma bölgelerinin bizde bulduğu
karşılıkla taban tabana zıt bir çaba içerdiğini görmemiz gerekiyor. Bu
bağlamda, doğal afetler, çatışma bölgeleri sadece ağlanıp sızlanacak yerler,
yetimlerin/yoksulluğun öne çıkartılıp üzerine farklı unsurların inşa edileceği
coğrafyalar olmamalı. Doğal afetler, çatışmalar
bütün bir toplumsal ilişkiler ağını örseleyen unsurlar olmaları
hasebiyle bu önlemeyen/öngörülemeyen bu gelişmelere maruz kalmış kitleleri
anlama çabasıdır orta ve uzun erimli katkılar yapacak olan. Çok açık
örneklerinde görüldüğü üzere bu çaba üzerine temellenmemiş yaklaşımların
anlamsız bir uğraşa dönüşmesi ve nihayetinde atıl kalması kaçınılmazdır.
Bu yayınlar sayesinde, tsunami gibi son derece önemli bir doğa hadisesinden
hareketle Açe coğrafyasının yeniden küresel düzeyde odak haline geldiğine tanık
olunuyor. Bu anlamda, ICAIOS tarafından iki yılda bir gerçekleştirilen
konferanslar dizisinin yukarıda yayınlanan kitapların başlığından da görüldüğü
üzere coğrafyadan, depreme/tsunamiye, kültürden, barış sürecine ve Açe tarihine
uzanan geniş bir perspektifte ele alındığı dikkat çekiyor. Bununla birlikte söz
konusu konferanlara farklı bilim dallarından katkı yapıldığını ve bu eserlerin bir
bölümünün daha yayınlanmayı beklediğini vurgulayalım. Bu akademik ve entellektüel
çabaları sadece “tsunaminin Açe’de neden olduğu maddi ve insan kaybının
büyüklüğüyle açıklayabilir miyiz?” diye sormak gerekir.
Açe, Avrupa siyasi güçlerinin Güneydoğu Asya coğrafyasına nüfuzlarının
erken dönemlerinden itibaren bu güçlerin gündemine girmiş ve benzer bir siyasi
ve ekonomik güç olarak karşılığını ortaya koymuştu. Avrupa’lı akademi
çevrelerinin bu ilgisini, Endonezya adıyla kurulan ‘imajinatif’ bir ulus-devlet
varlığı içerisine hapsedilen ve bu sistem içerisinde değişik siyasi
paradigmalardan hareketle on yıllarca süren İslami devlet talebi ve bağımsızlık
mücadelelerine konu olmuş Açe’nin, özellikle Suharto’lu yıllarda dünyaya
kapatılmasının neden olduğu ‘Açe açlığı’ şeklinde de yorumlayabiliriz. Burada
bir hususu vurgulamakta fayda var. Nedir o? Açe tarihini, elbette ki salt Avrupa
güçleriyle karşılaşmasına endeksleyemeyiz. Aksine, Açe tarihi İslam öncesi
bağlantıları kadar, tüm Güneydoğu Asya coğrafyasının İslamlaşma sürecindeki
başat rolü fark edilmeli ve fark ettirilmelidir. Bu noktada söylem bazında Açe
entellektüelleri arasında bir bilinçten söz edilebilse bile bunun siyasi,
sosyal ve akademik performanslar
düzeyinde somut karşılığını bulduğunu söylemek güç. Bunun burada tartışılmasına
yeri olmayan nedenleri var elbette. Bununla birlikte, süreçte tanık olunduğu
üzere Açe ile tarihi bağlara atıfta geri kalmayan ve bu bağlantılar üzerinden
bazı çıkarlar peşinde koşan zümrelerin de Açe’yi anlama noktasında sahip
oldukları kısır bakış açılarını aşıp Açe’nin neye tekabül ettiğini görmeleri
için önce ‘niyet değişimi’ ardından da ciddi bir çaba sarf etmeleri gerekiyor.
Henüz mürekkebi kurumamış bir diğer çalışma Saiful Mahdi ve Muhammad Riza
Nurdin’in editörlüğünde yayınlanmış “Çatışma Sonrası Toplumlarda Yerel
Demokrasi: Güney Açe Örneği” (Local Democracy In Post-Conflict Society: The
Case of Aceh Selatan, Indonesia) başlığını taşıyor. Bir saha araştırması olan bu
çalışma üç önemli kurumun işbirliğinin ürünü. Özünde gene ICAIOS bulunduğu bu
yapının diğer iki organı, Açe’nin önemli düşünce kuruluşlarından Açe Enstitüsü
(Aceh Institute) ile İsveç merkezli faaliyet gösteren Uluslararası Yerel
Demokrasiler Merkezi.
Bu eserin, aslında tam da dönüşüm toplumu özelinde bir çalışma olduğunu
söylemek lazım. Açe toplumunun yerel düzeyde yani, kır temelli yerleşiminde
‘geleneksel’ iletişim ağlarının güçlü olduğu söylenegelir. Bu geleneksel
yapının kimi çevrelerin sandığının aksine, yapılanmasında İslami anlayışın
hakim olduğu kayda değer bir durumdur. Bununla birlikte, ‘çatışma sonrası’
döneme gelmeden önce, çatışma döneminde nelerin kaybedildiğinin hesabının
yapılması söz konusu toplumun ve toplumsal ilişkilerinin nereye evrildiği
noktasında daha sağlıklı bir fikir verecektir. Bu eserde, Teuku Kemal Fasha ‘Güney
Açe: Düşük Nitelikli Demokrasi’den Kaynaklanan Az Gelişmiş Sosyal Güvenlik” (Aceh
Selatan: Poor Social Security due to Poor Quality of Democracy) başlıklı makalesinde
bu duruma dolaylı olarak değiniyor. Kemal, bölgenin “sosyal kapasitesinin”
sadece çatışma döneminin değil, aynı zamanda tsunami sonrasında yoğun olarak
hissedilen neo-global kültür etkisiyle yitirildiğine vurgu yapıyor (s. 109). Daha
önce, bu hususa değişik vesilelerle değinme fırsatı bulmuş ve dünya ile teması
kesilmiş bir coğrafyanın doğal afet gibi olağanüstü şartların bir sonucu olarak
küresel temas ağının genişlemesinden neşet eden toplum psikolojisi, kültürü ve
dini anlayışı üzerindeki tesirlerinin istikrarlı ve kontrol edilebilir bir
değişimin önüne geçtiğine vurgu yapmıştık.
Bu eserin elime ulaşmasından saatler önce el yazma kolleksiyoneri dostumuz Tengku
Tarzimi Hamid’le üç saate varan sohbetimizde geçmiş toplumun ürünü olan el
yazmalarından hareketle bugünkü toplumsal ilişkilere yeniden ‘format’ vermek
mümkün olup olmadığını görüşmüştük.
Elindeki çok çeşitli el yazma çalışmaların sadece maddi olarak sahip
olmakla kalmayan, bunun ötesinde eserlerin içeriğine de vakıf olan dostumuz,
bunun ‘henüz ilgili çevrelerce’ dikkate alınmayı beklediğini söylemişti. Bir
yanda Açe değerlerini temsil eden el yazma çalışmalar ve bu metinlere vakıf çok
küçük bir azınlık ile, çatışma sonrası dönemin dünyaya açılmasıyla Batılı bakış
açılarının görece yoğun nüfuzuna maruz kalan geniş kesim. İkinci durumda, hiç
kuşku yok ki, Avrupa-merkezci bakış açısının akademik ve entellektüel
çabalardaki hegemonyasından bağımsız ele alınamaz.
Demokratik katılım noktasındaki girişimlerle ilgili bir diğer önemli husus
tsunami sonrası uluslararası yardımların halka ulaşması süreciyle ilgili. Bu
süreçte, toplumun kültürel yapısını, antropolojik özelliğini, içinde yer
aldıkları toplumsal yapı ilişkilerinden haberdarsızlığın getirdiği
olumsuzluklar üzerinde duruluyor dolaylı olarak. Yerel kitlelerin kendi
hayatlarını düzenleyecek her türlü ‘iç’ ve ‘dış’ müdahalelerde pasif değil,
katılımcılık esasına dayalı bir yaklaşım üzerinden dikkate alınmalarının
önemine kuşku yok. Ancak kimi nedenlerle söz konusu yardım faaliyetlerinin ve
akabindeki gelişmelerin halkın talepleri, ihtiyaçları, geleceğe matuf
yapılanmaları ışığında bakılıp bakılmadığı noktasında ciddi kaygılar var. Ve bu
kaygılar bitmiş değil... Şayet bugün Açe’de maddi ve manevi kalkınma sürecinde
yalpalanmalar varsa bunun, yukarıda bahsedilen hususla yakın bir ilişkisi
olduğuna kuşku yok.
Eserde demokratikleşme süreciyle ilintili uygulamaların sıradan bireylerin
aktif katılımıyla gerçekleştirilmesi tespitine çalışılsa da, nihayetinde
demokratik yönetimin halk katmanlarındaki karşılığının şu veya bu ölçüde gelir
dağılımında adaletin gözetilmesinde ortaya çıktığı algısı hakim. Zaten eserin
ilgili bölümlerinde ortaya konulduğu üzere araştırmacıların eğildikleri temel
noktalar, sadece bireylerin seçim sürecine ne denli aktif katıldıklarıyla
sınırlı değil. Aksine eğitim, sağlık olanaklarından ne şekilde istifa ettikleri
ya da edemediklerinin tespitini de görmek mümkün. Bu noktada, Leena Avonius’un
makalesinde dikkat çektiği bir hususu paylaşmakta yarar var. Leena, Güney
Açe’yi konu alan saha çalışmasının çıkış noktası olarak böylesi bir çalışmanın
gayesini “toplumun temel tabakalarından başlayarak demokrasinin
güçlendirilmesine katkısı...”[1]
olarak belirliyor. Tam da bu noktada eleştirel bir yaklaşım sergileyerek on
yıllarca çatışma bölgesi olarak bilinen bir coğrafyanın halkından barış
anlaşmasının imzalanmasının ardından sadece yedi yıl gibi kısa bir süre geçmesi
ve bu süreçte sadece birkaç seçime konu olmasından hareketle -ki bu halk
kavramının içine siyasi partileri, sivil toplum unsurlarını, geleneksel güçleri
ve de sıradan insanları katıyoruz- ‘katılımcı demokrasinin’ değerlerini hayata
geçirmelerini beklemek ne denli doğrudur. Öte yandan, çalışmada dikkat çekilen toplumsal
ve siyasal benzerlikler noktasında birbirine yakınlaştırılabileceği şüpheli
olan İskandinavya toplumları ile Açe’deki yerel olguları bir arada ele almak.
Leena da bu konuda bir toplumdaki örneğin İskandinavya toplumlarındaki
dönüşümcü kapasitenin ve stratejilerin kopyala yapıştır yöntemiyle -örneğin-
Açe’ye uygulanamayacağının farkında. Burada dikkat çekilen husus, İskandinavya
yerel yönetim örneğinin Açe’deki bir yerel yönetim şemasıyla etkileşiminin
olanakları üzerinde durmak olarak belirleniyor (Leena, s. 3).
Bu çalışmaların Açe’deki entellektüel çabanın göstergesi olarak kayda değer
bir yeri olduğuna kuşku yok. Aynı zamanda, bu çalışmaların geniş Açe toplum
kesimlerine bir ‘öneri’ olarak da kabul edilebileceğini düşünübeliriz. Bunun yanı
sıra, yukarıda kısmen değinildiği üzere Açe’nin Güneydoğu Asya -özellikle de
Müslüman- toplumları içerisindeki öneminden hareketle son dönemde gene Açe’de
gündeme gelen entellektüel faaliyetlerin ve ürünlerinin örneğin Patani’de,
Arakan’da, Mindanao’da halen devam etmekte olan barış süreçlerine katkısı
olacağını düşünmemek mümkün değil. Açe, dün olduğu gibi bugün de farklı
şekillerde de olsa bölgesinde öncü rol oynama kapasitesine sahip. Bu rolün çok
daha bilinçi ve kapsamlı boyutlarda ve toplumsal ilişkilerin tümünü saracak
şekilde gerçekleşmesinde bu tür eserlerin varlığına ihtiyaz olduğuna kuşku yok.
[1]Leena Avonius. (2013). “Mapping
Spaces for Democratic Participation in South Aceh”, In Local Democracy in Post- Conflict Society: The Case of Aceh Selatan,
Indonesia, (ed.) Saiful Mahdi, Muhammad Riza Nurdin, Bali: Pustaka Larasan,
s. 17.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder