Mehmet Özay 27 Mayıs 2013
There is no
doubt that election on 5th May in Malaysia reminded Dato Onn bin
Jafaar’s political aspiration to almost everyone in the country particularly certain political
elites. Though some ideas emerged once the election was completed, it seems
there need to be more intellectual exercises on what sort of political intermingling
in National Alliance (Barisan Nasional) in near future. As we have mentioned previously,
the opposition aggressive reformist approach cannot be ignored in the decision
of the new political paradigm in Malaysia.
Malezya’da seçim sonuçlarının ilânıyla birlikte ülke siyasal
yaşamında yeni bir safhaya girilmiş oldu. Bu anlamda, seçim öncesi tahminlerin doğrulandığını
söylemek mümkün. İstatistiki verilerden hareketle seçim sonuçları üzerinde bazı
hususlara değinmeden önce, bu yeni safhanın hangi başlıkları kapsadığına
bakalım: Ulusal Cephe iktidarının Malay-Çinli-Hintli ortakları arasında büyük
bir yarığın oluşması; hükümeti oluşturan Bakan kompozisyonunda siyasi parti
dağılımında hükümetin ülke seçmenini temsil makamından uzak oluşu; bir yanda
iktidarın en büyük kurucu figürü UMNO, öte yanda muhalefetin Çin ağırlıklı
partisi DAP (Demokratik Eylem Partisi)’ın oluşturduğu ‘etnik ayrışmaya’ dayalı
iki kutuplu bir siyasi yapının belirginlik kazanması; tüm bunların sonucunda
iktidar aygıtı ve ilintili unsurlarının ‘Tek Parti’ çatışı altında toplanması
önerisinin gündeme getirilmesi...
Modern Malezya siyasal tarihinin en çekişmeli seçiminin yaşandığı 5 Mayıs
günü, Malezya halkı %80’lik oranla bugüne kadarki en yüksek katılımı
sergileyerek ülke geleceğinde söz sahibi olduğunu ortaya koydu. Muhalefetin
seçime ‘hile’ karıştırılacağı konusunda daha seçim öncesinde dillendirdiği
kaygısı, seçimin sona erdiği ilk saatlerden itibaren alternatif medyada güç bir
şekilde yeniden yer aldı. Ülke siyasi aktörleri arasında bir iç hesaplaşma
ürünü olarak değerlendirilebilecek bu hususu ‘yabancılar’ olarak pek de
anlamlandıramayacağımızdan(!) ve ülkenin iç işlerine karışmak gibi bir amacımız
da olmadığından bu hususu bir kenara bırakalım ve seçim sonunda ne gibi bir
siyasi fotoğrafın ortaya çıktığına bakalım.
Seçim sonuçlarına göre muhalefet bloğu %51.6, iktidar oluşumu ise %48.4 oy
aldı. Bu istatistiki veride bir terslik yok mu diye sorulabilir. Yok
aslında!... Nedeni de açık... Seçim bölgeleri ve nüfus dağılımı arasındaki
ilişkinin böylesi bir sonuç doğurduğuyla alâkalı.
Ayrıca, ilgili çevreler bu durumu, ülkenin parlamenter demokrasisinin İngiliz
sisteminden uyarlandığını gündeme taşıyarak sonuçlara meşruiyet kazandırıyorlar.
İktidar toplamda düşük oy alsa da, seçim bölgeleri bağlamında 133 milletvekili
çıkardı. Muhalefet ise, aldığı yüksek oya rağmen, ancak 89 milletvekili ile
yetinmek zorunda kaldı. Seçim bölgeleri ve oy dağılımına bakıldığında, Gerakan (Özgürlük)
Partisi eski genel başkanı Dr. Koh Tsu Koon’un da ifade ettiği üzere, zaten var
olan kır-kent dikotomisinin daha da derinleştiği görülür. Öyle ki, iktidar tüm
‘modernleştirici’ açılımlarına rağmen, kentli seçmenden ziyade kırsaldan aldığı
destekle yeniden hükümeti kurma vizesi aldı. Aslında ‘modernleştirici’
politikalar, ekonomik kalkınma odaklı olarak okunduğunda kırsalın talepleri ve
tatminkârlık ölçeğiyle kentli kitlelerin taleplerinin örtüşmemesi
doğal.
Federal Parlamento’da üçte ikilik çoğunluğu kazanma başarısı gösteremeyen
iktidar koalisyonuna eklemlenmiş partilerin milletvekili dağılımında da kayda
değer bir değişim var. Bu değişim, iktidar bloğunun üç büyük partisi arasında
büyük bir yarığın doğmasına neden oldu. Yani, toplam 133 milletvekilliğinden
sadece 7’si MCA, 4’dü MIC partilerini temsil ediyor. Görece küçük partilerin
çıkardığı birkaç milletvekili dikkate alınmazsa, geri kalan milletvekillerinin
tamamı UMNO saflarından parlamentoya girdi.
Ulusal Cephe partileri -Malay partisi UMNO ile Çin ve Hint partileri-
arasında siyasi paylaşımın UMNO lehine değişim göstermesi, koalisyon bloğunun
meşruiyetinin sorgulanmasını da beraberinde getiriyor. Bu anlamda, seçmen
kitlesinin, iktidar koalisyonun sembolü ve bağımsızlık öncesinin şartları
gereği kurulan dengenin ifadesi olan ‘terazi’nin dengesini bozduğu gün geçtikçe
daha iyi anlaşılıyor. Bu dengenin bozulmasıyla, mevcut siyasi yapılar aradan
geçen birkaç haftada bu ‘sil baştan’ı farklı bağlamlarda ortaya koymaya
başladılar.
Bununla ne demek istiyoruz? Malay partisi UMNO, Çinli azınlık odaklı MCA ile
Hintli seçmene hitap eden MIC’den ulusal ve eyalet parlamentolarına seçilen milletvekili
sayısında önemli bir düşüş var. Bu minvalde, seçim kampanyalarından seçim
sonuçlarına kadar çeşitli vecheleriyle sürekli ön plânda tutulan
Çinli seçmenin politik eğilimi dikkate aldığımızda MCA’nın geldiği konum
üzerinde durulmayı hak ediyor. Bağımsızlıktan bu yana ülke politikalarındaki
rolü ile yadsınamaz bir öneme sahip olan MCA’nın 2008’de kazandığı Ulusal
Parlamento’daki sandayle sayısı 15’den 7’ye; eyaletlerdeki sandayle sayısının
ise 90’dan 11’e düştü. Bunun bir başka anlamı, Çinli seçmenin % 80-85’inin
oylarını muhalefet bloğunda yer alan DAP lehine kullandı. İşte tam da bu
noktada, işin ucu MCA’ya dokunuyor ve bu partinin nasıl bir savrulma yaşadığı
ortaya çıkıyor.
MCA’ın oy kaybının somut yansıması ise hükümet kurma sürecinde kendini
gösterdi. Parti yönetimi yaşanan bu politik tsunamiden sonra Federal ve Eyalet hükümetlerinde
bakanlık/bakan yardımcılığı gibi önemli makamlarda görev almayacaklarını
açıkladılar. Aslında partinin kan kaybı yaşayacağı seçim öncesinde Parti
Başkanı Dr. Chua Soi Lek’in aday olmama kararıyla kendini ortaya koymuştu.
Seçim ertesinde de, MCA içinden Dr. Chua’nın siyasi meşruiyetini kaybettiği
söylemiyle derhal istifa etmesi talepleri yükseldi. Dr. Chua’nın parti
başkanlığında ısrarcı olmayacağı zaten tahmin ediliyordu. Ancak sürecin
hızlandırılması konusunda parti içinden yükselen sesler seçim sarsıntısının ne
kadar büyük olduğunun kanıtıydı. Bu noktada, MCA’ın bu kadar büyük bir oy
kaybının nedenleri, 6 Mayıs’tan bu yana başta Başbakan Necib ve ardından MCA
yönetimi olmak üzere sorgulanageliyor.
Tabii bu sorgulamada partilerin yaklaşımlarında farklılık yok değil. UMNO
çevreleri Çinli seçmene yüklenirken, seçmenlerin siyasi yönelimlerindeki bu
büyük değişmenin gerçek nedenleri üzerinde kafa yoranların Çinli siyasetçi ve
entellektüellerden geldiği gözlemleniyor. Önce UMNO’dan gelen tepkilere
değinelim. Uzun yıllar UMNO çatışı altında politika yapan Malaka ve Johor
Eyalet Başbakanları seçim bölgelerinde hüsrana uğramalarını Çinli seçmenin ‘vefasızlığına’
bağlıyorlar ve faturayı bu seçmen kitlesine kesiyorlar. UMNO’dan gelen bu
tepkinin, bu partinin Malay milliyetçiliğini temsil etmesi dolayısıyla
anlaşılabilir bir yanı var. Malay sultanlıkları ve geleneksel elitizm
bağlantısı dolayısıyla sadece bir siyasi ‘parti’ olmanın ötesinde anlamı olan
UMNO’dan günün zorladığı değişimler üzerine ayrıntılı bir eleştirel yaklaşım
-en azından şimdilik- beklenemez. Öte yandan, Çin kökenli politikacılar ise,
halkın nabzının tutulamadığını açık yüreklilikte dillendirebiliyor. Bu
bağlamda, halkın taleplerine kulak kabartılmaması halinde, özellikle MCA’ın kan
kaybı yaşamakla kalmayacağı, siyasi varlığının tehlikeye gireceği yönündeki
kaygılar iktidar odaklı basın da dahi yer alıyor artık.
İktidar kanadında yaşanan bir kan kaybı olduğu aşikâr. Muhalefetin
‘değişim’ çağrısına, iktidarı savunma işini neredeyse tek başına üstlenen ve bu
yönde standartlar üstü bir gayret sergileyen Başbakan Necib’in “Evet, işte
‘içerden’ değişiyoruz” söylemine Çinli ve şehirli Malay seçmen itibar ettiği
söylenemez. Muhalefeti tercih eden geniş bir kitle değişimin ekonomik boyutları
ile ele alınmasını pek de dikkate almadığı sonucu çıkartılabilir. Bu durum, bir
siyasal paradigma olarak, Malezya özelinde ekonomik kalkınmışlığın mevcut
iktidar aygıtında egemen güçlerin sürekliliğini ve halk katmanlarında da
‘memnuniyete’ yol açacağı yönündeki bir determinasyonun yanlışlandığını ortaya
koyuyor. Bu husus, kampüslerde öğrenci kitlesinin -hem de Malay kökenlilerin-
sohbetlerine kulak kabarttığınızda daha iyi anlaşılabiliyor. Bunu en iyi ifade
eden bir diğer gelişme ise, Johor ve Malaka Eyalet Başbakanlarının yıllarca ‘ayrım
gözetmeksizin’ tüm Eyalet sakinlerine hizmeti öncelleyen ‘kalkınmacı’
politikalarına rağmen, seçimlerde bekledikleri desteği alamamalarıydı. Bu
minvalde, “Halk ne istiyor(du)?” sorusunun cevabı, değişim olgusunun etnik
siyasi yapılanmaların sona erdirilmesi, çıkar ilişkileri üzerine kurulu
odaklanmaların bitirilmesini de içine alacak kapsamlı bir dönüşüm olarak
verilebilir.
İktidar kanadında yer alan ve özellikle Çinli seçmene yönelik siyaset yapan
oluşumlar 5 Mayıs’ın doğurduğu sonuçlar karşısında muhalefete ‘sövmek’ yerine,
nerede hata yaptıkları konusuna odaklanıp, gelişmelere ‘eleştirel’ yaklaşarak
‘halkın önceliklerine’ bağlı yeni bir siyaset dili geliştirilmesinin aciliyetine
vurgu yapıyorlar. Bu anlamda siyasi bir olgunluğa doğru yönelimden
bahsedilebilir. Bu sürecin belki de en dikkat çekici çıkışı, Gerakan Partisi yönecilerinden
geldi. Bu grup, seçim sonuçlarından seçmenin taleplerinin iktidar ortaklarınca
geneli itibarıyla doğru okunamadığı ve gerektiği şekilde karşılık verilmediğini
ileri sürüyor ve önümüzdeki dönemde yeni bir siyasi oluşuma ihtiyaç olduğunu
açık seçik dile getiriyor.
İktidar kanadının temeli UMNO siyasal eliti gelişmeleri -en azından
şimdilik- farklı bir okumaya tabi tutuyor ve kendi dışında iktidar unsurlarının
siyasi kaybını nasıl telâfi ederimin düşüncesi
içerisinde. Bunun için de elindeki kartları sonuna kadar kullanacak. Bu
kesin... UMNO yönetimi, bu tasarımın ilk safhasında, bölünmüş ‘Malay seçmen’
gerçeğinden hareketle yönünü Malezya İslam Partisi (PAS) ile koalisyon kurup
kurulamayacağı alternatifini gündeme taşıyor. Öte yandan, aşağıda detaylı bir
şekilde değinileceği üzere, kendi siyasi ortağı MCA’ya siyasi tsunami yaşatan
muhalefetin Çinli partneri DAP’a göz kırptığı dikkat çekiyor. Peki “Enver
İbrahim’in başında bulunduğu PKR ile birliktelik olamaz mı?” sorusuna cevap
daha seçim akşamında gelmiş ve Endonezya’nın önemli siyasi figürlerinden Yusuf
Kalla, Başbakan Necib ve Enver İbrahim arasında bir ‘barış’ inşasına
niyetlenmişti. Tabii, bu iki uç ismi biraraya getirebilmek o kadar da mümkün
değil. Öyle ki, bu iki siyasi figürün mücadelesini Machbet’e gönderme yaparak
dile getirmiştik bir buçuk yıl önceki bir yazıda. Ne ilginçtir ki, seçim sürecinde
ve sonrasında konuyu ‘Machbet’e getirip dayandıran politikacılar ve yazarlar
çıkmadı değil medyada.
Bu fotoğraf bize daha, daha önce de kısmen değindiğimiz üzere, ülke siyasal
yaşamının etnik unsurlardan bağımsız ele alınamayacağının ortaya çıktığı erken
dönem siyasi tartışmalarını hatırlatıyor. 1940’lı yılların sonlarında, dönemin
UMNO lideri Dato Onn bin Cafer’in UMNO’yu ‘sadece’ Malaylarla sınırlı bir
siyasi hareket değil, tüm etnik unsurlara açık çoğulcu bir siyasi parti olması
yönündeki yaklaşımı bugün yeniden ciddi bir şekilde tartışılıyor. İşte bu
nedenledir ki, Malezya siyasal yaşamı ‘sil baştan’ yeniden dizayn edilme
sürecinde.