18 Aralık 2024 Çarşamba

Trump ve ABD’nin Suriye politikası / Trump and the Syria Policy of the U.S.

Mehmet Özay                                                                                                                            18.12.2024

ABD’de, 5 Kasım seçimleri öncesi ve hemen sonrasında, Donald Trump eksenli yazılarımda dile getirdiğim bir husus vardı.

O da, dünya liderlerinin, “Trumpla mı Trumpsız mı?” iş yapacakları konusuydu. Hatta, bu yazılardan birinin başlığını da, bu oluşturuyordu.

Dünya lideri olmasa da, Ortadoğu ekseninde önemine kuşku olmayan bir liderdi Beşer Esad...

Ya da, ülkesinin jeo-politik öneminin öne çıkarttığı bir liderdi de diyebiliriz onun için.

Bu durum, hem, Suriye’yi hem de, lideri Beşer Esad’ı, ABD nezdinde dikkate alınır bir aktör haline getiriyordu.

Beşer Esad artık yok... Bunda ABD’nin dahli olmadığı yönündeki güçlü gözlemlere ve ifadelere rağmen, olan biteni ABD politikalarından bağımsız görmek pek mümkün değil.

ABD’ye Suriye sürprizi mi?

Kanımca, Trump’ın, daha Beyaz Saray’da başkanlık koltuğuna oturmasına az bir süre kala, dünyanın sorunlu alanların başında gelen Ortadoğu’da Suriye üzerinde gelişen bu önemli hamleye tanık olması önemli.

Trump, Suriye’deki gelişme karşısında, “Bu bizim savaşımız değil. Bırakın ne olursa olsun, karışmayalım” yönünde açıklamasa bulunsa da, Ortadoğu sınırlarını ve de jeo-politiğini değiştireceğine kuşku olmayan Suriye gelişmesi karşısında, önümüzdeki süreçte sessiz kalması mümkün değil.

Bugün olmasa da, yaklaşık bir ay sonra aktif başkanlığı ile birlikte Trump’ın bölgeye ve Suriye’ye dair daha aktif açıklamalarıyla gündeme geleceğini söylemek mümkün.

Bunun ip uçlarını da, Trump’a yakınlığıyla tanınan Cumhuriyetçi senatör Markwayne Mullin’in ABD ulusal güvenliği gibi varlık nedeni bir olguya temasla ifade ettiği, “Ulusal güvenliğimizle ilgili veya ABD’i tehdit eden bir gelişme halinde, müdahalede bulunuruz”, açıklamasında görmek mümkün.

Trump sürpriz yapar (mı?)

Çoğunluk, bugün Trump’ın yaklaşımını dikkate alarak, yukarıda dile getirdiğim yaklaşımla hem fikir olmayabilir...

Ancak, karşımızda Trump gibi küresel gelişmeleri ve bu gelişmelerin, ABD genel politikasıyla ilişkisini okuma eğilimi yüksek bir siyasetçi olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Aynı zamanda, Trump’ın deli dolu bir siyasetçi kimliğine sahip olduğuna, 2016-2020 yıllarında tanık olan bizlerin bir iki ay sonra, Trump’ın, ABD’nin Ortadoğu politikaları konusunda neler yapabileceğini tahmin edemeyeceğimizi de hesaba katmak gerekir.

Bunun yanı sıra, Trump, benzerlerinin aksine agresif, ben-merkezci politikalarıyla küresel yapıya yeni bir nizam vereceğinin sinyallerini çoktan vermiş olduğunu da unutmayalım.

Yukarıda dikkat çektiğim yazıma referansla söyleyecek olursam, Beşer Esad’ın Trump’a, “evet veya hayır” diyecek bir şansı dahi olmadı. Yazık...

Doğru, şu an için, Trump’ın gözünün Suriye topraklarında olmadığı kesin. Nihayetinde, Trump’ın büyük hedefi Çin...

Ancak, ara mekanizmalar olarak adlandırılabilecek bölgelerde ve de ülkelerde süreçte, dikkate alınması gereken bir politika yapılaşmasına konu olacaktır.

Suriye, tam da bu alana denk geliyor.

İsrail-İran

Bir diğer husus, Suriye’nin İsrail’e havale edilmiş olmasıdır.

Bu havale, dünyanın herhangi bir yerinde, sıcak çatışmalara girerek, beyhude yere ABD askerlerini ve de parasını kaybetmek istemediğini belirten Trump’ın düşüncesine de gayet uygun.

İsrail’in önünü açacak politikalarla yetinmek öyle gözüküyor ki, şimdilik ABD için ehven bir durum.

Kimi yazarlar, İran’ın hedefe alındığını söylüyor ki, kanımca bu yaklaşımda önemli ölçüde doğruluk payı var.

ABD bu politikasında herhangi bir ciddi değişikliğe gitmez ise, İsrail’in Filistin üzerinde hamilik rolü oynayan İran’a yönelik, geçtiğimiz aylardaki icraatlarının Suriye üzerinde gerçekleşen hamle ile tamamlanma sürecine doğru ilerlediğini söylemek kehanet olmasa gerek.

İran’ın kritik bir konumda olması kadar, ne tür bir politika geliştiriceği hususuda, ABD’nin bölgeye dair politikalarında belirleyici olacaktır.

Evet, buraya kadar, Trump merkezli ABD dış politikasının Ortadoğu’ya ve de özellikle, Suriye’ye bakan tarafında hep ‘pasif’ konumda gördük.

Bu, ABD’nin Ortadoğu politikası için yenilikçi bir duruma tekabül ediyor.

Bu pasifliğin ardında, Trump’ın daha kampanya sürecinden başlayarak, ‘büyük hedefin Çin olduğu’ yönündeki açıklamalarının olduğunu unutmamak gerekir.

İsrail’in, Filistin’e, tabiri caizse nihai bir darbe arzusunda olduğu, son bir yılı aşkın yaşanan gelişmelerle gayet açık ve net ortada.

Bu sürecin en açık destekçileri ise, bir genelleme ile ifade edecek olursak, Arap rejimleri...

Arap Dünyası/Birliği ve/ya İslam gibi faktörler dikkate alındığında, bunun büyük bir çelişki olduğu ortada...

Bu bağlamda, İsrail-Filistin süreçlerden birini, hiç kuşku yok ki,  İran’a yönelik askeri açılım oluşturacaktır...

Bir alternatif görüş olarak...

İran’ı siyasi olarak ikna söz konusu olabilir mi?

Seçenekler arasında yer alabilecek bir görüş olduğu söylenebilir.

Ancak, bu ihtimal, İran’ın varlık nedeni ile doğrudan çelişmesi nedeniyle hayata geçirilebilirliği şimdilik mümkün gözükmüyor.

Suriye’deki gelişmenin ABD’de Trump’ı rahatsız etmediği gözlemleniyor.

Bu rahatlık, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde -kaldığı yerden- “Önce Amerika” politikasına vereceğiyle bağlantılı bir yanı bulunuyor.

Bu durum, ABD’nin Ortadoğu ve de Suriye jeo-politiğinden uzaklaştığı anlamına gelmiyor. Böyle bir düşünceye kapılmak, bölgedeki tüm aktörler için sürprizlerle dolu gelişmeler anlamına gelebilir.

Trump, 20 Ocak’ta başlayacak başkanlık süreciyle birlikte, önce küresel güç merkezlerini oluşturan rakiplerinin, ortaya koyacağı taleplere nasıl cevap vereceklerini bekleyecektir.

Ardından, “Önce Amerika” politikasına uygun adımları ya barışcıl veya barışı paranteze alan politikalarla küresel nizami tesise başlayacaktır.

https://guneydoguasyacalismalari.com/trump-ve-abdnin-suriye-politikasi-trump-and-the-syria-policy-of-the-u-s/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder