Mehmet Özay 18.12.2024
O da, dünya liderlerinin, “Trumpla mı Trumpsız mı?” iş
yapacakları konusuydu. Hatta, bu yazılardan birinin başlığını da, bu
oluşturuyordu.
Dünya lideri olmasa da, Ortadoğu ekseninde önemine kuşku
olmayan bir liderdi Beşer Esad...
Ya da, ülkesinin jeo-politik öneminin öne çıkarttığı bir
liderdi de diyebiliriz onun için.
Bu durum, hem, Suriye’yi hem de, lideri Beşer Esad’ı, ABD
nezdinde dikkate alınır bir aktör haline getiriyordu.
Beşer Esad artık yok... Bunda ABD’nin dahli olmadığı
yönündeki güçlü gözlemlere ve ifadelere rağmen, olan biteni ABD
politikalarından bağımsız görmek pek mümkün değil.
ABD’ye Suriye sürprizi mi?
Kanımca, Trump’ın, daha Beyaz Saray’da başkanlık
koltuğuna oturmasına az bir süre kala, dünyanın sorunlu alanların başında gelen
Ortadoğu’da Suriye üzerinde gelişen bu önemli hamleye tanık olması önemli.
Trump, Suriye’deki gelişme karşısında, “Bu bizim
savaşımız değil. Bırakın ne olursa olsun, karışmayalım” yönünde açıklamasa
bulunsa da, Ortadoğu sınırlarını ve de jeo-politiğini değiştireceğine kuşku
olmayan Suriye gelişmesi karşısında, önümüzdeki süreçte sessiz kalması mümkün
değil.
Bugün olmasa da, yaklaşık bir ay sonra aktif başkanlığı
ile birlikte Trump’ın bölgeye ve Suriye’ye dair daha aktif açıklamalarıyla
gündeme geleceğini söylemek mümkün.
Bunun ip uçlarını da, Trump’a yakınlığıyla tanınan
Cumhuriyetçi senatör Markwayne Mullin’in ABD ulusal güvenliği gibi varlık nedeni
bir olguya temasla ifade ettiği, “Ulusal güvenliğimizle ilgili veya ABD’i
tehdit eden bir gelişme halinde, müdahalede bulunuruz”, açıklamasında görmek
mümkün.
Trump sürpriz yapar (mı?)
Çoğunluk, bugün Trump’ın yaklaşımını dikkate alarak,
yukarıda dile getirdiğim yaklaşımla hem fikir olmayabilir...
Ancak, karşımızda Trump gibi küresel gelişmeleri ve bu
gelişmelerin, ABD genel politikasıyla ilişkisini okuma eğilimi yüksek bir
siyasetçi olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Aynı zamanda, Trump’ın deli dolu bir siyasetçi kimliğine
sahip olduğuna, 2016-2020 yıllarında tanık olan bizlerin bir iki ay sonra,
Trump’ın, ABD’nin Ortadoğu politikaları konusunda neler yapabileceğini tahmin
edemeyeceğimizi de hesaba katmak gerekir.
Bunun yanı sıra, Trump, benzerlerinin aksine agresif,
ben-merkezci politikalarıyla küresel yapıya yeni bir nizam vereceğinin
sinyallerini çoktan vermiş olduğunu da unutmayalım.
Yukarıda dikkat çektiğim yazıma referansla söyleyecek
olursam, Beşer Esad’ın Trump’a, “evet veya hayır” diyecek bir şansı dahi
olmadı. Yazık...
Doğru, şu an için, Trump’ın gözünün Suriye topraklarında
olmadığı kesin. Nihayetinde, Trump’ın büyük hedefi Çin...
Ancak, ara mekanizmalar olarak adlandırılabilecek
bölgelerde ve de ülkelerde süreçte, dikkate alınması gereken bir politika
yapılaşmasına konu olacaktır.
Suriye, tam da bu alana denk geliyor.
İsrail-İran
Bir diğer husus, Suriye’nin İsrail’e havale edilmiş
olmasıdır.
Bu havale, dünyanın herhangi bir yerinde, sıcak
çatışmalara girerek, beyhude yere ABD askerlerini ve de parasını kaybetmek
istemediğini belirten Trump’ın düşüncesine de gayet uygun.
İsrail’in önünü açacak politikalarla yetinmek öyle
gözüküyor ki, şimdilik ABD için ehven bir durum.
Kimi yazarlar, İran’ın hedefe alındığını söylüyor ki,
kanımca bu yaklaşımda önemli ölçüde doğruluk payı var.
ABD bu politikasında herhangi bir ciddi değişikliğe
gitmez ise, İsrail’in Filistin üzerinde hamilik rolü oynayan İran’a yönelik,
geçtiğimiz aylardaki icraatlarının Suriye üzerinde gerçekleşen hamle ile
tamamlanma sürecine doğru ilerlediğini söylemek kehanet olmasa gerek.
İran’ın kritik bir konumda olması kadar, ne tür bir
politika geliştiriceği hususuda, ABD’nin bölgeye dair politikalarında
belirleyici olacaktır.
Evet, buraya kadar, Trump merkezli ABD dış politikasının
Ortadoğu’ya ve de özellikle, Suriye’ye bakan tarafında hep ‘pasif’ konumda
gördük.
Bu, ABD’nin Ortadoğu politikası için yenilikçi bir duruma
tekabül ediyor.
Bu pasifliğin ardında, Trump’ın daha kampanya sürecinden
başlayarak, ‘büyük hedefin Çin olduğu’ yönündeki açıklamalarının olduğunu
unutmamak gerekir.
İsrail’in, Filistin’e, tabiri caizse nihai bir darbe
arzusunda olduğu, son bir yılı aşkın yaşanan gelişmelerle gayet açık ve net
ortada.
Bu sürecin en açık destekçileri ise, bir genelleme ile
ifade edecek olursak, Arap rejimleri...
Arap Dünyası/Birliği ve/ya İslam gibi faktörler dikkate
alındığında, bunun büyük bir çelişki olduğu ortada...
Bu bağlamda, İsrail-Filistin süreçlerden birini, hiç
kuşku yok ki, İran’a yönelik askeri
açılım oluşturacaktır...
Bir alternatif görüş olarak...
İran’ı siyasi olarak ikna söz konusu olabilir mi?
Seçenekler arasında yer alabilecek bir görüş olduğu
söylenebilir.
Ancak, bu ihtimal, İran’ın varlık nedeni ile doğrudan
çelişmesi nedeniyle hayata geçirilebilirliği şimdilik mümkün gözükmüyor.
Suriye’deki gelişmenin ABD’de Trump’ı rahatsız etmediği
gözlemleniyor.
Bu rahatlık, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde -kaldığı
yerden- “Önce Amerika” politikasına vereceğiyle bağlantılı bir yanı bulunuyor.
Bu durum, ABD’nin Ortadoğu ve de Suriye jeo-politiğinden
uzaklaştığı anlamına gelmiyor. Böyle bir düşünceye kapılmak, bölgedeki tüm
aktörler için sürprizlerle dolu gelişmeler anlamına gelebilir.
Trump, 20 Ocak’ta başlayacak başkanlık süreciyle
birlikte, önce küresel güç merkezlerini oluşturan rakiplerinin, ortaya koyacağı
taleplere nasıl cevap vereceklerini bekleyecektir.
Ardından, “Önce Amerika” politikasına uygun adımları ya
barışcıl veya barışı paranteze alan politikalarla küresel nizami tesise
başlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder