Mehmet Özay 03.12.2024
Söz konusu bu iki siyasal yapı arasında yaşanan ayrışmanın,
günümüz küresel ilişkileri çerçevesinde jeo-politik önemine kuşku yok.
Bununla birlikte, her iki siyasal yapının, ‘siyasi ve
teritoryal birlik’ konusunda gizli/açık ortaya koydukları yaklaşımları,
tarihsel ve ontolojik yani, var oluşsal temelleri üzerinden ele almak ve
yorumlamak mümkün.
Bu durum, ilk etapta, tarihsel bağlamda
değerlendirildiğinde, Çin’de gündeme gelen ve Orta Krallık (Middle Kingdom)
olarak yapılandırılmış bir süreçle bağlantısı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu yaklaşım, kanımca, Çin Halk Cumhuriyeti ve Tayvan’ı,
‘birbirinden ayırmaya elvermeyen’ bir durumun ortaya çıkmasına imkān tanıyor.
Bununla kastım, Çin Halk Cumhuriyeti siyasal elitinin,
bugün gayet açık bir şekilde, ‘Tek Çin’ ifadesiyle kavramsallaştırarak ortaya
koyduğu, Tayvan üzerindeki hakimiyet iddiası kadar, Tayvan’ın da, teorik
bağlamda, en az bunun kadar, Çin’lilik olgusu üzerinde bir temsil ve hakimiyet
hakkı bulunduğu yönündedir.
İdeolojik ayrışma ve temsil
Bir önceki yazıda dile getirdiğim üzere, bugün yaşanmakta
olan Çin ve Tayvan ayrışmasının temelinde, komünist ve milliyetçi Çin akımları
arasında, 1949 yılında sona eren iç savaşın neden olduğu, teritoryal ayrışma ve
çatışma bulunuyor.
Sivil savaşı kaybeden Milliyetçilerin (Kuomintang),
Ana Kıta Çin’i terk ederek Tayvan’a yerleşmelerine rağmen, bu durum, ontolojik
olarak Komünist Çin ve Milliyetçi Çin arasında birbirinden kopuşa yol açan bir
yapıyı doğurmamıştır.
Aksine, her iki siyasi yapının yani, Çin ve Tayvan’ın
aynı ontolojik üzerine inşa ettikleri, biri gayet açık ve net diğeri, -ya da
mevcut uluslararası jeo-politik gelişmeler nedeniyle gizli kalmış veya açığa
çıkarıl/a/mamış birlik olgusu bulunuyor.
Bu durum, bir tekrar olmak üzere, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin ‘Çinliliği temsili iddiası kadar, Tayvan’ın da Çinliliği temsil
iddiası olduğunu, olabileceğini ortaya koyuyor.
1992 konsensüsü ve yorum farkı
Bu noktada, özellikle, Çin Halk Cumhuriyeti tarafından
sıklıkla gönderme yapılan, 1992 yılı konsensüsü’ne dair yorumlara bir kez daha
dikkatlice göz atmak gerekiyor.
Pekin yönetimi, bu konsensüs adı verilen belgeyi Çin
birliğinin, içinde Tayvan’ın da yer aldığı ancak ve ancak, Çin Halk Cumhuriyeti
teritoryal ve siyasal egemenliğinde olabileceğine vurgu yapıyor.
Öte yandan, Tayvan siyasi eliti ise, ‘Tek Çin’ kavramına
getirdikleri farklı yorumla dikkat çekiyor ve gündemi oluşturmaya çalışıyorlar.
Bu noktada, sadece son üç dönemdir yani, 2016 yılından bu
yana Tayvan’ı yöneten Demokratik Gelişim Partisi (Democratic Progressive
Party-DPP) değil, Kuomintang (KMT) yönetimi bile -zaman zaman, siyasal
olarak ‘gevşeyen’ veya ‘flulaşan’ yaklaşımlarına rağmen, ‘Tek Çin’ kavramını
Tayvan eksenli olarak yorumluyor.
Bu çerçevede, söz konusu konsensüs belgesi hakkında Çin
Halk Cumhuriyeti ve Tayvan arasında, gayet açık ve net bir ‘yorum’ farkı
bulunuyor...
Ontolojik zemin
Bunun temel karşılığı, yukarıda dikkat çekilen, Orta
Krallık olgusunda ortaya çıkıyor.
Çin’de, siyasal birliği ve aynı zamanda metafizik,
doğaüstü varlıkla ilişkilendirilmiş ve ilgili dönemin imparatorunun temsilci
rolü oynadığı bir ontolojik bir durum söz konusudur.
Bu durum, kendini Kara Kıta Çin’de kuzey ve güney
ayrımının aşılarak, bütün bir Çin bölgesinde teritoryal birliğin ve bununla
paralel giden, siyasi birlik ve teşkilatın varlığına işaret ediyor.
Bu durum, açıkçası, tarihin bir döneminde, diyelim ki,
Milât’tan Önce 1600’lü yıllara kadar
geri giden- Çin’de ortaya çıkmış ve uzunca bir süre yani, 20. yüzyıl başlarına
kadar birbiri ardına kurulmuş ve bu anlamda bir tür devamlılık göstermiş olan olan
‘devlet aklı’, ‘ontolojisi’ gibi kavramlarla açıklanabilir olduğuna kuşku yok.
Temelde, bu akıl ve ontoloji kendini, ‘birlik’ ve
‘bütünlük’ kavramlarıyla ortaya koyarken açıkçası, bunu salt dünyevi ve maddi
bağlamıyla sınırlamıyor.
Bunun ötesinde, bu akıl ve ontoloji bizatihi, ‘Yüce
Varlık’ olgusu diyebileceğimiz metafizik bir bağlamla ilişkilendirmek suretiyle,
maddi-maddi olmayan arasında bir bağ teşkil ediyor.
Yukarıda dikkat çekilen uzun tarihi süreç boyunca,
hanedanlıkların kuruluşları ve -en azından-, belirli imparatorlar vasıtasıyla
devletin varlığı, imparatorun devlet için önemi kadar, Çin’in kendi sınırları
dışındaki coğrafyalar, ülkeler için bir ‘hami’ (protectorate) konumunda
olmasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Bu durum, kimilerine şaşırtıcı gelebilir...
Evet, bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nde var olan siyasi
ideoloji yani, komünizmin böylesi bir metafizikle bağı ne olabilir sorusu kendi
başına gayet anlamlıdır.
Belki, bu gizli/açık tenakuzu, çelişkiyi Çin’in, 1949’dan
bu yana yaşadığını söylemek gerekir.
Bununla birlikte, bir başka açıdan bakıldığında, tarihsel
aklın ve hafızanın buna temel teşkil eden ontolojinin ise, bu ideolojik
sınırlılığı aşmaya elverdiğini ileri sürübeliriz.
Nihayetinde, Çin Halk Cumhuriyeti’nin özellikle, Şi
Chingping’le birlikte başlayan süreç yani, 2013’den bu yana gelişen ve ortaya
konulan Pekin siyasi yönetiminin ‘Tek Çin’ politikasını bu bağlamda görmek
mümkün.
Ancak, bunun yanı sıra, Tayvan’ın gizli kalmış veya pek
dikkat çekilmeyen benzer bir ontolojik iddiası olduğunu da unutmamak gerekiyor.