Mehmet Özay 28.06.2023
“Batak bölgesi denilince akla ne
gelir?” sorusuna bu yazıda kısmen cevap vermeye çalışacağım. Ancak önce, Batak
bölgesine ulaşımı sağlayan güzergâh ve genel itibarıyla Kuzey Sumatra sahil
bölgesine dair bazı hususları ortaya koymakta yarar var.
Endonezya’nın Kuzey Sumatra Eyaleti, farklı etnik yapıları bünyesinde barındırması, zengin tarım plântasyonlarına ev sahipliği yapması ve Malaka Boğazı’na açılan ‘Belawan Limanı’ (Pelabuhan Belawan) ile jeo-stratejik ve eko-stratejik olarak gayet önemli bir bölge.
Sumatra Adası’nın en büyük şehri Medan, Eyaleti’nin başkenti ve aynı zamanda ülkenin üçüncü büyük şehri unvanına sahip. Geniş ve düzlük bir alana yayılması, şehir yaşamının doğa ile biraradalığına büyük ölçüde olanak sağlıyor.
Söz konusu bu fiziki coğrafya özellikleri, 19. yüzyıl başlarından itibaren bölgede tarım faaliyetlerinin tedrici olarak gelişmesine ve genişlemesine de imkân tanımıştır.
Bu süreç sadece, Ada’nın kendi iç etnik yapıları arasında gerçekleşen ticari ve sosyal ilişkilerle sınırlı olmamıştır.
Aksine, bundan çok daha öte, başta Singapur ve Penang Limanları ile doğrudan irtibatı ve nihayetinde, Batı Avrupa sömürge başkentlerine yönelik hammadde ihracatındaki rolünü de dikkate almak gerekir.
Tarım ve Göç ilişkisi
Medan şehrinin coğrafi özelliği ile tarımsal üretim süreçlerindeki yapılaşması, bölgenin ekonomik kalkınma süreçlerinden yararlanma adına farklı etnik yapıları bünyesinde toplamasını ve hiç kuşku yok ki, tam anlamıyla kozmopolit bir nitelik kazanmasını sağlamıştır.
Bu noktada, şehrin bugün sahip olduğu maddi ve manevi zenginliğinin ardında, tarihsel olarak bölgenin önemli bir tarım arazisi olduğu gerçeğini unutmamak gerekir.
Öyle ki, sömürgecilik süreçlerinde özellikle palmiye, kauçuk, tütün başta olmak üzere zengin tarım arazileri üzerinde çeşitli tarım ürünlerinin geliştirilmesi, aynı zamanda bölgeye sömürge yönetimi marifetiyle, ‘zorunlu’ iç ve dış göçü doğurmuştur.
Örneğin, iç göç süreçlerinde bu yazının ana konusunu teşkil eden Toba-Batak toplumlarının dağlık bölgelerden sahil boyunca uzanan geniş plântasyonlarda çalışmak amacıyla göçlerini de içeriyor.[1]
Bu göç süreçleri, sadece Sumatra ve Java Adası’yla sınırlı kalmamış, Çin’den ve Hindistan’dan gelen ve Penang ve Singapur üzerinden bölgeye ulaşan bölgesel göçlerle de güçlendirilmiştir.
Malaka Boğazı’nın iki ucunda yer alan Singapur ve Penang limanları bölge tarım ürünlerinin Avrupa’da Hollanda limanlarına aktarılmasında Belawan Limanı’na önemli bir lojistik destek sağlarken, benzer bir durum göç süreçlerinde de bu sefer tersinden işlevsellik kazanmıştır.
Öte yandan, tarım arazilerinin yaygınlaşması ve dağlık bölgelerden ürünlerin liman şehrine aktarılması amacıyla 19. yüzyıl sonlarına doğru gündeme gelen demiryolu yatırımı, gayet stratejik bir ulaşım ağını teşkil etmiştir.
Kualanamu
Kualanamu, Kuzey Sumatra’nın uluslararası havalimanı, Medan şehrinde hizmet veren Polonia Havalimanı yerine 2013 yılında hizmete girmesi, bölgenin çehresini değiştiren önemli yatırımlardan biri.
Medan şehrinin Serdang-Deli bölgesinde yakın geçmişte inşa edilen Kualanamu Havalimanı ile burayı şehre ve iç bölgelere bağlayan otobanlar, hiç kuşku yok ki, bölgenin son dönemdeki ekonomik kalkınmasının bir göstergesi...
Havalimanı’ndan Ada’yı kuzey-güney hattında ikiye bölüm Barisan Dağlık (Bukit Barisan) bölgesindeki bulunan Toba Gölü kıyısındaki Parapat’a seyahat, Medan şehir merkezine girmeye gerek kalmadan gerçekleştiriliyor.
‘Serdang-Deli’ adı geçmişteki iki sultanlığın adı… Hollanda sömürgeciliği döneminde çeşitli anlaşmalarla siyasi egemenlikleri bağlamında güçleri sembolik düzeyi düşse de, bölgedeki Langkat, Asahan gibi Malay sultanlıkları gibi 1946 yılına kadar varlık sürdürdüler.
Havalimanından güneye doğru yol alırken, göz alabildiğine uzanan çeltik tarlaları, palmiye plântasyonları vb. tarım arazileri bölgenin son iki yüzyıllık tarihinin niçin önemli olduğunun gizli/açık bir göstergesi hükmünde.
Yaklaşık altmış kilometrelik mesafenin ardından, Malay etnik yapısının hakim olduğu sahil şeridinden, giderek nüfus yapısının Batak toplumuna doğru evrildiği bir bölgeye yani, Tebing Tinggi’ye ulaşılıyor.
Tebing Tinggi
Tebing Tinggi’nin, belki bu anlamda sahildeki, kozmopolit ve yer yer Malay etnik yapısının ağırlıklı olduğu Medan, Deli ve Serdang gibi yerleşim yerlerinden, Batak toplumunun yaşadığı dağlık bölgeden ayıran bir yer olduğunu söylemek mümkün.
Bu anlamda, önemli bir ilçe olan Tebing
Tinggi’nin güneyinden itibaren, sahildeki çeltik ve palmiye tarımı yerini, kauçuk
plântasyonlarına bırakıyor.
Karşılaşılan bir diğer önemli maddi fark, karayolu yapısında kendini ortaya koyuyor. Sahilde palmiye plântasyonlarını kesen gidiş-geliş dört şeritli otoban yerini, Tebing Tinggi’den dağlık bölgeye doğru ulaşan iki şeritli dar yola bırakıyor.
İki noktada inşaası büyük ölçüde tamamlanmış yan otoban inşaatlarının açılması, bölgedeki trafiği büyük ölçüde rahatlatacak. Bunun yanı sıra, demiryolu bağlantısı olmasına rağmen, daha çok yük taşımacılığına konuşlanılması, iki şeritli dar yolun sahil-dağlık alan arasındaki tüm taşımacılığın yükünü çekiyor.
Hint göçü: Tamil ve Sih toplumları
Yol boyunca, sağlı sollu uzanan
kauçuk plântasyonlarının yanı sıra, yer yer derin ve uçsuz bucaksız yağmur
ormanlarıyla karşılaşılıyor.
Tıpkı Malaya’da olduğu gibi, kauçuk plântasyonlarında da erken dönemlerden itibaren hatırı sayılır bir Tamil tarım işçisinin varlığı söz konusuydu. Sosyal yapı içerisinde azımsanmayacak bir öneme sahip olan Tamillerin varlığının bir şekilde devam ettiğini söylemek gerekir.
Medan’da önemli bir Tamil nüfusunun Kampung Keling’de yaşam sürüyor olması, hiç kuşku yok ki bunun bir kanıtı.
Bunun yanı sıra, yolculuğum sırasında kauçuk plântasyonlarının arasında büyükbaş hayvan sürülerinin varlığı Hintli göçmen yapısının bir başka göstergesidir.
Geçmişte, Hollandalılar süt ve süt ürünleri ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla, Hindistan’ın farklı bölgelerinden örneğin, kuzey-batı Hindistan’ın Puncab bölgesinden Sih ve benzeri toplumları, büyükbaş hayvancılık yapmaları amacıyla bölgeye getirmişler.
Bugün bu iş kolunun varlığı, söz konusu bu tarihsel varlıkla doğrudan bağlantılı olduğu gibi bunun sürekliliğini de ortaya koyuyor.
Öte yandan, Medan şehrindeki önemli Çinli nüfusa rağmen, Teping Tinggi’den Parapat’a değin olan bölgelerde, -sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen aileler dışında- Çin azınlığa rastlamak mümkün değil.
Yol boyunca karşılaşılan Pematangsiantar, Simalungun, Dolok vb. yerleşim yerlerinde hakim nüfus yapısının Hıristiyan Bataklar olması kamusal alandaki çeşitli görünürlükler ile kendini ortaya koyuyor.
Din ve Dini Kültür
Pematangsiantar’dan itibaren bölgede varlığını hissettiren dini yapı Hıristiyanlık...
Bunun karşılığında Müslüman nüfusunun azlığının sembolik göstergesi cami ve geleneksel dini okulların (pesantren) sayısının azlığı...
Bunu, sık aralıklarla inşa edilmiş kiliselerin ve irili ufaklı anıt büyüklüğündeki mezarlıkların varlığında tanık olmak mümkün.
Biraz abartarak söylersem, eski sömürgeci Hollanda’nın Leiden şehrindekinden daha fazla sayıda kilisenin bölgede olduğunu ifade edebilirim.
Öte yandan, mezarları iki kategoriye ayrıldığı görülüyor. İlki, toplu mezarlar ikincisi ise evlerin bahçelerindeki aile büyüklerine ait mezarlar. İkincisinin, Batak yerli kültürünün bir uzantısı olduğu ortada...
Protestan ve Katolik kiliselerin varlığı örneğin, Hollandadakilerin aksine, aktif ve canlı sosyo-dini ilişkilere konu olmasıyla dikkat çekiyor. Özellikle, Luteran kilisesi olan Huria Kristen Protestant Batak (HKPB) kilisesi bölgede oldukça yaygın.
Yol boyunca iki cenaze merasimine tanık oldum. Mihmandarım, bu cenaze merasimlerinin diğer toplumlarda rastlanılan boyutunun dışında bir niteliğe sahip olduğunu söyledi.
Öyle ki, bu törenler bir tür ağıt değil, aksine cenaze sahibi aileyi memnun ve mutlu etmeye yönelik müzikli, yemekli bir yapıya sahip. Bu merasimin arka plânında ise, hayatın devamlılığı inancı gibi bir kozmolojik yaklaşımın olduğunu söyleyebilirim.
Horas, Horas, Horas!
Toba-Batak yazılarıma devam edeceğim…
[1] Sakti Ritonga; Oekan S. Abdoellah. (2020).
“Kinship Practice of Toba Batak Moslem as a Land Control Strategy in Asahan”, Journal
of Contemporary Islam and Muslim Societies, Vol. 4, No. 1, (January-June),
s. 99. (97-131).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder