Mehmet Özay 05.02.2023
Bu özelliğe tanık
olmak için tarih kitapları gayet ‘anlamlı’ veriler içerdiği gibi, bu zenginliğe
bugün dahi doğrudan tanık olmak ve anlamak mümkün.
Bu noktada, Kuala
Lumpur’dan kuzeye doğru seyahat ettiğinizde yukarıda dikkat çektiğim husus
bağlamında tarih yakanızı bırakmadığı gibi, giderek size daha da içine çekiyor…
Tarihle pek bağı
olmayanlar, hıza ayarlı otoban vasıtasıyla beş saati bulan kısa denilebilecek
şeyahat boyunca tanık olduklarını, modern Malezya Federasyonu’nun ekonomik
kalkınmasına gönderme yaparak açıklayabilirler. Bunda pek bir yanlış yok…
Ancak bundan öte,
bölgenin küreselleştiğinin önemli göstergelerinden birinin sömürgecilik dönemiyle
ve de bu dönemi yönetim İngiliz Krallığı’nın bölgedeki valilikleri vasıtasıyla gerçekleştirildiğini hatırlamak bize, aynı
zamanda sadece, İngilizlerin ekonomik kalkınmışlığının kökenlerine dair de kayda
değer bilgi verecektir.
KL: Seyahetin başlangıç
noktası
Başkent Kuala
Lumpur’u neredeyse, tam ortasından kesen otobanı aşarken karşılaşacağınız
görüntüler, gelişmiş bir ülke manzarası ve son yarım yüzyıla ait bir gelişim aşaması
gibi algılanabilir.
Gerek bu başkentin
kendisi ve gerekse -özellikle de-, ülkenin Kuzey’ine yani Penang Adası’na doğru
yapılan seyahat bize, temelde bambaşka bir dünyanın yani, İngiltere
Krallığı’nın başkenti Londra’nın niçin bu denli zenginleştiğine dair ipuçlarını
derinlemesine fark ettiriyor.
Bunun benzeri
şekilde, Kuala Lumpur’dan güneye doğru -yani, Cohor ve de Singapur- benzer bir
ziyaretin de aslında, aynı hisleri uyandıracak özellikleri içinde
barındırdığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Kuala Lumpur’un
sömürge döneminin görece geç dönemlerine tekabül eden başkentliği üzerinde
durulmaya değer bir konu.
Öyle ki, Kuala
Lumpur gibi sahilden 20-30 km. içeride bir mekânı başkente dönüştürmeden önceki
süreçtir aslında büyük ölçüde İngilizleri şu veya bu şekilde de dönemin Malay siyasi
elitini ‘ihya’ eden husus.
Bu noktada, Kuala
Lumpur’a ulaşmadan önce İngiliz varlığının yönelim gösterdiği ve sahil
şeritleri boyunca uzanan irili ufaklı adalar üzerinde sergilenen egemenlik
İngiliz Krallığı’nın, bir anlamda kendi öz prototipini bu bölgeye, yani “geniş
Malay dünyasına” taşımadığını da ortaya koyuyor.
Kimin başkenti?
Bu noktada kısa
bir parantez açarak, Kuala Lumpur’u kimin başkent yaptığı veya öncülerinin
kimler olduğu konusu halen bir akademik tartışma konusu olsa da, vakıa o ki, Dataran
Merdeka’da (Özgürlük Meydanı) kendini güçlü bir şekilde hissettiren İngiliz
siyaset kültürünün kurumsal gücü ve bunun sembolik inşası olarak yapılar bütünü
kanıksanmayacak ölçüde karşımıza bir Batı Avrupa tasarımlarını ortaya çıkartıyor.
Kuala Lumpur’un
1820’ler 1830’lardan itibaren Sumatra Adası’ndan özellikle, göçe gayet yatkın Mandailing
etnik yapısının unsurlarınca oluşturulduğu yönünde, kıymetli Abdul-Rezzak
Lubis’in görüşleri kadar,[1] 1850’ler ve 1860’lardan
itibaren bölgenin zengin maden kaynaklarının işletimini Selangor Sultanı’ndan
alan Çinlilerin varlığı gibi iki farklı temel yaklaşım karşımıza çıkıyor.
İngiliz
ekonomi-siyaseti
Buna karşın, hangi
süreç işlemiş olursa olsun veya her iki süreç birbirini destekleyecek bir
şekilde paralel bağlamlarıyla ortaya çıkmış olsun, karşımızda bir İngiliz ekonomi-siyaseti
ve bunun şehir kültürünün izleri bizatihi duruyor.
İngilizlerin uzun
erimli ticaret yollarında, bir yandan güvenlik, öte yandan lojistik anlamda aktarma
organı olarak dikkate aldıkları Adalar, Malay Yarımadası özelinde -yaptığımız
ziyarete de tekabül edecek şekilde söylemek gerekirse-, Penang Adası ile
başlandığını ortaya koyuyor.
Penang Adası,
Bengal Körfezi’nin doğusundaki Myanmar sahillerini özellikle de, Yangon gibi gayet
önemli liman şehrini, batısındaki Hindistan’ın en münbit ve stratejik
alanlarından birini oluşturan Kalküta bölgesini güneye bağlayan suyolu üzerinde
hareket eden ticaret gemilerinin, üç dört günlük seyahatleri sonunda Malaka
Boğazı’nın hemen girişinde gayet jeo-stratejik bir alan olarak karşılarına
çıkıveren bir yerdir.
Ada’nın bu coğrafi
tesadüfü üzerine İngilizler tarafından bulunduğuna kuşku olmasa da, burayı bir
ticaret, yönetim ve elbette ki, gerektiğinde harekete geçirilebilecek şekilde bir
askeri üs haline getirmelerinin başka nedenleri de bulunmaktadır.
Ada’nın cazibesi
Örneğin, Ada’nın
‘atıl’ olmasının, bunların başında geldiği anlaşılıyor…
Kedah
Sultanlığı’na bağlı bir bölge olmakla birlikte, Kedah Malaylarının bu ada üzerindeki
varlıklarını örneğin, bir Riau ve bir Bugis denizci topluluğunun özelliklerini
barındırdıklarını ve Ada üzerinde önemli bir hakimiyet kurduklarını söylemek pek
mümkün değil.
Bunun nedenleri
arasında, insan tipolojisi özelliklerine dair bir yaklaşıma başvurulabileceği
gibi, Kedah bölgesinin demografik yapısının örneğin -yukarıda karşılaştırmaya
benzer şekilde- Riau, Güney Sulawesi gibi bölgelerle karşılaştırılamayacak bir
azlığa tekabül ettiğiyle de açıklanmaya müsait.
Kaldı ki, dönemin
Kedah Sultanı’nın Penang Adası konusunda, Malay Yarıadası ile ticaret
ilişkilerine tekil olarak çoktan başlamış ve bölgenin öneminin farkına varmış
olan Francis Light’ın tavsiyesi üzerine, Kalküta’daki İngiliz Merkez valiliğinden
dönemin valisi Warren Hastings’in onayıyla gelen talep karşısında,[2] adayı belli bir ücret karşılığında
İngilizlerce işletilmesine olanak tanıyan anlaşmaya imza atmasının bu noktada
açıklayıcı olduğunu görüyoruz.
Bu ‘atıllık’
olgusunu bir başka açıdan değerlendirdiğimizde, İngiliz siyaset ve ekonomi
aklının üretken, yaratıcı dinamizmiyle karşılaşıyoruz …
Ada’nın İngilizler
için cazibe merkezine dönüşmesindeki bir diğer özelliği, hemen karşı kıyılarda Lhok
Seumawe şehrinin yani, Kuzey Sumatra’da Açe topraklarına erişim ve
etkileşim potansiyelidir.
Bölgenin tarihin
erken dönemlerinden itibaren başta biber olmak üzere önemli tarımsal üretim
merkezi olması ve Sumatra Adası’nın farklı bölgeleriyle doğrudan irtibatı
Penang-Açe arasında kaçınılmaz bir jeo-ekonomik birlikteliği ortaya koyuyor.
İngiliz
kalkınmacılığı
Kuala Lumpur’dan Penang’e
ulaşan otoban boyunca, İngiliz ekonomi-politiğinin somut göstergeleri olan
endüstriyel tarım ve madencilik gibi bölgenin tüm imkânlarıyla erişilebilir ve
küresel ekonomi döngüsünde işlevsellik kazanabilir hale dönüştürüldüğüne tanık
olunuyor.
Bölgenin bu özelliğinden
bir şey kaybetmek yerine, dönemin tüm teknolojik unsurları ve yenilikçi üretici
yaklaşımlarından da istifade ile bölgenin doğa ile irtibatı halen devam ediyor.
Bu noktada, yaklaşık
350 km’yi aşan bu yolu, coğrafi özellikleriyle dört temel aşamada ele almak
mümkün. İlki, başkent Kuala Lumpur’un şehrin kuzey bitiminde Kota Damansara’dan
itibaren düz bir zeminde yol almasıdır.
Bu nitelik kendini
Tanjung Malim’e kadar bu şekilde götürürken, Tanjung Malim’le birlikte -yani,
ikinci aşama olarak- Perak-Pahang eyaletlerini birbirinden ayıran iki bin
metreyi aşkın dağ silsilesi uzaktan keskin bir şekilde varlığını ortaya koyuyor.
Yolun hemen sınırından sağ ve sol taraflarda palmiye plântasyonları uzanır.
Bu münbit ağacın
pek çok alanda kullanılan meyvesi ve çekirdiği yüz yıl öncesinde bölgenin
zenginleşmesinde önemli bir role sahip olduğu gibi bugün de aynı şekilde
çeşitli tarım ve orman arazilerinin açılması/kesilmesiyle yeni plântasyonlara
evrilmesinde kendini ortaya koyuyor.
Üçüncüsü yolun İpoh’a
yaklaştığı bölgede dağ yükseltisi Cameron Highlands’la birlikte ortaya
çıkıyor. Yukarıda dikkat çektiğim dağ silsilesinin bir devamı niteliğindeki Cameron
Highlands, bölgenin sebze-meyve ve özellikle de çay üretim merkezi. Dağlık
bölge, aynı zamanda çeşitli maden kaynakları açısından da önem taşıyor.
Dördüncüsü ise Nibong
Tebal’dan itibaren Penang bölgesi… Ada’yı karaya bağlayan iki köprü bulunuyor. Karşımıza
çıkan ilk köprüye daha girmeden bölgenin uluslararası yatırım ağı olduğunu tüm açıklığıyla
gözler önüne seren pek çok şirketin varlığı, dev binalar kendini ortaya koyuyor.
Tüm bu üretim merkezlerinin gerek bölge gerekse dünyanın farklı bölgelerine
ihracatta Malezya’nın öncü gücü mahiyetinde.
İngilizlerin
bölgeyi inşa ve ihya etmede kendilerine biçtikleri bir gurur payı var…
Bunu da örneğin 1.
Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce Singapur’da yayınlanan Penang Adası’nda yayınlanan
Straits Echo adlı gazetedeki uzun metinde görmek mümkün. Bu metin sadece
bölgenin eko-politik kalkınmasına değil, aynı zamanda bu olguların da içinde
yer aldığı ‘medenileştirici’ kuvveye yaptığı vurgu ile dikkat çekiyor.[3]
Bugün ekonomik
gelişmişliğe konu olan Malezya Federasyonu’nun sahip olduğu hammadde ve doğal
kaynaklarının geçmişte İngiliz Krallığı’nın zenginleşmesindeki rolü kayda değer
boyuttadır. İngilizler sömürgecilik dönemlerinin önemli süreçlerinden birini
Penang Adası’nın fark etmeleriyle ortaya koymaları önlerine yeni bir imkânın
doğması anlamı taşıyordu. Bugün Malezya’yı ‘okumaya’ çalışırken, kaçınılmaz
olarak İngilizlerin nasıl bir eko-politiği hayata geçirdiklerini de göz ardı
etmemek gerekir.
[1]
Abdur-Razzaq Lubis. (2009).
“The Legacy of Sumatran Trade and Knowledge Networks in Penang”, Straits
Muslims: Diasporas of the Northern Passage of the Straits of Malacca,
(ed.), Wazir Jahan Karim, George Town: Straits G. T.
[2] “Topics of the Day”, Straits Times
Overland Journal, 8 May 1880, s. 2.
[3] “The Miracle of Malaya”, Straits Echo (Mail
Edition), 13 March 1914, s. 367.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder