Mehmet Özay 11.02.2023
Doğal afetler, tek tek bireyleri ve toplumları sarsan ve büyük ölçüde öngörülemeyen hadiselerdir. Adına ‘doğal’ denmesi bir anlamda, bu bilinemezliğe ve kendiliğindenliğe işaret ediyor.
‘Doğal’ ve ‘afet’
arasındaki ilişki, ortaya çıkan ‘doğal’ yani, ‘kendinde’ bir gelişmenin, ilgili
toplumlar üzerinde belirleyiciliği hiç kuşku yok ki, doğal afet olgusunun derecesi,
biçimi vb. unsurlarına bağlıdır.
Türkiye’de geçen hafta
yaşanan deprem, bu anlamda etki gücü, etkilediği coğrafi alan, insan ve mal
kaybı noktasında belirleyiciliği ile dikkat çekiyor.
Bununla birlikte, söz
konusu doğal afetin hemen sonrasında yaşanan gelişmeler sadece, bu doğal afete
doğrudan maruz kalan ve mağrudiyetlere konu olan insanlarla sınırlı olmayan,
aksine giderek genişleyen bir etkileşim süreci ve maniheyi ile de anılmayı hak
ediyor.
Yaygınlaşan bir etkilenim
Bu noktada, söz konusu bu
‘doğal hadisenin’ ürettiği duygulanımsal, empatik bağlamdan anlamlı eylemlere
değin uzanan tepkiler bütünü sadece, doğal afete doğrudan maruz kalan ilgili
bölge toplumları ve tüm ülke ile değil aksine, giderek çeperi genişleyen ve bir
anlamda küresel bir mahiyet taşıyan bir boyuta ulaşıyor.
Afetlerin ortaya çıktığı
an ile etkisini hissettirme gücü, yukarıda dikkat çekildiği üzere sadece, doğal
afetin varlığını üzerinde doğrudan hissettirdiği toplum kesimleri ile sınırlı
olmayabiliyor.
Öyle ki, etkinin
büyüklüğü nispetinde horizontal olarak söz konusu bu etkinin farklı ülkelere ve
coğrafyalara doğru yaygınlaşması da, bir o kadar dikkat çekici bir mahiyet
taşıyor.
Bununla kast ettiğimiz,
söz konusu doğal afetlerin ilgili bölgeler kadar, tüm bir milletin kendini
‘doğal’ veya ‘insiyaki’ olarak etkisi altında hissettiği gelişmeler olduğu
kadar, belki de bu ilgili toplumla bağı ve ilişkisi sınırlı denilebilecek ülke
ve toplumların da yer aldığı bir genişlikte yankı bulabildiğidir.
Bu noktada, doğal afetin boyutu
nispetinde, bu ‘doğal’ gelişme karşısında bir empati ilişkisi olarak ve/ya ‘etik
sorumluluk’ taşımanın bir gereği olarak farklı milletlerde de karşılık
bulduğunu söylemekte yarar var.
Dünyanın farklı
bölgelerinde yaşayan Türkler olarak, bu son gelişme karşısında yaşadığımız
bölge toplumlarının hissiyat ve yöndeki söylemlerine yakından tanık olunuyor.
Öz niteliklere dönüş
Tüm bu gelişmeler
ışığında bakıldığında, doğal afetlerin, insanları ve toplumları kendi öz
niteliklerine döndüren bir etkisinin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bir
anlamda, toplum denilen soyut bütüne, ‘biz’ duygusunun hakim olmasıyla dikkat
çekici bir mahiyet taşıyor.
Yaşanan tüm yıkımlara ve
acılara karşılık, belki de bu yaşananların üstesinden gelinebilmesinde ‘manevi’
gücün etkisini ortaya çıkartan, hiç tanımadığınız bireylerden ve toplumlardan
gelen kuşatıcı yaklaşımların payını unutmamak gerekir.
Bu durum, yani tanınmayan
kişi ve toplumlar tarafından, doğal afetin mağduru kişi ve toplumlara yönelik
empatiler, duygulanımlar, düşünceler bizatihi insani var oluşun kendinde ve
özgün bir hali olarak insiyaki bağlamda ortaya çıkıyor.
Bunun akabinde ise, bu
duygulanımsal halin anlamlı bir bütüne dönüşmesi gündeme geliyor…
Anlamlılık, doğal afete
uzaktan tanık olan birey ve toplumların kendilerinin sadece, duygulanım ve/ya
empati ilişkisi noktasında kalmadıklarının bir ifadesidir.
Öyle ki, duygulanım/empati
safhasının ötesine taşınan ve bir eylemsellik niteliğine bürünen ve anlamlılık
taşıdığı düşünülen tepki, doğal afete maruz kalanlara yönelik ve adına ‘insani’
denilen yapısal bir durum olarak kendini ortaya koyuyor.
Bu anlamlı edimin bir
yönünde, doğal afete maruz kalanlar nezdinde, büyük ölçüde maddi ve kısmen
manevi mağduriyetleri giderici bir mahiyet bulunuyor.
Söz konusu bu edimin diğer
yönünde ise, doğal afeti duymak, okumak ve/ya izlemek suretiyle tanık olanların,
duygulanım/empati gibi statik durumlardan çıkışları ve bu durumların, yerini
kısa bir süre içerisinde dinamik bir yapı olarak ve karşı karşıya kalınan
durumu anlamlı bir zemine oturtmanın aracı olarak bir dizi eylemlere bırakması
yer alıyor.
Hem doğal afete maruz
kalan ‘iç toplumu’, hem de bu afete tanık olan ‘dış toplumu’ harekete geçiren,
mobilize eden bir dinamizm, sihirli bir el değmişcesine gündeme geliyor.
Aslında bu sihirli el, bizatihi insan tekinin bünyesinde potansiyel olarak
taşıdığı etik tutumun bir yansımasıdır.
Kısa sürede, yardım
toplama formu gibi ortaklaşa bir toplumsal eyleme dönüşmesi, dini ve ahlâki
boyutun göstergesi olarak tam da, bu etik tutumun her bir bireyde aynı anda
karşılık bulmasının bir sonucudur.
Bireylerin tek tek
duygulanım ve empati güçleri, bir yandan aralarında ortaya çıkabilecek kuşkuyu
giderici bir işlevsellik kazanırken, diğer yandan -velev ki, birbirlerini
tanımasalar da-, bu bireylerin birlikte eylemli bir yapıda buluşmalarını imkân
tanıyor.
Doğal afeti doğrudan
etkisine maruz kalanların duygu ve düşüncelerini anlayabilmek pek mümkün
gözükmüyor. Ancak her bir insan tekinin aynı veya en azından, benzeri hallerle
karşılaşmış olması bu tek tek insanları, ötekilere yönelik karşılıksız bir çaba
içerisine girmelerine imkân tanıyor.
İnsan olmanın özelliği
olan bu tepki, tek tek bireylerden ilgili toplumun geneline ve hatta küresel
ölçekte farklı toplumlara doğru genişleyen bir yapısallık hali kazanıyor.
Belki de, yaşanan doğal
afetler karşısında dayanma gücü veren unsurlardan biri bireylerin taşıdıkları
inanç kadar, bu inançları pekiştirici mahiyette diğer insan teklerinin
verdikleri olumlu tepkiler oluyor.
Bu vesileyle, depremde
hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar temenni
ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder