Mehmet Özay 15.02.2023
Bir başka deyişle, Gazali, bu eseri ortaya koyarken, içinde yaşadığı
toplumdan bağımsız bir fert, bir gözlemci, bir öğrenci, bir eğitimci, bir hoca/alim
vb. sıfatını veya sıfatlarını taşımıyordu.
Tam aksine, ‘Gazali’ adının bugüne kadar taşınmasında ve eserlerinin ve
özellikle de, “Din’in yeniden ihyası”nın anılır, okunur, referans edilir
olması, onun bizatihi yaşadığı toplumsal gerçekliklerle ilintisinden
kaynaklanmaktadır.
Bu noktada, söz konusu bu durumun Gazali’yi sosyolojiye ve/ya sosyolojik
bir bağlama yaklaştırdığını söylemke yanlış olmayacaktır.
Bu ilinti, yukarıdaki ifadeyi tersine çevirerek yazacak olursak Gazali’nin
içine doğduğu, büyüdüğü, sosyal statü kazandığı toplumu daha erken yaşlardan
itibaren gözlemlemesi, olan biteni öğrenme ve anlama çabası, eleştirel bir
yaklaşım ve dil geliştirmesi gibi düşünsel ve fiili eylemler şeklinde zuhur
etmiştir.
Dün-bugün karşılaştırmasında Gazali
Gazali ile ilgili bu kısa yaklaşımı bana söyleten ve yazdıran husus, bundan
kısa bir süre önce tanık olduğum bir hadisedir aslında...
Gazali’yi yakinen bildiği anlaşılan bir Din Sosyologu - bürokrat
uluslararası bir konferansta yaptığı konuşmada, içinde bulunduğumuz zaman
diliminde, Müslüman toplumun karşı karşıya kaldığı zorlukları tanımlama ve
bunları anlamlandırıp çözüm bulma konusundaki zorluğa dikkat çekmiş ve ardından,
“Gazali kendi döneminde, ‘Din’in yeniden ihyası’nı nasıl gündeme getirdiyse,
yakın gelecekte böyle bir çabayı ortaya koyacak birey/lerin çıkacağı” yönündeki
kanaatini paylaşmıştı.
Söz konusu bu Din Sosyologu’nun ortaya koyduğu yaklaşım, toplumsal
yapımızda (burada sadece, Türkiye toplumunu kastedilmekle birlikte, küresel
anlamda bir bağlama oturtarak tüm Müslüman toplumlara haşmetmekte bir sakınca
bulunmuyor)- var olan ikilemler, anlam kaymaları, post-modern göreceliliklere
kurban edilen doğrular (truth),
Müslüman ailelerin çocuklarının “iman-şeriat-ihsan” olgularından bihaberlikleri
ve/ya bu kavramları, olguları anlama ve pratiğe geçirme konusundaki ciddi
zaafiyetleri vb. karşısındaki acziyete karşılık gelen ve çözümü bugünde bulamamanın
acısıyla, ümidin geleceğe taşınma arzusuna tekabül ediyor(du).
Burada dile getirilen atıf, önemli ölçüde eğitim olgusu çerçevesinde dile
getirilmiş. Bu noktada, yaşadığımız bugünkü dönemin sorunlarının, “eğitim
adaleti” kavramıyla gündeme getirmek istediğim bir yönü olduğunu da söylemek
mümkün.
Bununla birlikte, -yine bu atıf-, genel itibarıyla Müslüman bireyin toplumsal
sorunları nasıl okuması, anlamlandırması ve kendine bir güzergâh belirlemesi gerektiği
konusunda da gizli/açık bir fikir veriyor.
Gazali’de dönemin eleştirisi
Gazali’nin yaşadığı döneme, dönemin iktidar yapısına, bu iktidarın yönetim
biçim ve pratiklerine yönelik eleştirel yaklaşımına,[1]
kendi hayat hikâyesinde, biyografisinde takip edilebilen süreçlerde tanık olmak
mümkün.
Bu hususlara, önceki yazılarda kısmen değinmiştim... Kısa bir tekrar
olarak...
Gazali’nin kendisine sunulan dönemin önemli medreresindeki ilmi makamı,
Selçuklu saray ve çevresinde yer alma taleplerini kabul etmekle birlikte bir
süre sonra bunları terk etme yönelimi sergilemesi, bir başka şekilde söylemek
gerekirse, Nizamiye Medresesi’ndeki ve bürokrasideki yerini terk etme
cesaretini göstererek, kendini gezici bir alim (wandering scholar)
sıfatına dönüştürmesini aslında, onun kendi varlığına ve nefsine karşı ‘adaletli’
yaklaşımının ifadesi olarak kabul edebiliriz.[2]
Bununla birlikte, Gazali’nin şahsında ortaya çıkan söz konusu bu eylemler
zincirinde, iki husus dikkat çekmektedir.
İlki, Gazali’nin bu kasıtlı ve biliçli tercihinin, döneminin yönetim yapısı
ve çevresinde olan bitene karşı bir tür doğrudan eleştirisidir. İkincisi,
gezici bir alim olarak geçirdiği uzun dönem boyunca kaleme aldığı eserleri aslında,
onun yaşadığı dönemin toplumsal yapısının neyi kaybettiğini de hatırlatan
ipuçları mahiyetindedir.
Bu noktada, Gazali bir selefi alim değildir...
Aksine, döneminin toplumsal olgularını, birbirinden gayet farklı düşünce
akımlarını analize tabi tutma becerisi, eleştirel yaklaşımı,[3]
farklı bilgi kaynaklarını eklektik bir bağlamda kullanması ve bunlar üzerinden
mantıklı çıkarımlar yapması ve/ya şeriat (Shar’) ile ilgili bağlamları, döneminin
toplumsal görünürlükleri üzerinden yeniden yorumlama konusundaki istikrarlı
tutumu onu, döneminin ‘yenilikçi’ bir alimi olmasını sağlamıştır.
Gazali’yi bugüne taşıyan ve İslam toplumlarının kahir ekseriyetinde
karşılık bulmasını sağlayan bir eserler bütünü olarak adlandırılmayı hak eden, “Din’in
yeniden ihyası” Ihya Ulum-Id-Din eseri bizatihi onun bireysel
tecrübesinin, bir başka deyişle kendini aramasının bir sonucudur.
Bu noktada, Gazali bu tecrübesini bizatihi içinde yaşadığı toplumda
karşılaştığı olgular, özellikle de devlet yönetimi, bürokrasi, siyasi ahlâk ve
adalet nosyonları üzerinden yeniden bir değerlendirme çabası sergileyerek
ortaya koymuş olması, onu günümüz toplumsal gerçekliklerini anlamada bir
referans noktası yapmaktadır.
[1] S.
Mohammad Ghazanfar; Abdul Azim Islahi. (1997). Economic Thought of
Al-Ghazali, Scientific Publishing Centre, Islamic Economic Research Series,
Jeddah: King Abdulaziz University, s. 37.
[2] Burada biraz zorlama bir yaklaşım gibi gözükmekle birlikte, merhum Sabri
Orman Hoca’nın ilgili makalesinde dikkat çektiği “bireysel adalet” (individual
justice) olgusuyla karşılaştığımızı söylemek gerekir. Bkz.: Sabri Orman.
(2018). “Al-Ghazali on Justice and Social Justice”, TUJISE (Turkish
Journal of Islamic Economics), s.
3.
[3] Fazl-ul Karim.
(1993). “Preface”, Revival of Religious Learnings
Imam Ghazzali’s Ihya Ulum-Id-Din, Imam Ghazzali,
(Tr.: Fazl-ul Karim), Vol. I, First Edition, Karachi: Darul-Ishaat, s. 9
(7-13).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder