Mehmet Özay 02.06.201
İngiltere, Brexit sonrası ekonomik yapılaşmasını Asya-Pasifik bölgesine çevirdi. Geçen Şubat ayında eski adıyla TPPA, yeni adıyla CPTTP’ye başvuran İngiltere hükümeti önümüzdeki dönemde küresel ekonomik işbirliklerinde önemli bir yer edineceği beklenen CPTTP’de yer almaya hazırlanıyor.
İngiltere’nin 2016
yılından itibaren Avrupa Birliği (European
Union-EU) ile yaşadığı ve iktidar değişikliklerine mal olan “ayrılma” (Britain Exit-Brexit) sonrasında İngiltere
yeniden Asya-Pasifik bölgesine yöneliyor.
İngiltere’nin Japonya
ile 2019 yılı Ocak ayında başladığı serbest ticaret anlaşması görüşmeleri 2020
yılı Ocak ayında Japon hükümetinin onaylamasıyla gündemde önemli bir yer işgal
etmişti.
Bunun hemen ardından,
İngiltere şimdi de eski adıyla Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması (Trans Pacific Partnership Agreement-TPPA)
yeni adıyla Kapsamlı ve Gelişimci Trans Pasifik İşbirliği’ne (Comprehensive and Progressive Agreement for
Trans-Pacific Partnership-CPTPP) göz dikmiş gözüküyor.
İngiltere’de
hükümetin, geçen Şubat ayında aralarında Singapur, Malezya, Vietnam, Japonya,
Bruney, Yeni Zelanda, Avustralya, Meksika, Kanada, Şili ve Peru’nun yer aldığı 11
üye ülkeli CPTPP’ye katılmak için resmen başvuruda bulunması, sadece ekonomik
değil, doğuracağı tahmin edilen siyasal sonuçlarıyla dikkat çekiyor.
Asya Çağı’nda İngiltere
Öncelikle, bu
gelişmenin uluslararası çevrelerde kayda değer bir önem taşıyan Asya Çağı
kavramının haklılığının pekişmesi anlamına geliyor. Bölgedeki ekonomik
yapılaşmalara bakıldığında, İngiltere’nin bu kararının ne denli haklılık payı
taşıdığını görmek mümkün.
Bu çerçevede, bölgede
var olan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (Asia-Pacific
Economic Cooperation-APEC), Güneydoğu Asya Ülkeler Birliği (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN)
gibi önemli ekonomi yapılaşmaları ile geçen yıl Kasım ayında atılan imzalar 16
üye ülkeli Bölgesel Kapsamlı Ekonamik İşbirliği’nin (Regional Comprehensive Economic Partnership-RCEP) varlığıyla
Asya-Pasifik bölgesinde yaşanan ekonomi merkezli bölgesel yapılanmaların yeni
bir boyuta taşınması anlamı taşıyor.
Barack Obama
döneminde, 2010-2015 yılları arasında ABD liderliğinde kurulan, Donald Trump
döneminde ise rafa kaldırılan ve ardından
Asya-Pasifik bölgesinde Japonya ve Singapur’un hayata geçirilmesi için
büyük çapa sarf ettiği TPPA, diğer 11 ülke 2018 yılında anlaşmaya imza atarak
birliğe CPTPP adını vermişlerdi.
İngiltere’nin
başvurusuyla, bu ekonomik birliğe şimdi yeni bir üye kazandırılma sürecini
yakından izlemek gerekiyor.
Bu durum,
İngiltere’nin AB’den ayrılış süreci sonunda Ada ekonomisinin nasıl bir yönelim
sergileyeceği sorusuna verilebilecek, belki de en önemli ve hiç kuşku yok ki,
gayet süpriz bir gelişme anlamına geliyor.
İngiltere’de bir
yandan CPTPP’yle gümrük vergileri ve yatırım ilişkileri görüşmelerine hazırlanırken,
bir yandan da ulusal parlamentodan görüşmelere başlama konusunda onay alma
sürecine başlayacak.
Üye ülkeler
arasında gümrük duvarlarının kaldırılması ve yatırım ilişkilerinin
etkinleştirilmesine konu olan CPTPP’nin,
işlerin yolunda gitmesi ve İngiltere’nin üyeliğinin gerçekleşmesiyle, sadece
ekonomik anlamda değil, moral ve küresel görünürlük kazanacağına kuşku yok.
CPTPP üzerinden
Asya-Pasifik bölgesinde siyasi yapılaşmanın da, ABD ekseninden kayma
göstermemekle birlikte, İngiltere’nin varlığıyla yeni bir yönelim kazanacağı
öngörülebilir.
ABD-Çin
çekişmesinde iki taraftan birini seçme gibi lüksleri olmayan, aksine aktif
çatışma durumuna ulaşmadan, tarafların sürtüşmelerini kabullenebilecek olan
bölge ülkelerinin İngiltere’nin varlığıyla daha kendinden emin bir siyasal
tutum takınabilecekleri söylenebilir.
2015 yılında o
dönemki adıyla TPPA’nın gündemde önemli bir yer tuttuğu dönemde Tayland, Tayvan,
Güney Kore gibi bölge ülkelerinin bu ekonomik birliğe katılma arzusunun var olduğu
biliniyor.
Özellikle, önemli
teknolojik alt yapıya sahip ve ihracatçı ülke konumundaki Tayvan’ın da, tıpkı
İngiltere gibi, bugünlerde benzer bir başvuru gerçekleştirmekte olduğu dikkate
alındığında İngiltere’nin başvurusunun bölgedeki diğer bazı önemli ülkelerin
katılımını da teşvik edici bir nitelik taşıyabilir.
ABD’siz de olsa,
TPPA’nın yeniden evrilmekte olduğu yapı, özellikle Çin’in Halk Cumhuriyeti’nin
Hong Kong özerk yönetimi üzerinde sergilediği ağır kontrol mekanizması
karşısında, İngiltere’nin varlığıyla Çin’i bölgesel ticaret ve yatırım
süreçleriyle çerçeveleyecek bir gelişmeyi de içinde barındırmaktadır.
Bununla birlikte,
Çin’in bu gelişme karşısında beklenebilir bir hamleyde CPTTP’ye üyelik
başvurusunda bulunması bölgede tüm ilişkilerin yeniden kurulması anlamına
gelecektir.
ABD’nin kaçırdığı fırsat
ABD’de Asya’yı ve
özellikle de Asya-Pasifik’i dış politikanın ve ekonomik ilişkilerin merkezine
alan ABD eski başbakı Barack Obama döneminde zorlu görüşmelerin ardından 2015
yılında varılan anlaşma, ABD’de 2016 seçimleri öncesinde o dönem başkan adayı
konumundaki Donald Trump tarafından eleştirilmiş ve Trump başkanlık
seçimlerinin ardından Beyaz Saray’a ayak basar basmaz ilk icraatı TPPA’dan
ayrılma belgesine imza atmak olmuştu.
İngiltere’de hükümetin
TPPA’ya katılma sürecinin kolay olmayacağı ve bu sürecin ancak önümüzdeki yıl
başlarında tamamlanacak önemli görüşmelerle belirleneceği belirtiliyor. Benzer
ekonomik yapılarda sürecin zaten bu şekilde işlediği biliniyor.
Yukarıda dile
getirildiği üzere TPPA’nın beş yıl gibi gayet uzun ve son derece çetrefil
görüşmeler ardından üye ülkeler tarafından kabulü ve ardından ulusal
parlamentolara götürülmesine karar verilmişti.
Geçen yıl Kasım
ayında Çin önderliğinde biraraya gelen 16 üye ülkeli RCEP’in ise, atılan
imzalara rağmen, fiili olarak hayata geçirilebilmesi için daha birkaç yıl
beklemek gerekeceği hatırlandığında, Ada ülkesi İngiltere’nin TPPA’ya yaptığı
başvurunun zaman alacak olması anlaşılabilir bir durum.
Brexit süreci,
güçlü ve istikrarlı ekonomisi ile dikkat çeken Ada ülkesi İngiltere kadar,
AB’nin ekonomik yapısını etkilemekle kalmayacağı, üstüne üstlük AB’nin sahip
olduğu siyasi birlik ruhunu zaafiyete uğratabilecek bir boyuta sahip olması,
hiç kuşku yok ki, bugün için AB’nin varlığının sorgulanabilir hale getirmiştir.
Asya-Pasifik’e dönen İngiltere
İngiltere’nin AB’den
ayrılmasıyla birlikte, önce Japonya ve ardından Asya-Pasifik bölgesinin en
önemli ticaret birliklerinden biri olma sıfatına sahip TPPA’yla görüşmelerinin,
küresel ekonomide zaten var olan Asya Pasifik öncülüğünün giderek daha da güçlü
hale geleceğine işaret ediyor.
Bu durum, bizzat
ABD siyasi eliti tarafından 2000’li yılların ortalarından itibaren yüksek sesle
dile getirilen Asya Çağı argümanının ABD’siz devam etmekte olduğuna işaret
ediyor.
Ayrıca, Avrupa’da
bilinen adıyla 2. Dünya Savaşı veya Asya-Pasifik bölgesindeki adıyla Pasifik
Savaşı’nın ardından, bölgede ve bölge denizlerinde hakimiyet unsuru olarak
ortaya çıkan ABD’nin yerini alacağı şu an itirabıyla söylenemese de,
İngiltere’nin yeni bir aktör olarak bölgeye dönmekte olduğuna kuşku yok.
İngiliz aklı ya da tarihin tekerrürü
17. yüzyılın
başlarından itibaren Asya-Pasifik bölgesinde sömürgecilik faaliyetleriyle
tanınan bugünkü Hindistan’ın Batı Bengal eyaletini merkez olarak belirlediği
Doğu Hint Şirketi (East Indies Company-EIC)
marifetiyle, giderek etki alanı Hindistan’dan Çin’e kadar genişleme gösteren
sömürge yönetimi bölgede serbest ticaret kurallarını getirmesiyle tanınıyor.
Uzun bir dönem
bölgeyi kendine özgü yöntemlerle yöneten İngiltere Krallığı, Singapur ve Hong
Kong Adaları gibi stratejik bölgelerde kurduğu yönetimlerle Hindistin-Malay
Dünyası-Çin arasında kurduğu güçlü ekonomik ağı Avrupa’ya taşıyarak Batı
kapitalizminin gelişmesinde önemli rol oynamıştı.
İngiltere çok
değil, bundan sadece birkaç on yıl öncesine yani, 1997 yılına kadar uzun
sömürge döneminin sembolik de olsa bir göstergesi olarak Hong Kong’da varlığını
sürdürüyordu.
Pekin yönetiminin
aradan geçen süre zarfında Hong Kong özerk yönetimi yasalarını hiçe sayan
yaklaşımı karşısında İngiltere tepkisini göstermekten geri durmazken, somut
olarak da Queen Elizabeht adlı uçak
gemisini bölgeye göndermesiyle askeri varlığının da yedeğinde olduğunu ortaya
koyuyordu.
Brexit sonrası
dönem, İngiltere’yi AB ile ilişkilerinde dışlayıcı bir sürece tekabül etse de,
bu durum, İngiltere’nin AB’nin daralan siyasetinden ve ekonomisinden
kurtulmanın adı olduğu, bugün konuşulan CPTPP görüşmeleriyle gayet ortadadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder