Mehmet
Özay 07.06.2020
foto: asia.nikkei.com |
Covid-19 sürecinde içe
kapanan dünyanın yeniden ‘açılmakta’ olduğu gözlemleniyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nin
yıllık olağan halk kongresinde Hong Kong güvenlik yasa tasarısının kabulüyle
gündeme gelen siyasal süreç, ABD’de ‘siyah hareketi’n önceki yıllarda, örneğin,
2012 ve 2014 tanık olunanlara benzer bir polis vakası sonrasında gündeme
gelmesiyle küresel etkisi giderek daha fazla hissediliyor.
Covid-19
etkisini sürdürüyor
Her ne kadar, bugünlerde ABD’de
ortaya çıkan gelişmelerin bugünlerde öne çıkması covid-19 sonrası için
paradigma beklentilerine ne denli karşılık gelip gelmeyeceği tartışmalı da olsa,
ortada bir siyah hareket ve taleplerinin olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak bu siyah hareketin
yeni bir gelişme olmadığını da burada dile getirelim. Bununla birlikte, söz
konusu bu hareketin, kendine özgü sorunlarının olup olmadığı yönünde bir soruyu
da yabana atmamak gerekiyor.
ABD’deki siyah hareketin
yeniden gündeme gelmesine neden olan vakanın, tam da covid-19 ile bağlantısı oldukça
manidardır. Covid-19’un hastalıkla doğrudan mücadeleden ziyade, bir güvenlik
olgusu şeklinde tezahür etmiş te olsa, bu sürecin bir parçası olmasıyla önem
arz ediyor.
Covid-19’la mücadelede
zengin-fakir ayrışmasına gönderme yaparak, küresel komünist yönetim tarzında
oldukça romantik bir görüş sergileyen bazı Batılı ‘düşünürler’, ABD’de yaşanan
bu gelişmeler karşısında herhalde aynı tepkiyi veriyorlardır.
Tabii, bununla birlikte, yaşanan
gelişmelerin ardında bir ‘hollywood’ tarzı yapılaşma ya da yaklaşan ABD
seçimleri öncesinde ulusal siyasetin aktörleri üzerinde manipülasyon yapmaya
matuf diyelim ki, bir X ülkenin dahli gibi gerçek ve/ya komplo teorileri benzeri
unsurlar yoksa.
‘Beyaz’
müdahale
Bir yanda, geri
bırakılmışlık ve ayrımcılık/adaletsizlik gibi kavramlarla ortaya çıkan siyah
hareket öte yanda, ABD’lilik gibi başlı başına kazanımlarla dolu süreçler
birbiriyle çelişkili bir duruma tekabül etmektedir.
Var olan çelişkinin bir
diğer boyutu, yine önceki yıllardaki örneklerinde ortaya çıktığı üzere ‘siyah
hareketi’ kavramsal boyutuyla yönlendiren bir ‘beyaz hareketin’ olduğu
yönündedir. Bu durum, hassaten üzerinde düşünülmeyi gerektirmektedir... Bu
çerçevede, bu hareketi kendinde ve öz bir şekilde var kılan unsurları ortaya
çıkarmak gerekmektedir.
2014 yılında bir siyah
Amerikalının hayatını kaybettiği vakadan sonra, adına sosyologlar denilen
güruhunun bir oteldeki buluşmalarında yapılan açıklamaların bir bölümünde yer
alan, “... bizi gerçekten endişeye sevk eden televizyonda gördüğümüz gelişmeler
karşısında ‘kollektif’ olarak ne yapabiliriz...” diye devam eden söylemin, aynı
toplum içinde yabancılaşmanın bir başka formunun göstergesi olduğunu söylersek
abartmış olmayız herhalde.
Toplumu anlamada yanı
başındaki siyahi toplumla yüzleşmek yerine, televizyon görüntülerine muhtaç
olmaları, bu sosyologları oldukça aciz kılıyor olsa gerek.
Öyle ki, yukarıda dikkat
çektiğim ve covid-19 çaresizliği ve ayrımcılığı üzerine Batılı düşünürden sadır
olan, küresel komünist rejim romantizminin benzerinin, siyah hareketi manipüle
edebilecek yeter miktarda ideolojik kavramsallaştırmaları olduğuna kuşku yok.
Sınırlılık
aşılmalı
Siyah hareketin, ABD
özelinde polis gücü marifetiyle ve buna destek veren sistemik yapının
varlığıyla kendini sınırlandırılmış hissetmesi kadar, göz ardı edilen
boyutlarından biri olarak bu hareketi doğuran ve destek veren yapıların
kendilerini ABD ile sınırlandırmakta oluşlarıdır.
Bununla, ABD gibi bir
ülkede yüzyıllardır yaşam süren siyah kitlenin, modern -ya da ABD özelinde
konuşulduğuna göre, post-modern denilmeyi oldukça hak etmektedir-, bir dönemde
ve toplumda karşı karşıya kaldıkları baskı ve ayrımcılık ile farklı toplumlarda
benzeri süreçleri yaşayan toplumlara yönelik ilgi ve yaklaşımlarının olup
olmadığıyla alâkalıdır.
İçinde yaşanılan toplumun,
yani ABD’nin, modern/post-modern oluşu, siyahi toplumun sahip oldukları maddi donanım
ki, bunun içinde bilgi ve evrensellik gibi birbirini destekleyen maddi ve maddi
olmayan araçların varlığı unutulmamalıdır, onları diğer toplumlarla irtibata
geçmekte ve bir evrensellik olgusu ile hareket sergileyecek bir duruma yol açıp
açmadıkları konusunun önem taşıdığına dikkat çekilmelidir.
Bu noktada, dünyanın
farklı bölgelerinde örneğin Güney Asya’da, Güneydoğu Asya’da, Doğu Asya’da
karşılık bulunabilecek pek çok azınlık ve çatışma bölgelerindeki benzer
sorunlar karşısında ne türden bir siyasal hareket ve entellektüel birikim ve
yapılanmanın siyahi toplumca sergilenip sergilenmediği hususu kayda değer bir
önem arz etmektedir.
Zikredilen söz konusu bu
bölgelerde yaşananların, tıpkı siyah hareketin ABD sınırları içerisinde kök
olarak kendini içinde bulduğu uzun (longue
duree) sömürgecilik döneminden bağımsız ele alınamayacak, aksine farklılaşan
boyutlarıyla da olsa, sömürgecilik süreçlerinin devamı olarak düşünülebilecek unsurları
bulunmaktadır.
Bu anlamda, siyahi
toplumun kök bağlamında karşılık bulduğu bir küresel yapının gerçekliği
karşısında nerede durduğu meselesi önemlidir. Bu kök bağlamı ile ilişkisi
kopmuş bir siyah hareketin varlık mücadelesinin de meşruiyet zemini kaymış
demektir.
Bu noktada, yukarıda
dikkat çekilen ilgili azınlık ve çatışma bölgelerindeki toplumların, karşı
karşıya oldukları sorunların küresel olduğu ifade edilen hak/adalet bağlamlarıyla
ilişkisinin kurulabilmesi gerekmektedir.
Tabii ki, burada söz
konusu bu toplumların her daim bir Batı eksenli toplumsal ve siyasal hareket
desteği olmasının gerekliliğinden bahsetmiyoruz. Burada dikkat çekilmesi
gereken durum, yine Batı eksenli gelişen bir belirlenilmişlik ile karşı karşıya
olduğumuz hususudur.
Bunun aşılabilmesinin
yolu, siyah hareketin kendi kökleri ile bağlantılandırabileceği bir
evrenselliği dillendirmesi ve ‘ulus-devlet’ sınırlarının dışına
çıkabilmesidir.
Bu çerçevede, Batı’nın
merkezinde olan bitenler karşısında ihtiyaç duyulan yine Doğu’nun merhameti
olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder