Mehmet Özay 12.12.2018
Malezya’da geçen hafta sonu
gerçekleştirilen gösteri, 9 Mayıs’taki genel seçimlerden bu yana pek fazla
zaman geçmemesi nedeniyle acaba ülkede ne oluyor sorusunu gündeme getiriyor.
Gösterinin amacı, Birleşmiş
Milletler (BM) tarafından 4 Ocak 1969 yılında yürürlüğe giren ırk ayrımcılığının
ortadan kaldırılması sözleşmesinin (Elimination
of All forms of Racial Discrimination) hükümet tarafından onaylanmaması
talebiydi.
Yeni hükümet ve değişim politikaları
61 yıllık Ulusal Cephe
iktidarını sona erdiren Umut Koalisyonu’nun siyasi başarısı sıradan bir hükümet
değişikliği olmanın ötesinde anlamlar taşıyor. Öyle ki, yeni hükümetin siyasi
vizyonu, ülkenin ‘Yeni Malezya’ kavramı ile tanışmasına neden oldu. Bu kavramın
neye tekabül ettiği, hangi değişimler ile anılacağı veya hangi siyasi ve
toplumsal zemin üzerinde geliştirileceği konusunda görüş ve düşünceler
paylaşılmaya devam ediyor.
Bu bağlamda, geniş toplum kesimleri
arasında birliği sağlama çabası, uzun süredir gündemde olan 1 Malezya Kalkınma
Fonu (1MDB) ve diğer yolsuzlukların üzerine gidilmesi, aralarında üst düzey
siyasilerin de bulunduğu şahıslar hakkında davaların açılması, şeffaf devlet
yapılaşmasına kapı aralayacak uygulamalara adım atılması, adına dev projeler
denilen ancak ülkeyi bazı dış güçlerin kontrolüne devretme şeklinde zuhur eden
yatırımlara kısıtlama getirilmesi gibi politikalar olumlu karşılık bulurken,
tam da bu noktada gündeme gelen gösterinin nedenleri üzerinde durmak gerekiyor.
BM sözleşmesi ve toplumsal barış
Başbakan Dr. Mahathir
Muhammed’in Eylül ayında BM genel kurul açılışında yaptığı konuşmada, söz
konusu sözleşmenin imzalanacağına duyurmuştu. Ancak Başbakan’ın ülkeye
dönmesinin ardından, Malezya kamuoyunda çeşitli çevrelerin gösterdiği tepki ve
hassasiyet nedeniyle bu sözleşmenin imzalanmasından vazgeçildiği açıklandı.
Hükümetin bu geri adımına rağmen,
61 yıl boyunca iktidar bulunmuş olan ve bugünse muhalefet konumunda bulunan
koalisyon bloğunun en büyük ortağı ve bu anlamda omurgasını teşkil eden
Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu (UMNO) partisi ile Malezya İslam
Partisi’nin (PAS) öncülüğünde gerçekleştirilen gösteri, hükümete bir gözdağı
verme amacı taşıyordu.
Temelleri anayasanın 153.
Maddesi’nde karşılık bulan ‘Malay’ haklarının kaybedilmesi endişesinin neden
olduğu bir tepki söz konusudur. ‘Yeni Malezya’ oluşturma iddiasındaki hükümetin
BM’nin ilgili sözleşmesini imzalaması, Malay etnik yapısının garanti altına
alınan haklarının kaybedileceği endişesine neden oluyor.
Ancak bu noktada, Malayların
tamamının Müslüman olduğu düşüncesi ve kabulü belirleyici bir konuma taşınıyor.
Öyle ki, haklar konusu Malay etnik yapısının, pozitif ayrımcılıktan neşet eden
verili ekonomik çıkarlarını kaybetmesinin ötesinde, aynı zamanda mensubu
oldukları İslam’a yönelik bir tehlike olarak da yorumlanıyor.
Sömürge dönemi yasaları ve toplumsal ayrıştırma
BM’nin bu ilgili sözleşmesi,
2. Dünya Savaşı’nın ardından, bağımsızlıklarını yeni kazanan ülkelerde sömürge
döneminden kalan uygulamaları sona erdirmeyi amaçlayan ve etnik
farklılaşmaların neden olabileceği çatışma ortamlarıyla mücadele için gündeme
getirilmişti.
Malezya’nın, geçmişte İngiliz
sömürge yönetimi marifetiyle çok etnikli bir toplumsal yapıya dönüştürülmesinin
izlerini kaldırmaya yönelik bazı talepler olduğu biliniyor. Özellikle, Çin ve
Hint kökenli Malezyalılar ve kısmen de olsa Müslüman-Malay toplum tarafından
gündeme getirilen konu, 9 Mayıs seçimleri öncesinde de Umut Koalisyonu’nun
seçim kampanyasında yer alıyordu.
1981-2003 yılları arasındaki
ilk başbakanlığı döneminde Dr. Mahathir bu yöndeki talepleri göz ardı etmesine
rağmen, 9 Mayıs seçimlerinin ardından başbakanlık koltuğuna oturmasıyla,
verilen seçim vaadinin de yerine getirilmesi bekleniyordu. Zaten Başbakan’ın BM’deki
konuşmasında da bu yöndeki görüşünü ortaya koyması bu niyetin bir ifadesiydi.
Ancak ortada kayda değer bir
çelişkinin olduğunu söylemek gerekiyor. Malezya’nın üç ana etnik yapısı olan,
yani Müslüman-Malay, Çinli ve Hintli toplumun liderlerinin 1957 yılında gelen
bağımsızlık öncesinde İngiliz sömürge yönetiminin nezaretinde yapılan
görüşmelerde siyasi yönetim, ekonomi gibi alanların etnik temelli ayrışmasının
kapısı aralandı.
Sosyo-ekonomik geri kalmışlık ve ‘pozitif ayrımcılık’
Müslüman-Malay toplumuna ülke
yönetiminde tek söz sahibi olma rolü biçilmesine rağmen, aradan geçen zaman
zarfında sosyo-ekonomik kalkınmadan arzu edilen şekilde yararlanamamaları, 1969
yılındaki seçimlerin hemen akabinde patlak veren anarşi sürecinin yaşanmasına
sebebiyet verdi.
Ülke, yaklaşık birbuçuk yıl
süreyle Ulusal güvenlik komisyonu tarafından yönetilirken, bir daha böylesi
anarşi ortamına meydan verilmemesi adına Müslüman-Malaylara ‘pozitif
ayrımcılık’ olarak da değerlendirilen Ulusal Ekonomi Programı (National Economic Program) olarak
adlandırılabilecek ekonomi politikası 1971 yılında kabul edildi.
Müslüman-Malaylara devlet
sektörlerindeki istihdamda, eğitimde, yatırımda vb. alanlarda öncelik ve ayrıcalık
tanıyan uygulamanın toplumsal bütünlüğü sağlamaya yönelik bir girişim olduğu
iddiası kadar, bugüne kadar sürdürülmesi nedeniyle, diğer toplum kesimlerine
yönelik negatif ayrımcılık olarak da gündeme taşınıyor.
İşte hafta sonunda yapılan
gösteri de, Malay milliyetçiliği ile ‘İslam’ın birarada sergilenmesine neden
olan husus, bugüne kadar bu etnik ve de dini yapıya yönelik pozitif ayrımcılığın
kaldırılacağı endişesinden kaynaklanıyordu.
Müslüman-Malay toplumun
ekonomik kalkınmışlığının belirli bir sürede tamamlanıp ilgili pozitif
ayrımcılık yasasının ortadan kaldırılması yönündeki düşünce, kimi gözlemcilerin
dikkat çektiği üzere, yerini Malay üstünlüğünün ulusal bir ideoloji olarak
kalıcı hale gelmesi düşüncesine bırakıyor.
1971’de alınan kararlar salt
ekonomi içerikle sınırlı olmayıp, aksine toplumsal ve siyasal bir süreci
yönetmeye matuf bir politika haline dönüşmesi, ülkede etnik yapılar arasında
ayrışmayı sona erdirmeyen aksine bu ayrışmayı sürekli kılan bir hale dönüştü.
Öyle ki, bu durum, bir ulus-devlet
olma iddiasındaki Malezya’nın, bu konuda ne denli başarılı olup olmadığı
sorularını da beraberinde getiriyor. Ülkenin bağımsızlık sürecine bakıldığında
ekonomik kaynaklar ve bu kaynakların toplumsal kesimler arasında dağılımı
esasına dayalı toplumsal birliğin, ulus-devlet koşullarının sağlanmasına yeter
olup olmadığı konusu ise her daim gündemde oldu.
Malay birliği iddiası
Söz konusu gösterideki
katılımcı profiline ve söylemlere bakıldığında Malay-Müslüman toplumun birlik
içerisinde olduğu düşüncesi akla gelebilir. Ancak, özellikle 1990’ların
sonlarından itibaren çok etnikli siyasi partilerin kurulması ve ortaya çıkan
koalisyon blokları temelde Malay-Müslümanlar arasında birlikten söz etmeyi
mümkün kılmıyor.
Bunun belki de en iyi örneği,
UMNO ile PAS’ın hiçbir zaman biraraya gelmemiş, hatta birbirlerine karşı
kıyasıya eleştirel tavır almış olmalarıdır. Hafta sonundaki birlik gösterisine
rağmen, 1990’dan bu yana PAS’ın yönetimindeki Kelantan eyaleti müftüsü
gösterinin ulusal barış için sakıncasına dikkat çekerek iptali yönünde karar
belirtmesi de konunun siyasi veçhesinin farklılaşmalarla birlikte devam
ettiğini gösteriyor.
Umut Koalisyonunun, siyasi ve
toplumsal yapıda yapmayı vaat ettiği reformlarla Yeni Malezya oluşturma
düşüncesi, belki de ilk ciddi zaafiyetini bu son gelişme ile göstermiş oluyor.
Her ülkenin kendine özgü toplumsal ve siyasal doğasına uygun yasaların varlığı
olabileceği düşüncesine haklılık vermekle birlikte, mevcut durum Malezya’yı Güney
Sudan, Kuzey Kore ve Myanmar gibi ülkelerle aynı kategoride yer almasına neden
oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder