Mehmet Özay 15.09.2018
CIEPO (Uluslararası Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Çalışmaları Komitesi)
tarafından düzenlenen 23. Sempozyum 11-15 Eylül günleri arasında Bulgaristan’ın
başkenti Sofya’da gerçekleştirildi.
Organizasyon komitesi başkanı Prof. Dr. Rositta Gradeva yaptığı konuşmadan
hareketle, dört gün boyunca toplam 42 paralel oturumla yüz yetmiş beş
katılımcı, yüz elli yedi bildiri ile çeşitli alanlardaki araştırmalarını
paylaşma fırsatı bulduğunu söyleyebilirim.
CIEPO’nun genel sekreterliğini yürüten Avusturyalı tarihçi Claudia Römer, bu
oluşumun 1970 yılında düzenlenen PIAC’a dayandığını belirtirken, Türk ve Türkçe
çalışmaları ve nihayetinde Osmanlı çalışmalarında uzmanlaşmış akademisyenleri
biraraya getirmeyi amaçladığına dikkat çekti. Bu ilk dönem oluşumda aralarında
Ömer Lütfi Barkan, Bernard Lewis, Şerafettin Turan gibi alanın uzman isimleri
yer almış.
1970’li yılların ilk yarısında CIEPO’nun kurulmasına karar verilirken,
özellikle Selçuklu, Beylikler dönemi ve erken dönem Osmanlı çalışmalarına
yoğunlaşıldığı anlaşılıyor. Bu bağlamda, Bizans, Rumeli ve Balkanlarla
geliştirilen süreçlerin ana araştırma konusu olduğunu söylemek gerekir.
Organizasyon komitesi başkanı Rositta’nın da belirttiği üzere son 15 yılda,
klasik dönem Osmanlı çalışmalarından geç
Osmanlı dönemine yönelindiği anlaşılıyor.
Bu yıl 23.’sü düzenlenen CIEPO aradan geçen süre zarfında düzenli
aralıklarla düzenlenen kongrelerle Osmanlı tarihi alanında çalışmalar
gerçekleştiren akademisyenlerin biraraya gelmesine ve çeşitli konuların
tartışılmasına olanak tanıyor. Osmanlı tarihi, özellikle de erken dönem
çalışmalarına önceliğiyle başlayan bu sürecin bugüne kadar sürmesi kuşku yok ki
önemli bir husus. Sürekli bir merkezin olmaması, organizasyonun ilgili yıllarda
başkanlığını yürüten hocanın bulunduğu ülke ve şehri merkez olarak kabul
ediliyor.
Bu akademik yapılaşmanın vurgulanması gereken bir diğer özelliği, siyasi
angajmanlara bağlı olmaması. Belki de bu nedenle kendini pür akademik çevre ile
sınırlaması dolayısıyla görünürlülüğünün öne çıkmadığı düşünülse de, akademik
üretim süreçlerinin taliplileri tarafından ulaşılabilirliği kadar, zaman
içerisinde bu ürünlerin derlenip toplanıp bir yayın sürecine konu olması da
mümkün gözüküyor.
Sempozyum başkent Sofya’nın, başkenti çevreleyen tepelik bölge civarındaki Ovcha
kupel 2 bölgesinde Yeni Bulgaristan Üniversitesi kampüsünde düzenlendi. Organizasyon
komitesi sempozyumu her gün bir etkinlikle renklendirirken, katılımcılar tarihi
dokusuyla ve sakin atmosferiyle başkentte güzel vakitler geçirme fırsatı buldu.
İçinde benim de bulunduğum gruba rehberlik eden annesi Türk babası Rus, Ersoy
adlı öğrenci arkadaşımıza yakın ilgisi için burada teşekkür etmek istiyorum.
Sempozyumda, Osmanlı Hint Dünyası arasındaki ilişkilerin ele alındığı
bölümde biz de Rumi varlığını konu edinen bir makale ile katkıda bulunmaya
çalıştık. Osmanlı tarihinde Rum-Rumi-Türkmen gibi adlandırmalarla anılan
toplumsal grubun Hindistan ve Malay-Endonezya Takımadaları’nda nasıl
algılandığında dair hem bölge kaynakları hem Osmanlı ve Batı kaynaklarına
dayalı ve bir giriş mahiyetinde kabul edilebilecek görüşlerimizi paylaştık.
Bu bağlamda, Rumi’lerin salt bir askeri varlıkla öne çıktıkları gibi yaygın
anlayışın ötesinde, dini-kültürel ve metafizik boyutlarına ulaştığını
söyleyebiliriz. Bu durum, bize özellikle Hind Okyanusu’nu çevreleyen coğrafyada
Türklerin tarihsel olarak ne türden ilişkiler ağında yer aldığı, bu sürecin
Selçuklu ve özellikle Osmanlı devleti resmi yapılaşmasının ötesinde bir sürece
tekabül edip etmediği gibi hususlar dikkatle ele alınmayı gerektiriyor. Bu
bağlamda, Takımadalar’da çeşitli İslam toplumlarının Rum konusunu ele alış
şekilleri, tarihsel bir süreklilik içerisinde değerlendirilmeyi hak ettiğini
söylemeliyim.
Bugüne kadar Balkanlar, Orta ve Güney Avrupa, Balkanlar, Kuzey Afrika ve
Ortadoğu’da gerçekleştirilen CIEPO sempozyumlarının Asya’ya doğru genişleyerek
organize edilmesini temenni ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder