MEHMET ÖZAY 25.05.2017
Çin devlet
başkanı Şi Cinping’in kara İpek Yolu projesini dünyaya tanıtmasının yankıları
sürüyor. Projenin, üç kıtada yetmişe yakın ülkeyi içine alacak şekilde
yapılandırılacağı dikkate alındığında dev bir teşebbüs olduğuna kuşku yok. Bu
bağlamda, İpek yolu projesinde öncelik, Asya ve Avrupa kıtaları arasında. Buna
ilâve olarak Afrika ve Amerika kıtası ülkelerinde yapılan çağrının yankı
bulması halinde bunun yeni bir küreselleşme dalgası olacağına kesin gözüyle
bakılıyor. Temelde Çin gibi siyasi yönetimi ile ekonomi yönetimi arasında
keskin ayrımlara konu olan bir ülkenin, İpek Yolu gibi bir projeyi gündeme
taşıması içinde ABD olsun veya olmasın küresel kapitalizmin imkânlarının
nerelere ulaşabileceğini ortaya koyması bakımından da dikkat çekici.
Çin’in küreselleşmede liderlik hedefi
Kimi
çevrelerin ileri sürdüğü üzere bugün Trump yönetiminin ekonomi politik
okumalarındaki yanlışlığın veya yanılmasamasının bir sonucu olarak içine
kapanma eğilimi sergileyen ABD, Anglo Sakson dünyasının diğer öncü ülkeleriyle
birlikte 1980’li yıllardan itibaren birinci küreselleşme dalgasına damga vurdu.
2013 yılından bu yana Çin yönetiminin gündeminde olan İpek Yolu projesi, en son
devlet başkanı Cinping’in bu yılın Ocak ayında Davos’taki ekonomi
toplantılarında gündeme getirdiği küreselleşmede liderliği ele alma konusundaki
yaklaşımının pratiğe geçirilmesi söz konusu. Hiç kuşku yok ki, bu projenin
gündeme gelmesi katılımcı ülkeler, ticaret ve yatırım bağlamlarındaki
niceliksel durum yeni bir küreselleşme dalgası olmaya aday.
ASEAN, Çin’in hinterlandı
Tek Yol-Tek
Kuşak adıyla anılan kara İpek Yolu projesinin bir yanında Güneydoğu Asya
ülkeleri veya bir başka deyişle bu ülkelerin oluşturduğu birlik, yani ASEAN
bulunuyor. Söz konusu bölge, daha çok deniz İpek Yolu bağlamında
değerlendirmeyi hak ediyor. Bununla birlikte, bölgenin Çin’le ticari
ilişkileri, hammadde zengini olması, ucuz iş gücü gibi nitelikleriyle Çin’in
İpek Yolu projesinde destekleyici bir özelliğe sahip. Bu noktada ASEAN, bu dev
projede Çin’in geniş bir hinterlandı hizmeti görmeye aday. Kaldı ki, bugüne
kadar Çin’in ekonomik kalkınmasında, Güneydoğu Asya hammadde kaynakları,
yatırım, insan kaynakları ile bilgi ve teknoloji ithalatı gibi alanlarda önemli
bir işlev gördü ve görmeye de devam ediyor.
Bunun
pratikteki karşılığıysa, ASEAN’ın bir numaralı ticaret ortağının Çin; Çin’in
ticari ilişkileri bağlamında da ASEAN’ın 3. en büyük ticaret ortağı olması
bulunuyor. Böylesine derin ticari ve ekonomik işbirliğine rağmen, ASEAN’ın bir
blok olarak Çin’e teslim olduğundan bahsedilemez. ASEAN’ın bir tür denge
politikası olarak gündeme getirdiği bu yapılaşma, bölge ülkelerinin önemli bir
kısmının Çin’le ‘kontrollü’ bir ilişki geliştirmeleri kadar, bölgenin hem
yatırımlar hem ticaret konusunda diğer küresel aktörlere de yer açan
uluslararası bir özellik sergilemesinde yatıyor.
Tarihsel,
demokrafik ilişkilerin de bu süreçte kayda değer bir rolünden bahsedilebilir.
Bu açıdan bakıldığında, söz konusu ilişkilerin Çin ile ASEAN arasında doğal
kabul edilebilecek bir ilişki sürecine yol açtığı ifade edilebilir. ASEAN
birliğindeki her ülkede azınlık konumundaki Çin kökenlilerin varlığı ve bu
kitlenin ticaret ve ekonomi dünyasındaki rolleri, çeşitli alt etnik grub üyesi
olma, dini-spiritüel bağlamlardaki benzeşmeler dolayısıyla ASEAN içerisinde
işbirliklerini zamanla Çin’le de sergilediler. Bu süreçte, örneğin Singapur’un
gerek hükümet düzeyinde gerekse iş dünyası bağlamında Çin’in önüne açan neredeyse bri kılavuzluk rolü oynaması dikkat
çeker. Bölgenin diğer ülkelerinin ticaret öncelikleri, bazılarının siyasi arka
plandan hareketle Çin’le yakınlaşma süreçlerinin de geçen yarım yüzyılda yol
katedilmesinde rolü bulunuyor.
Yeni bir küreselleşme hamlesi
ASEAN
tarafından İpek Yolu gelişmesine bakıldığında ise, ilk etapta bölge ülkelerinin
yeni kalkınma hamlesi için yeni alt yapılara ihtiyaç duyması geliyor.
1980’lerden bu yana gerçekleştirilen ve imâlat sanayii ile bugünkü kalkınma
düzeyine gelen bölge ülkeleri bir sıçrama yaparak farklı endüstri dallarında
aktör olma çabasında. Yani, bölge ülkeleri ikinci bir küreselleşme sürecine
muhtaç konumda. Ve bu sürecin acilen hayata geçirilmesi için de önemli bir
finans kaynağına ihtiyaç var.
Başkan
Cinping’in kara ve deniz İpek Yolları projelerini gündeme getirmeye başladığı
2013’den bu yana Çin ile bölge ülkeleri arasındaki ticaret ve alt yapı
yatırımları gündeme geldi. Ve bunun bir uzantısı olarak Çin yönetiminin geçen
birkaç yıl zarfından Myanmar, Laos, Kamboçya ve Malezya ile yaptığı anlaşmalar
bu sürecin bir etabını oluşturuyor. Tüm bölgeyi hem birbiriyle hem de Çin’le
entegre edecek demiryolu projeleri de hayata geçirilmeyi bekliyor. Son dönemde
ulaşım alt yapıları ile somut bir hal alma eğilimi sergileyen yeni dönem
ilişkilerinin ötesinde Çin’in İpek Yolu projesinin ASEAN için bir çekim merkezi
olduğuna kuşku yok.
ASEAN’ın yeni kalkınma hamlesine ihtiyacı
Temelde,
birlik içerisinde tekil ülkelerden öte, bir blok olarak ASEAN hem
jeo-stratejik, hem jeo-ekonomik önemiyle yeni bir kalkınma hamlesine ihtiyaç
duyduğu bir süredir dile getiriliyor. ASEAN bir birlik olarak, üyelerinden
birini yani Singapur’u kendi içinden çıkardığı, Asya Kaplanları adıyla anılan
ülkelerin izinden giderek 1980’li yılların başından imalat sanayii temelli bir
kalkınma gerçekleştiriyor. Bölge ülkeleri, aynı şekilde bu kalkınmacı
politikaların devamından yana bir eğilim sergiliyor.
ASEAN’ın
bugüne kadar ki ekonomik gelişmesinde ABD’nin başını çektiği küreselleşme
sürecinin rolü göz ardı edilemez. Ancak bugün, ABD’nin bir süredir kendi iç
dinamiklerindeki çatışmalardan ötürü şimdilik dışarda kaldığı izlenimi veren ve
adına yeni küreselleşme diyebileceğimiz süreci Çin yönetme niyetinde. Ve bu
süreçte, Çin’in bu teşvik edici yaklaşımı bölge ülkeleri için cazip bir fırsat
sunuyor. İmalat sanayiinin hız verdiği kalkınmacı politikaların bugün ulaştığı
noktada alt yapı yenilenmesi ile şehircilik, petrol, finans, turizm gibi
alternatif alanlarda yatırıma duyulan ihtiyaç Çin’e yakınlaşmanın nedenleri
arasında bulunuyor.
Çin’le ilişkilerde handikaplar
Bununla
birlikte, bölge ülkelerinin en azından bir bölümünde, Çin’in siyasi yapısı,
özgürlükler vb. alanlardaki duruşunun neden olduğu bazı handikaplar da
hissedilmiyor değil. Bu bağlamda, Çin’in siyasi rejimi ve bu rejimin halen
akıllardan çıkmayan Tiannanmen Meydanı’ndaki gelişme, Hong Kong’da son birkaç
yıldır gelişen demokrasi yanlısı harekete yönelik girişimler kadar Güney Çin
Denizi sorununu bu çerçevede ele almak gerekir.
Bu
hususlara, henüz bölge ülkelerince yüksek sesle dile getirilmese de Kore
Yarımadası’ndaki sorunda Çin’in rolünü eklemek gerekir. Bu nedenle, Çin her ne
kadar ekonomik kalkınmacılık yolunda önemli adımlar atmış ve bölge
ülkelerindeki özellikle acil ihtiyaç hissedilen alt yapı yatırımlarına destek
verebilecek bir fon sağlayıcı ülke olarak ortaya çıksa da, güven eksikliği
bölge ülkelerini iki kez düşünmeye sevk ediyor.
‘Gizli gündem’ var mı?
Çin yönetimi
Güney Çin Denizi örneğinde olduğu üzere teritoryal egemenlik iddiasında tarihe
referansla bölge jeo-politiğine yön vermeye çalışırken, ASEAN’da da yakın tarih
hafızalardan silinmiş değil. Soğuk Savaş döneminde bölgede siyasi ve toplumsal
hareketler, bölge rejimleri için ciddi tehdit oluşturan komünist partileri ve
bunların Çin ile olan şu veya bu şekildeki ilişkileri, bölge ülkelerinin bugün
Çin’le olan ekonomi ve ticari alandaki ilişkilerinde temkinliliği elden
bırakmamalarına neden oluyor. Bu noktada, Malezya ve Endonezya hükümetlerinin
son dönemde Çin’le yukarıda belirtilen nedenler çerçevesinde daha da yakınlaşma
politikalarına karşılık siyaset ve sivil toplum çevrelerinden eleştirilerin
mevcut olduğunu da eklemek gerekir. Bu anlamda, İpek Yolu projesinde yatırım
finansmanını yükünü çekmeye aday olduğunu ilan eden Çin’in bunun karşılığında
ülkelerden neler beklediği, herhangi bir gizli gündemi olup olmadığı da gündeme
taşınan sorular arasında.
Trump
yönetiminin ‘önce Amerika’ olgusuyla bir tür içe kapanma sinyalleri verdiği bir
dönemde, Çin’in öncülüğündeki Tek Kuşak-Tek Yol projesi ümit vaad ediyor. Bu
yapılanma, olası kazalara kurban gitmediği taktirde, ABD’siz de olsa küresel
kapitalizmin yeni bir sürece evrilmesine aracı olacaktır. Bu çerçevede, ASEAN
bugüne kadar Çin’le olan ilişkilerinde izlediği temkinli yaklaşımı, bu yeni
süreçte de elden bırakmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder