Mehmet Özay 01.05.2017
Bu yıl ASEAN
dönem başkanlığını yürüten Filipinler 28-29 Nisan günlerinde başkent Manila’da
30. ASEAN genel zirvesine ev sahipliği yaptı. Bu yıl, aynı zamanda ASEAN’ın
kuruluşunun ellinci yılı olması dolayısıyla bu zirve bir başka anlam ifade
ediyor. Zirvenin, “Değişim Ortaklığı ve Dünya’yla Bütünleşme” başlıklı teması, birliğin
önümüzdeki dönemde iki farklı ve yeni açılımına dikkat çekiyor. “Değişim
ortaklığı”, birliğin bir değişim süreci yaşadığına ve bunu üye ülkelerin
tamamının katılımıyla gerçekleştirilmesine vurgu yaparken, “Dünyayla
bütünleşme”, ASEAN’ın bölgesel bir birlik olmanın ötesinde, gelişmekte olan
şartlar çerçevesinde küresel bir aktör olarak öne çıkmasının yollarının
arandığını ortaya koyuyor.
Bölgesel ve
küresel anlamda kayda değer bir geçiş dönemi yaşanırken, söz konusu zirve hem
ev sahibi Filipinler hem ASEAN önem
taşıyor. Filipinler devlet başkanı yaklaşık bir yıl önce başkanlık koltuğuna
oturmasından kısa bir süre başlattığı uyuşturucu çeteleri ve kullanıcılarına
yönelik politikalarına destek arayışında olurken, ASEAN bağlamında da, Kore
Yarımadası’nda neredeyse eli kulağında olan sıcak çatışma karşısında neler
yapılabileceği gündemde önemli bir yer işgal etti. Bu iki konunun yanı sıra,
Çin yönetiminin Güney Çin Denizi politikalarında, bu devasa denizin yüzde
90’ına yönelik egemenlik iddiasının yanı sıra, Spratly Adaları çevresindeki
suni adalar üzerinde hangarlar, uçuş pisti, radarları da içeren sivil ve askeri
amaçlı inşa faaliyetlerine devam etmesi üyeler arasında ortak bir politika
belirlenememesinde başat rol oynamaya devam etti. Bu durum, ASEAN ile Çin
arasındaki kayda değer ticari ve yatırım ilişkilerine ve bunun geliştirilmesine
yönelik politikalara rağmen, bölgede güvenlik politikalarının en ön sırada yer
alması anlamı taşıyor.
Her ASEAN
zirvesi bölgesel sorunlar gündeme geldiğinde, dönem başkanlığını yürüten
devletin ve kısmen de olsa, bu devletin ‘ardındaki’ küresel gücün
belirleyiciliği dikkat geçiyor. Daha önce Kamboçya ve Laos zirvelerinde
gözlemlenen husus, Filipinler’deki zirvede de karşımıza çıktığına dair güçlü
emareler yok değil. Başkan Duterte’nin zirveden birkaç gün önce yaptığı
açıklamada, Güney Çin Denizi konusunda “Çin’le kim başedebilir ki?” diyerek
konuyu hasır altı etme çabası içerisindeydi. Oysa bir önceki devlet başkanı
Benigno Aquino yönetimi, 2013 yılında Çin’le teritoryal anlaşmazlığını
uluslararası tahkim mahkemesine taşımış ve mahkeme Filipinler lehine karar
vermişti. Duterte yönetimi ise, bugün bu konuyu ulusal dış politikasının
gündeminden çıkartığı gibi, bu yaklaşımı ASEAN içerisinde de sürdürmeye
‘gönüllü’ gözüküyor.
Ancak aynı
Duterte, zirvenin son günü yani Cumartesi yaptığı açıklamada ise, “ASEAN
bölgesinde anlaşmazlıkların uluslararası kurallar çerçevesinde halledilmesi
gerektiği” yönündeki açıklaması başkanlığı boyunca yaptığı çelişkili
açıklamalarına bir yenisini eklemekten başka bir anlam ifade etmiyor. Başkan
Duterte’nin yaptığı açıklamalardan bir diğeri ise, “her ülkenin egemenlik
haklarına saygı” çerçevesini gündeme taşıması oldu. Bu açıklamanın ardında,
Duterte’nin başkanlığının ilk günlerinden itibaren uygulamaya koyduğu uyuşturucu
çeteleriyle mücadelesi karşısında uluslararası çevreler nezdinde maruz kaldığı
eleştirilere bir set çekme, öte yandan bölge ülkelerinden destek arayışı bulunuyor.
Zirvenin açılış
konuşmasını yapan Malezya başbakanı Necib bin Rezzak ise, gündemi ekonomik
kalkınmışlık ve adil paylaşım üzerinden belirlemeye çalıştı. Başbakan Necib
konuşmasında ekonomik gelişmenin toplumun tüm kesimlerini kapsamanının önemine
dikkat çekerken, bununla Malezya’nın ‘başarısına’ gönderme yapıyordu. Başbakan
bu konuşmasıyla, bu yıl yapılacak genel seçimler için kendi kamuoyuna mesaj
gönderirken, bir yandan da ASEAN üye ülkelerindeki ekonomik dengesizliğin ‘radikalizme’
yol açma tehlikesini gündeme taşıdı. Bu mesajın doğrudan hedefi ise kuşku yok
ki, Filipinler’di. Tarihsel olarak Luzon Adası’nda Manila merkezli bir
gelişmeye konu olan ekonomik yapı, tüm çabalara rağmen kalkınmanın meyvelerini
diğer adalarda alabildiğini söylemek mümkün değil. Bu çerçevede, 2010-2015
yılları arasında gayri safi milli hasılanın üçte ikisinin Manila ve çevresinde
gerçekleşmesi, bu konuda maalesef bir ‘devamlılık’ olduğunu ortaya koyuyor.
Mindanao ve çevre adalardaki Müslümanların sömürgecilik dönemi mücadeleleri bir
yana, modern Filipinler devletinde bağımsızlık ve/ya özerklik taleplerinin
arkasında diğer bazı çok temel nedenlerin yanı sıra ekonomik geri kalmışlığın da
bir faktör olarak yer aldığı görülür. Sadece Müslüman kitleler değil, ülkenin
değişik bölgelerindeki adalarda topraksız köylülerin mücadeleleri, komünist
partisinin yeşerip büyümesi, kendilerini ‘yerli’ olarak tanımlayan kitlelerin
verdikleri ‘haklar mücadelesinde’ de bu husus görmek mümkün.
Zirvede ele
alınan konuların başında gelen, Kore Yarımadası’ndaki gerginliğin ASEAN
topraklarında sıcak bir gelişmeden ziyade, ekonomi ve ticaret ağırlıklı etkisi
ile çatışmanın doğuracağı bir göç dalgasına nedeniyle önemle takip ediliyor. Bu
nedenle, bölgede giderek yaklaşmakta olan çatışma ortamı sadece Yarımadayı
değil, dün olduğu gibi bugün de ekonomileri dış yatırımlarla şekillenmiş ASEAN
üye ülkelerini de sarsacak boyutlar içermesi nedeniyle yer aldı. Başkan
Duterte, Yarımada’da sıcak gelişmeyi engelleme adına Duterte ABD’yi Kuzey
Kore’nin oyununa gelmemesi yolundaki uyarısı önemliydi. Ancak Duterte, Kuzey
Kore’nin bu füzelerle biçimlendirdiği ‘oyunu’ bugünkü hale getirirken, yanı
başındaki komşusu Çin’in ne gibi katkısı olup olmadığını ve sıcak bir
çatışmanın eşiğinin yaşandığı bugünlerde Çin’in nasıl bir ‘yapıcı rol’
üstlenebileceğini ise gündeme almadı.
ASEAN’ı tedirgin
eden konuların bir diğeri ise serbest ticaret anlaşmalarıydı. Güvenlik olgusu
ile ekonomik ilişkilerin at başı gittiği bölgede ABD’de yeni başkan Donald
Trump’ın, “Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması”nı (TPPA) rafa kaldırması sonrasında
yeni arayışları da beraberinde getirmişti. Geçen yıl 2.5 trilyon doları bulan
birliğin gayri safi hasılası, ASEAN’ın ekonomik büyüklüğünü ortaya koyarken,
birliğin genel sekreteri Le Luong Minh’in de açıkladığı üzere, dünyanın önde
gelen güçleri ve ekonomi blokları tarafından ASEAN cazip bir ‘partner’ olmayı
sürdürüyor. Bu çerçevede, ABD’nin boşalttığı alanı Çin’in doldurması kadar, bu
süreçte Çin’e mahkum olmama adına ASEAN’da bir gayretinde olduğu söylenebilir. ABD’nin
şimdilik ‘kaybetmiş’ göründüğü ticareti işbirliğinde ASEAN bir birlik olarak
kendi aralarında serbest ticareti geliştirmenin yollarını arıyor. Bunun en
önemli aracı ise, birliğin bu yıl başı itibarıyla ekonomik işbirliğini hayata
geçirmiş olması oluşturuyor. ASEAN, aynı zamanda bölgesel işbirliğinde öne
çıkmaya hazırlanan Çin’le ‘Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’ (RCEP)
çerçevesinde görüşmelere devam ediyor. TPPA’nın yerini alması ve 16 üyeli
olması beklenen RCEP’de taraflar arasında şu ana kadarki görüşmelerde, 15
başlıktan ikisi üzerinde anlaşma sağlanması yavaş, ancak emin adımlar atıldığını
gösteriyor.
Zirvenin ana
teması olan, “Değişik Ortaklığı ve Dünya’ya Bütünleşme” çerçevesinde de
görüldüğü üzere, ASEAN’ın bir değişime ihtiyaç olduğu bir süredir zaten
tartışma konusu. Birliğin ekonomik işbirliği anlaşmasına rağmen, siyasi bir
bütün olarak varlık göstermemesi üye ülkelerde ilgili çevrelerden eleştirilere
neden oluyor. Bu anlamda ASEAN sözleşmesindeki, “üye ülkelerin birbirlerinin iç
işlerine karışmaması” yönündeki madde sürekli bir engel olarak ortaya çıkıyor.
Öte yandan, ASEAN, Güney Çin Denizi sorunu gibi bölgeselden küresele evrilen
sorun bağlamında, Çin gibi küresel bir gücü karşısına alıp almama gibi bir ikilemle
karşı karşıya. Bu noktada, ellinci yılına ulaşan birlik içerisinde liderlik
konusunun sürüncemede bırakılmış olması da, sürdürülebilir ve belirleyici
siyasi mesajlar verilmesine mani oluyor. ASEAN’ın bir lider ülke çıkart/a/mamış
olması, aslında üye ülkelerin tek tek kendi ulusal politikalarındaki
istikrarsızlığın da bir göstergesi. Bu noktada öne çıkan iki ülkesiyle ilgili
kısa bir değerlendirme yapmakta fayda var.
Ekonomik
büyüklük bakımından üye ülkeler arasında ilk sırada bulunan Endonezya’da
siyaset dünyasının alabildiğine parçalı yapı arz ediyor. Kimilerinin görmezden
geldiği, aralarında asker ve polisin de bulunduğu yönünde güçlü bir intiba
uyandıran ve başkent valilik seçimlerine kadar nüfuz eden çok aktörlü iç
siyaset bağlamı ASEAN’ın doğal lideri konumunda görülen bu ülkeyi liderlik
makamına taşıması beklenemez. Ekonomik gelişmişlik noktasında ikinci sıradaki
Tayland bulunuyor. Ancak modern dönemde sadece yarı-tanrı Kralıyla değil,
darbeleriyle de meşhur ülkesi Tayland, siyasi bir model olarak kendi halkına
bir umut vaad etmediği ve ülkenin güneyinde Patani’de savaş halinin varlığı gibi
nedenlerle ASEAN içerisinde bir liderlik profili sergilemekten çok uzak. 2014
yılında darbeden bu yana cunta rejimiyle idare edilen, anayasa üzerindeki
tartışmaları halen devam eden, iç politikada ise güçlü bir halk desteğine sahip
muhalefet hareketiyle sorunlarını aşamamış, demokratikleşme ile ilgili süreci
‘zamana yayan’ ve bunun karşılığında kral danışma kurulu-ordu-Bangkok
zenginleri işbirliğinde yönetimi elinde tutan bir yapı bulunuyor.
Bu noktada,
ciddi bir liderlik sorunu yaşayan birliğin, “dünyayla bütünleşme” olgusunu hem
teori hem pratik olarak gündeme taşımasının da zorluğu ortaya çıkıyor. Kaldı
ki, ASEAN sözleşmesinin revizyona ihtiyacı olduğu uzmanlarca gündeme
getirildiği bir ortamda, ‘küresel yapı içerisinde ciddi bir aktör olma
konusunda hedefleri tutturmak mümkün değil. Geçen yıl tanık olunduğu üzere, bir
yandan ABD öte yandan Rusya’nın ASEAN liderlerini kendi ülkelerinde konuk
etmeleri, Çin’le Güney Çin Denizi sorununun çözümü konusundaki tartışmalarda
birlik içerisinde ‘birliği yansıtan’ bir görüş ortaklığının yoksunluğu,
ASEAN’ın nasıl ve ne şekilde bir küresel aktör olabileceği konusunda ciddi
kaygılara neden oluyor.
Zaten ev
sahibi devlet başkanı Duterte de, zirveden birkaç gün önce yaptığı bir
açıklamada, “Güney Çin Denizi anlaşmazlığını gündeme almanın gereği yok. Çin’e
baskı yapmak mümkün değil” tarzında bir yaklaşım sergileyerek hem dönem başkanı
Filipinler hem de birliğin bu can alıcı meseleyi bir kez daha hasır altı etme
yönelimini ortaya koyuyor. Başkan Duterte’nin bu açıklaması, liderlik konumunda
olabilecek iki ülkeyle ilgili yaptığımız değerlendirmenin, bir bakıma
Filipinler nezdinde de aynı açmazlar içerdiği görülüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder