Cihan Kurtaran 08.12.2016
Geçen hafta Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen Ulusal Birleşik Malay
Organizasyonu (UMNO) yıllık genel kurul toplantısıyla ilgili bazı görüşleri
paylaşmaya devam ediyoruz. Bu yılki toplantıda büyük bir özgüven hali dikkat
çekiyordu. Her yıl yapılan UMNO genel kurul toplantıları, aslında bu öz güven
halinin tekrarı, delegelerden başlayarak Malay seçmene doğru yayılan bir yarı
kutsal halin tekrarı mahiyetindedir. Bu yıl özgüven halinde artış olduğunu
söylerken, son iki yıldır parti üst düzey isimlerinden gelen eleştirilerin
artık gündemde olmamasıyla bağlantısına dikkat çekiyorum. Özellikle geçen yılki
genel kurul toplantısında, neredeyse ikinci bir başkan adayı çıkarma süreci
yaşanacakken, sadece eleştirilerin gündeme getirilmesi ve genel kurula paralel
düzenlenen toplantılarla yetinildi. Ve o dönem öne çıkan UMNO eski genel başkan
yardımcısı ve Milli Eğitim Bakanı Muhyiddin Yasin, Kedah Eyaleti eski başbakanı
Mukhriz Mahathir, Sabah Eyaleti’nin önde gelen politikacısı Kırsal ve Bölgesel
Kalkınma Bakanı Şafii Abdal artık partide yoklar.
İşte bu nedenle, genel kurul toplantısında eleştirel bir sesin
yükselmemesi, UMNO genel başkanı ve başbakan Necib bin Rezak ve ekibinin rahat
bir nefes almasına yol açtı. ‘Biz bize’ geçen bir toplantı silsilesi sonunda
“Evet. Bu yıl daha güçlüyüz.’ mesajı verilmesinin ardında da işte bu husus
yatıyor. Başbakan ‘daha güçlüyüz’ ifadesini, delegelerin tümünde parti
geleneğine uygun olarak lidere, yani kendisine ‘bağlılık’ olgusuyla
pekiştirmeye çalışırken, bir yandan da oluşan birlik ruhunu yakında
yapılacağını ilân ettiği erken seçime yönlendirmeyi başardığını söyleyebiliriz.
Böylece, parti liderlerinin, bir hafta boyunca ülkenin dört bir köşesinden
gelen delegelere ve de canlı yayın ve özetlerle geniş kamuoyuna yaptıkları
konuşmalar sonrasında bir memnuniyet havası hakimdi.
Bu memnuniyet, yakında yapılacağı açıklanan 14. genel seçimlerde UMNO’nun
büyük ortağı olduğu iktidardaki ‘Ulusal İttifak’ın bir ‘siyasi tsunamiyle’ önemli
bir başarı kazanacağı iddiasına dayanıyordu. Aslında bu ifade, siyasi bir
dikotomiye işaret ederek, 2013 seçimlerinde hiç ummadığı oy kaybı yaşayan ve
bazı önde gelen liderlerin seçim bölgelerinde başarılı olamamalarına neden olan
ve faturası Çinli seçmene çıkartılarak bizzat Başbakan Necib bin Rezzak’ın ifadesiyle
‘Çin seçmenin neden olduğu tsunami’ye gönderme yapıyordu. Bu pembe tabloya
rağmen, Başbakan’ın UMNO delegeleri ve geniş seçmen kitlelerini bir tür ‘korku’
haliyle sarmaladığı bir ‘felâket’ söylemi üzerinde biraz daha duralım.
Başbakan’ın açılış konuşmasında erken seçim ilânı, olası bir iktidar
kaybının felâket getireceği hususu, partide ‘lidere sadakat’ ilkesi Malezya’nın
sadece bugününü değil, yakın geleceğini de ilgilendiren bir söylemdi. Bu
çerçevede, Başbakan’ın dikkat çektiği bu hususlar arasında özellikle erken
seçimde UMNO merkezli ‘Ulusal İttifak’ın iktidarını yitirmesinin doğuracağı
‘felâket’ ve bu “felâketin önüne geçmek için gerekirse kanımızı dökmekten
çekinmeyeceğimiz” minvalindeki söylemi üzerinde biraz daha durmakta fayda var. Başbakanın
söyleminde bugüne kadar hiç olmadık denli bir tehlikeyle karşı karşıya
kalındığı ve seçim kaybının neredeyse bir sona işaret edişinden neşet eden
tehditvari bir çıkış seziliyordu.
Bu felâkete neden olacak özne konumuna oturtulan ‘Demokratik Eylem
Partisi’ydi (DAP). Öncelikle ulusal siyasette iktidar mücadelesine taraf olan
bir yapıyı ve yaşanabilecek olası bir iktidar değişikliğini “felâket” olarak
tanımlamak, birbiriyle barışık olduğu iddia edilen etnik çoğulcu bir toplumda
aslında ayrışmanın ne denli derinleştiğini ortaya koyuyor. Bu açıklama, sanki
DAP’ın ülke siyasal yaşamında meşru bir yapı değil de, dışarıdan ithâl ve yasa
dışı bir toplumsal hareket olduğu yönünde bir algının yayılmasına olanak
tanıyor. Oysa bu parti, içinde Malay kurucu ve mensuplarının çoğunlukta olduğu
çoğulcu parti görünümündeki Halkın Adaleti Partisi (PKR) ve Malezya İslam
Partisi (PAS) ile geçen yılın ortalarına kadar “Halk Koalisyonu”nu oluşturduğu;
2008 ve 2013 seçimlerinde UMNO’nin içinde büyük ortak olarak yer aldığı “Ulusal
İttifak”a karşı önemli siyasi başarılar kazanan bir siyasi oluşum.
Bu çerçevede, Enver İbrahim’in 2015 yılı Şubat ayında hapsedilmesinin
ardından muhalefet bloğunda yaşanan çatlağa rağmen, Başbakan’ın DAP’ı hedefe
alarak ve DAP üzerinden mualefetin iktidara gelebileceği söylemi UMNO
delegeleri ve seçmenlerine yönelik klasik bir siyasi malzeme olma özelliği
taşıyor. DAP’ın hedef seçilmesinde bu partinin -bünyesinde farklı etnik yapılara
yer vermekle birlikte- Çin etnik temelli bir siyasi hareket olmasının İslama
muhalif bir yapı olarak sunulmasını kolaylaştıran bir yönü var. Bu anlamda
Başbakan’ın bir yandan DAP’ı içinde yer aldığı muhalif bloktan farklı bir yere
konuşlandırmak suretiyle hem etnik, hem de dini ayrışmanın öznesi kılınırken,
öte yandan UMNO’yu tam da bunun tam karşısında Malay etnik dini ve Malay
Müslümanların koruyucusu ve kollayıcısı konumuna oturtuyor.
DAP’ın hedefe alınmasında bir diğer neden, yirmi iki yıl boyunca ülkeyi
yöneten dördüncü başbakan Dr. Mahathir Muhamed’in DAP’a yakınlaşmasıdır. Bu
yakınlaşmanın ardında, Dr. Mahathir’in son iki yılı aşkın süredir 1MDB
konusundaki çıkışlarının UMNO içerisinde karşılık bulmaması; akabinde Haziran
ayında partiden ayrılarak Malezya Birlik Partisi’ni kurması; böylece Başbakan’ı
ve de UMNO’yu iktidardan etmek amacıyla içinde DAP’ın da bulunduğu muhalefetle
giderek sıklaşan dirsek teması bulunuyor. Yirmi iki yıllık başbakanlığı
döneminde DAP’la önemli ayrışmalar yaşamış Dr. Mahathir’in bu günlerde eski
kanlı bıçaklı siyasi rakipleriyle aynı masayı paylaşmasında tek gaye var ‘temiz
yönetim’ arzusu. Öte yandan, Dr. Mahathir’in Başbakan ve UMNO’ya yönelik
eleştirileri daha 1MDB sürecinden önce ‘sergilenen yönetim kalitesi’ne yönelik
olarak başladığını hatırlamak gerekir. Bu nedenle, Başbakan’ın konuşmasında Dr.
Mahathir “partiye, ırka (Malay), dine (İslamiyete) ihanet eden bir kişi” olarak
tasvir ediliyordu. Başbakanın genel kurulda yaptığı ve UMNO–DAP dikotomisi
üzerine inşa ettiği konuşması salondaki üç bine yakın delege üzerinde gerekli
heyacını uyandırmışa benziyor.
Şayet UMNO merkezli ‘Ulusal İttifak’ın 59 yıldır ülkeyi yönetmesi veri
kabul edilecek olursa, bugüne kadar bu yönde bir ‘başarı’ sağladığı görülür.
Ancak bugüne kadar süreçte, pek çok kırılgan fay hatlarına tanık olunduğu; hem
UMNO içinde hem de diğer siyasi yapılarda değişimler ve farklılaşmalar
yaşandığı da bir gerçek. Bu ilişkiler bütününün son döneminde bile bu
oluşumların ne denli girift olduğu görülebilir. Öyle ki, Enver İbrahim’in 1998
yılında başlattığı ‘reform’ hareketinin kısa bir süre sonra, tekil etnik yapıya
değil, aksine çoğulcu etnik yapıların varlığıyla teşekkül etmiş ‘Halkın Adaleti
Partisi’nin (PKR) kurulmasına; Çin etnik azınlığın partisi konumundaki
‘Demokratik Eylem Partisi’nin (DAP) diğer etnik unsurlardan üye ve hatta
milletvekili çıkarmasına; ‘Malezya İslam Partisi’nin (PAS), ‘Halk Koalisyonu’
çatışı altında, bugün karşısında durduğu görülen DAP’la aynı kulvarda UMNO’ya
karşı yaklaşık on yıl boyunca mücadele
vermesine tanık olundu.
Başbakan’ın genel kuruldaki konuşmasında ‘korku’ ve ‘ümit’ karşıtlığında
delegeleri bugüne kadar elde edilen kazanımların önemine ikna çabası mevcut
yapının devam etmesine matuf bir çıkış vardı. Bu çerçevede, ülke nüfusunun
yaklaşık yüzde elli beşine tekabül eden Malay etnik yapısının bürokrasi,
ekonomik, eğitim ve sosyo-ekonomik yardımlar bağlamında ‘pozitif ayrımcılık’a
konu teşkil etmesi, bu kitlenin özellikle kır toplumu özelliği sergileyen
bölümünde, bu kazanımların garantisi olarak UMNO’yu görmesine neden oluyor. Ülke
siyasal yaşamında bugün gelinen noktada, yukarıda dile getirilen çıkar
ilişkisinin siyasette ve toplumsal ilişkilerde kırılgan ve ayrıştırıcı yanının
devamının mı yoksa, farklı etnik ve dini yapılar arasında yeni ortak paydalarda
buluşmanın yolların aranmasına mı çalışılacağı konusu gündemde olmaya devam
edecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder