4 Kasım 2016 Cuma

Duterte’nin Japonya Gezisi Sonrası Bölgesel İlişkiler / Political Developments in the Region after Duterte’s Japan Visit


Cihan Kurtaran                                                                                                                       04.11.2016

Filipinler devlet başkanı Rodrigo Duterte, son haftalardaki aktif dış politikasına Japonya ziyaretiyle yeni bir boyut ekledi. Bununla birlikte, Başkanın Endonezya, Bruney, Çin ve Japonya ziyaretleri, Filipinleri bölgede yeni bir yükselen güç bağlamında ilgili ülkelerle ilişkileri yapılaştırma anlamı taşımıyor elbette. Aksine, bu ziyaretlerin odak noktasını Duterte’nin başkanlık koltuğuna oturalıdan beri, özellikle de son iki ay boyunca gündeme taşıdığı bireysel düşünce, tutum ve söylemlerinin genel anlamıyla bölgesel ve kısmen de küresel ilişkilerde bozulan/kırılan/yeniden inşa edilen karmaşık bir süreci akla getiriyor.

‘Karmaşık’ dememizin nedeni, örneğin ABD tarafından “Duterte’nin yeni dış politikasına dair bize resmi kanallardan herhangi bir açıklama gelmedi,” demesinden; Duterte’nin Çin’le ilişkilere ‘kucak açan’ yaklaşımına rağmen, Çin tarafının ekonomik içerikli anlaşmalar olsa da, diğer alanlarda “bekle-gör” politikasını yeğlemesi; Japonya gezisindeki açıklamalarındaka tanık olunduğu üzere, Duterte’nin “Uluslararası tahkim mahkemesi’nin kararı bağlayıcılığını sürdürmektedir” yönlü açıklamasıdır. Kaldı ki, Duterte gibi bir devlet başkanının uluslararası bir kurumu ya da başkanını, bir ‘süper’ güç olan devletin başkanını veya Papa örneğinde olduğu gibi bir ‘din adamını’ yönelik gayr-i ahlaki yaklaşım sergilemesi ve ardından ‘özür dilemesi’ sonrasında, Çin gibi devlet geleneği olan bir yapı tarafından Filipinler devlet başkanının ‘işbirliği talebini’ öyle kolay kolay bel bağlanabilecek bir gelişme olarak değerlendirmeyecektir.

Tıpkı Çin gezisinde olduğu gibi, geçen hafta Japonya’da gerçekleşen görüşmelerde de ikili ilişkiler çerçevesinde bazı ticaret ve yatırım anlaşmalarına imza atıldı. Çin’le yapılan anlaşmalar, bölgede ABD ile siyasi ve ekonomik nüfuz yarışında olan Çin özelinde Güneydoğu Asya’da nüfuz alanını genişletme anlamı taşıyor. Öte yandan, Japonya’nın Filipinler ile görüşmeler ise ekonomik vechesine rağmen, Japonya’nın ABD ile son derece yakın ittifak ilişkilerinden ötürü Filipinleri bölgede ‘Batı ekseninde’ tutma çabasıdır. Bu konuda zaten Başbakan Şinzo Abe’nin daha Duterte’nin Tokyo’ya gelmeden önce yaptığı açıklamalar bu siyasi atağa işaret ediyordu.

Duterte’nin Japonya gezisinde, daha önce Güney Çin Denizi anlaşmazlığı çerçevesinde bölge ve dünya gündemine ‘şok’ olarak düşen bazı açıklamalarını ‘telif’ eden bazı yaklaşımları dikkat çekti. Yukarıda da kısaca ifade edildiği üzere, daha Duterte’nin ziyareti öncesinde Japon yönetimi, Duterte’nin ABD ile askeri ve ticari ilişkileri tam anlamıyla koparma denmese de durdurma ve geriletmeye yönelik yaklaşımını değiştirme konusunda girişimleri olacağını belirtmişlerdi. Bu husus, beklendiği üzere Abe-Duterte görüşmesinde de gündeme getirildi. Japonya, ABD’nin Doğu Asya’daki en önemli müttefiki ve ayrıca ASEAN’la güçlü ilişkileri olan bir ülke. Dolayısıyla, bu iki ülkenin yani Japonya ve ABD’nin Güney Çin Denizi’nde Çin’in güttüğü teritoryal yayılmacılık ve hakimiyet karşısında tam anlamıyla çıkar birlikteliği içerisinde olduğu dikkate alındığında Japonya’nın bu yaklaşımı anlaşılabilir bir boyut taşıyor.

Hiç kuşku yok ki, Çin’in Filipinlerle ‘ekonomik ilişkileri’ geliştirmekle başlayan sürecin bununla sınırlı kalmayacağı Japon yönetimince fark edilmeyecek bir husus değil. Salt aradaki ittifak ilişkisi gereği ABD çıkarlarının korunması anlamında değil, Japonya’nın bizatihi kendi egemenlik alanı, ekonomik ilişkileri ve ilintili süreçlerin de etkilenebileceği bir boyut kendini ortaya koyabilir. Bu nedenle, küresel ticaretin son derece akışkan olduğu Güney Çin Denizi’nin doğu ve batı sınırlarındaki iki ülkenin, yani Çin ve Filipinler’in sivil alanların dışında askeri alanı kapsayabilecek ve Çin nüfuzunun yaygınlaşması anlamına gelecek bir gelişme Japonya’nın çıkarlarına olmayacaktır.

Filipinler devlet başkanının ABD ile askeri işbirliği ve ardından ekonomi işbirliğini dondurma yönündeki açıklamalarının ardından yönünü Çin ve Rusya’ya çevireceğini söylemesi kuşkusuz ki, ABD’nin 21. yüzyıl asya politikasına bir müdahale niteliği taşıyor. Tabii, Başkan Duterte’nin bu çıkışının teorik ve pratik düzeyde nasıl işleyeceği de üzerinde ayrı bir çalışmayı gerektiyor. Ancak ABD bölgede hiçbir şekilde Çin’in elini güçlendirecek gelişmelere gözükü kapamayacağından, Duterte’nin söylem düzeyinde dahi olsa çıkışını ciddiye alıyor. Bu ciddiye alışın, ABD’nin bölgedeki ortağı Japonya vasıtasıyla Filipinler devletinin dış politikasında büyük değişikliklere yol açmaması için görüşmeler yapılması son derece doğal.

Hatırlanacağı üzere, Duterte, başkan seçilmesinin ardından önce ulusal gündemde uyuşturucu çeteleri ve kullanıcılarına yönelik uygulamaya başladığı politikada ülkedeki mevcut yasal süreçlerini hiçe sayan ve güvenlik güçlerine geniş yetkiler tanıyan politikasıyla gündeme gelmişti. Ardından Komünist Partisi ve uzantısı Ulusal Demokrasi Cephesi’yle Oslo’daki barış görüşmelerine başlamadı. Duterte bununla da kalmayıp, önceki hükümetin, her ne kadar şu ana kadar hayata geçirilmemiş olsa da, Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile yapılan anlaşma ve komünist partisiyle gerçekleştirileceğine neredeyse kesin gözüyle bakılan barış sürecini tamamlayıcı mahiyette olmak üzere Müslümanlara ve Komünistlere ‘toprak’ verilmesi gündemde. Bu gelişme, ülkenin kendi iç sorunlarını çözmekte olduğu yönünde olumlu bir görünüm ortaya koyuyor.

Ancak Duterte’nin iç politikada, özellikle de uyuşturucuyla mücadelede süreçlerini yönetebilme konusunda sergilediği zaafiyet, Batılı ülkelerden ve kurumlardan gelen ‘insan hakları’ temelli eleştirel yaklaşımlara konu oldu ve olmaya devam ediyor. Bu durum, Duterte’nin iç politikada kullandığı ve ‘siyaset kültürü’ açısından şu veya bu şekilde haklı görülebilecek bu ‘yeni politikası’ ve bunu küresel kamuoyuyla ‘paylaşma ve savunma biçimi’ uluslararası ilişkilerde yerinin olmadığı sorunlu bir alan olarak nüksetti.

ABD ile arası açılan, ABD’den açılacak alanı Çin ve Rusya ile ilişkilerle dolduracağını gündeme taşıyan, BM’den ayrılma tehdidinde bulunan, uluslararası tahkim mahkemesi kararı üzerinden siyaset yapmayacağını açıklayan Duterte Filipinler ‘devlet’ politikalarına uymamakla itham ediliyor. Çin ziyareti ve anlaşmaları ile ülkesindeki halk desteğini şimdilik kendisine kalkan yapan Duterte’nin, bir yandan ABD özelinde Batıyla arası açılan ve öte yandan uluslararası tahkim mahkemesi kararını neredeyse hiçe sayan yaklaşımıyla ülke içinde eleştirilere konu olan Duterte önümüzdeki dönemde bir yol ayrımında olacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder