Cihan Kurtaran 9 Mayıs 2016
Filipinler bugün seçime gidiyor. Yüz milyon nüfuslu ülkede yaklaşık elli
dört milyon kayıtlı seçmen gelecek altı yıllık dönemde ülkeyi yönetecek başkan,
başkan yardımcısı, ulusal ve senato ve yerel liderleri belirleyecek. Seçimlerde
rekabet eden beş başkan adayı şunlar: senatör Grace Poe, Davao Belediye Başkanı
Rodrigo Duterte, şu anki başkan Benigno Aquino’nun yardımcısı Jejomar Binay,
eski İçişleri bakanı Manuel Roxas ve bir başka senatör Miriam Santiago.
Seçimlerde yarışan beş başkan adayından senatör Grace Poe kampanya döneminin
başlarında kamuoyu yoklamalarında önde gidiyordu. Ancak agresif çıkışları ve
söylemiyle 71 yaşındaki Duterte bir anda yarışın en önündeki isim haline geldi.
Başkan Aquino ise Manuel Roxas’ı destekliyor. Seçimde bir süpriz olur ve
Duterte yerine Grace Poe seçilirse, Filipinler üçüncü kez bir kadın lidere
emanet edilecek.
Filipinler toplumu geçmişten tevarüs eden yoksulluk, yolsuzluk ve organize
suçlarla mücadeledeyle yüzleşmeye devam ediyor. Başkan Aquino’nun ‘reform’
dönemi olarak anılmayı hak eden son altı yıllık yönetiminde, ekonomik anlamda
kalkınma hamlelerinin, geniş toplum kesimlerinde karşılık bulup bulmadığının da
sorgulanmasını gündeme getiriyor. Örneğin Filipinler’in, Uluslararası Şeffaflık
Kurumu’nca yolsuzluk konusunda 135 ülke arasında halen 95. sırada yer alması,
yapısal problemlerin devam ettiği anlamı taşıyor. Öte yandan, son dönemde
istikrarlı büyümesiyle ASEAN içerisinde öne çıkan ve Güney Çin Denizi’nde
Çin’le ‘karşılaşmalarda’ agresif tutumuyla dikkat çeken Filipinler’in, ABD’nin
Asya çağı projesinde aktif bir şekilde yer almasına rağmen, bu sürecin ne
şekilde devam edeceği veya ettirileceği de merak konusu.
Filipinler’deki seçim, sadece yukarıda dile getirilen sorunlar bağlamında
ülke iç politikası için değil, Çin ve ASEAN’la ilişkiler başta olmak üzere,
bölgesel ve görece uluslararası siyaset için de önem taşıyor. Bu nedenle
ülkedeki seçim çeşitli çevrelerce yakından izleniyor. Son altı yıldır,
başkanlığı yürüten Benigno Aquino, geniş kamuoyu nezdinde başarılı kabul
edilmesine rağmen, başkanlıkta tek dönem şartı nedeniyle aday olmadı. 2010’dan
bu yana ülkeyi yöneten Başkan Aquino halefine, ‘işlerin iyiye evrildiği’
izlenimi veren bir ülke bırakacak. Bu süre zarfında yüzde altılık büyüme oranı,
sadece son kırk yılda Filipinler ekonomisinin gördüğü en başarılı dönem olarak
anılmayı hak etmekle kalmıyor, ASEAN içerisinde de en başarılı birkaç ülkeden
biri olarak öne çıkıyor. Aquino’nun bu dönemde, hem bölgesel ve hem de
uluslararası kamuoyu nezdinde popülaritesinin artmasında ülkenin güneyinde Mindanao’da
barış sürecini pratiğe dökmesi oldu. Aquino’nun büyük çaba sarf ettiği barış
süreci nihai noktada senato tarafından onaylan/a/madığı için, Mindanao
siyasetini belirleyecek şekilde büyük ölçekte yürürlüğe girmese de, gelecek
için umudun devam etmesi anlamı taşıyor. Bu nedenle, Aquino, bugün yapılacak
seçimlerde Filipinli seçmenin Mindanao barış sürecini de dikkatlerden uzak
tutmaması yönündeki çağrısı kayda değerdi.
Aquino’lu yıllardaki politikalar eklenecek bir başka husus ise, Çin’in
Güney Çin Denizi’nde tartışmalı bölgeler meselesindeki agresif çıkışları
karşısında ezilmeyen bir duruş sergilenemesidir. Bu çerçevede, Filipinler
yönetimi, uluslararası kamuoyunun da ilgisini ve takdirini kazanacak şekilde
Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne taşımak suretiyle konuyu barışçıl çözüm
sürecine taşıdı. Bu gelişmeler, Filipinleri bir anda ASEAN içerisinde
ekonomisiyle, ülke içerisinde barışa giden sürece adım atılmasıyla ve Çin’le
ilişkilerde dikkat çeken bir konuma getirdi.
Bu girişimlerin önemli adımlar olmakla birlikte, kısa vadede sonuç vermek
yerine süreklilik arz edecek şekilde yapılandırılmaya muhtaç konular olduğu da
gerçek. Bu nedenle söz konusu bu girişimlerde, örneğin Mindanao barışı ve geniş
yoksul kesimlerinin sorunlarının çözülememesi bağlamında son adım/ların
atılamamış olmasını da yadırgamamak gerekir. Aquino’nun tüm çabalarına rağmen,
Mindanao barış süreci hayata geçirelemediği gibi, ekonomik kalkınmanın ülkenin
geniş yoksul kesimlerinin sorunlarını çözdüğünü söylemek de güç. İşte tüm bu
hususlar dikkate alındığında, bugün yapılacak seçimlerin önemi bir kez daha
ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda, seçimler hem Filipinler hem de bölge istikrarı için önem
taşıyor. Ülkenin bitmek bilmeyen mafya ve yoksulluk sorunu, son noktası
konulmamış Mindanao Barış süreci ve Çin’le yaşanan deniz sınırları meselesi de
yeni başkanın masasında karşı karşıya kalacağı ilk konular olacak. Peki bu
konular başkanlığın en büyük adayı konumundaki Duterte tarafından gerektiğince
yönetilebilecek mi?
Davao Belediye başkanı Duterte’nin kampanya sürecinde ağırlığı kamu
güvenliğine verdi ve bu anlamda başarılı olmak için maftayik organizasyonlarla
mücadelede ‘demir yumruk’ söylemi gündemde yer tuttu. Öyle ki, suçluların
yargılanmadan infazına kadar giden bu söylem son dönemde yapılan kamuoyu
yoklamalarında kendisine ‘destek’ olarak yansıdı. Amerika’da seçim sürecinde
yer alan Cumhuriyetçi aday Trumpvari kampanya yürüttüğü şeklinde yorumların
yapılmasına neden olan Duterte, bu duruşudan taviz vermek yerine, giderek
söyleminde sertlik yanlılığını ön plâna çıkardı. Duterte’nin bu uslübu,
Filipinli seçmenler üzerinde güç oluşturmanın yolu olarak değerlendirildi. Ve
bunda da başarılı olduğu görülüyor.
Başkan Aquino ise, Duterte’nin “gerekirse Senato’yu kapatırım” yollu
açıklamaları gibi söylemlerin, ülkede demokratikleşme sürecine olumlu katkısından
ziyade, negatif etkileri olacağı kanaatini yüksek sesle dile getirdi ve diğer
adaylara biraraya gelerek koalisyon oluşturulmasını önerdi. Başkan’ın, Duterte’nin
önünün alınması çağrısı yapmasına rağmen, adayların böylesi bir girişimi
yadsımaları, bir anlamda Filipinlerin yakın geleceği için nasıl bir tehlikenin
oluşacağının ipuçunu veriyor.
Duterte’yi bu denli agresif kılan husus, ülke genelinde yaygın olan çeşitli
suç unsurlarıydı. Bu tür toplumlarda yaygın olan mafya türü yapılaşmaların
genel kamu güvenliğini tehlikey sokması, geniş kitlelerin bu sorunun bir an
önce çözüme kavuşturulması umuduyla Duterte gibi agresif politikacıları güç
merkezine taşıyabilir. Halk bu yönelimiyle sağlıklı bir karar vermiş gibi olsa
da, temelde var olması gereken ‘demokratik’ temayüllerle ve şeffaf ve
sürdürülebilir bir adalet mekanizmasıyla hareket kabiliyetinin de böylesi
toplumlarda sınırlandırıldığının bir başka göstergesidir.
Duterte’nin neredeyse herkesi kılıçtan geçirecekmişcesine yaptığı
açıklamaların sadece ‘adi suçlarla’ bağlantılı yönü bulunduğunu düşünmek yanlış
olur. Bugün Filipinler toplumunun birinci meselelerinden biri kamu güvenliği
ise, bir diğer önemli konu ülkenin güneyindeki Mindanao Barış Süreci’dir. Uzun
yıllar sonrasında gelen Bangsamoro Kapsamlı Anlaşması ve buna dayalı olarak
çıkartılan Bangsamoro Temel Yasası’nın parlamentodan geçirilmeyişi bile kendi
başına yakın ve orta vadede ülkenin hangi zorluklarla karşı karşıya kalacağının
habercisi.
Uzun yıllar Filipinler yönetiminin zulmü altında yaşamış olan Mindanao
halkının barışla buluşmasına ramak kala ilgili yasanın senatodan geçirilmemesi
bu kitle içerisindeki kimi çevrelerde ümitsizliğin oluşmasına neden oldu.
Mindanao’yu önemli kılan bir diğer husus ise, bölgede küçük gruplar halinde kendi
başına hareket eden, mobilite kabiliyeti yüksek silahlı grupların varlığı.
Filipinler’de iktidara gelecek aşırı milliyetçi söylemi kendine kalkan yapacak
siyasi elit, özellikle Sulu Denizi ve çevresindeki faaliyetleri, Malezya’nın
Sabah Eyaleti’ne nüfuz edebilecek kadar yaygın ve saldırgan tutumları bu
yapılar ile Mindanao halkının meşru temsilcisi konumundaki Moro İslami Kurtuluş
Cephesi’nin (MILF) birbirine karıştırılmasına yol açabilir. Bu ise tüm barış
çabalarının çökmesi ve yeni bir ‘alevli’ dönemin ortaya çıkması anlamı
taşıyacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder