Mehmet Özay 23 Mayıs 2016
ABD Başkanı Barack Obama’nın G-7 Zirvesi öncesinde Pazartesi günü
başlayan iki günlük Vietnam ziyareti, iki ülke ilişkilerinin 21. yılında yeni
bir evreye adım atılması anlamı taşıyor. Obama’nın gündeminde, iki binli
yılların başında gelişme gösteren ve 2013’de kapsamlı stratejik ortaklığa
evrilen ilişkilere vurgu ve sürecin devamı konusunda irade ortaya koymak
olacak. 20. yüzyılda iki ülke ilişkilerine
damgasını vuran ‘Vietnam Savaş’nın ardından, son dönemde çeşitli alanlardaki istikrarlı gelişme gösteren ilişkilerin bir devamı
olarak ‘Trans Pasifik İşbirliği
Anlaşması’na (TPPA) taraf olma ve ABD’nin askeri ambargosunun kaldırılması
kuşku bölgesel ve küresel önemiyle dikkat çekici bir özellik gösteriyor.
Savaşın Tetiklediği
İlişki
Vietnam Savaşı’ndan ötürü, iki ülke ilişkilerinin geliştirilmediği gibi
yaygın bir kanı olabilir. ANcak gerçekte durumun böyle olmadığı ve her iki ülke
toplumunda derin izler bırakan bu savaşın ardından iki ülke ilişkilerinin kısa
sürede böylesine önemli bir ivme kazandı. Bu noktada, bu savaşı bir handikap
olarak değerlendirmek yerine, bu savaşın, ilişkilerin bugünkü geldiği noktada
bir başlangıç oluşturması dolayısıyla yeni bir fırsata olanak tanıdığı
söylenebilir. Öyle ki, iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik
inisiyatif, söz konusu savaşta hayatını kaybeden, ancak cenazeleri kayıp olan
ABD askerlerine ulaşılması konusundaki işbirliği çabasına dayanır. ABD yönetimi
açısından, kendi ulusuna bir sorumluluk olarak algılanan bu yaklaşım, Vietnam
devletinde de işbirliğine el veren bir yaklaşımla karşılık buldu.
Çoğul Faktörler
Bu başlangıç noktasından farklı olarak, iki ülke ilişkilerinin nasıl
olup da istikrarlı bir gelişme kaydettiği üzerinde durulmayı hak ediyor. Bu
noktada, ideolojik rejim farklılığı gibi önemli bir unsura rağmen, Vietnam-ABD
ilişkilerinin istikrarlı bir gelişmeye konu olmasında temel faktör nedir sorusu
ortaya çıkıyor. Bu noktada, ABD’nin ‘bilinçli politikaları’nın ötesinde, bir
başka faktöre dikkat çekilmeli. Çin’in Güney
Çin Denizi’ndeki egemenlik iddiasını tarihe referanslarla meşruiyet
kazandırması gibi, Vietnam ve Çin’in benzer bir rejimle idare edilmelerine
rağmen, iki ülkenin arasının yapılamaması, kökleri bin yıl öncesine dayanan
tarihi hafızasının ‘dayattığı’ bir durum olarak ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda, Vietnam Çin’le yakınlaşmak yerine, kontrollü bir mesafede
durmayı tercih ediyor. Ekonomide ise uyguladığı liberal politikalar sayesinde, bölgedeki
diğer ülkeler kadar, küresel güç ABD ile de yollarının kolayca buluşturabiliyor.
Öte yandan Çin, Güney Çin Denizi’ndeki teritoryal egemenlik sahasını genişletme
çabasıyla, Vietnam dahil komşularıyla arasına mesafe koymayı ve bu ülkeleri -en
azından bazılarını- şu veya bu şekilde, ‘karşı’ blokla işbirliğine itiyor. Bu
ise, kendi aralarında siyasi ve askeri birlik göstermekte başarılı olamayan
bölge ülkelerini ABD ile yakınlaşmaya ve ilişkilerin, bu tehditin boyutları
ölçüsünde yenilenmesine ve geliştirilmesine yol açıyor.
Bu bağlamda, söz konusu ilişkinin, Çin gibi bölgesel ve küresel bir dış
faktörün etkisiyle anlam ve hız kazandığı görülüyor. Çin’in Güney Çin
Denizi’ndeki agresif yaklaşımının belki de ‘niyetlenilmemiş sonucu’, diğer
bölge ülkeleri kadar, komünist ideolojiyle yönetilen Vietnam’ın ABD ile
yakınlaşması oldu. Bununla birlikte, Vietnam-ABD yakınlaşmasını son dönemde
Güney Çin Denizi’ndeki gelişmelerle sınırlandırmak mümkün değil. Vietnam’ın
Çin’le son bin yıldır şu veya bu şekilde hasmı olmasının da yeni dönemde Çin’in
yükselişinde Vietnam’ı uluslararası ilişkilerini ‘çeşitlendirme’ sürecine
zorluyor. İşin içine tarihi bağlam oturtulduğunda, Çin yönetiminin bir süredir tarihi
referanslarla Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik haklarını meşrulaştırma
girişimine karşılık, Vietnam’ın yukarıda değinilen Çin’le alan tarihi husumeti
de, bu ülkeyi Çin’e karşı bir başka güçle dengelemeye sevk ediyor.
ABD: İdeolojik
Önyargısızlık veya Hoşgeldin Liberal Ekonomi
İki ülke ilişkilerine ABD vechesinden bakıldığında, temel ideolojik
ayrışmaya rağmen, başat bir ekonomi işbirliği ile tedrici bir siyasi gelişmeye
konu olan bir modelle karşı karşıyayız. Bu anlamda, Vietnam komünist
ideolojinin hakimiyetindeki bir ülke olmakla birlikte, ABD’nin bölgede pek çok
alanda istikrarlı bir süreçte işbirliği gerçekleştirebildiği bir ülke
hüviyetinde. ABD’nin 1994 yılında Vietnam’a uyguladığı ekonomi ambargosunu
kaldırmasının ardından, 1995 yılı iki ülke ilişkilerinde ‘Normalleştirme’ denilen açılımla bir dönüm noktası oldu.
Bu süreç çoğul faktörlerin birleşmesinin bir ürünüydü. Bu bağlamda Soğuk
Savaş’ın sona ermesi gibi tarihi bir dönüm noktasını; ABD’nin küresel ilişkiler
ağında daha da kapsayıcı bir rol oynamak istemesini ve Vietnam’ın kalkınmacı
ekonomi anlayışında sergilediği istikrarlı yapılaşması gibi hususları hesaba
katmak gerekir. Bu faktörlerin birleşimi, ABD’nin giderek önem kazanan
Güneydoğu Asya bölgesinde yeni bir ülkeyle ittifak ilişkilerine yol açtı. Bu
anlamda, Çin’le tarihsel husumeti bulunan Vietnam’la, 1970’lerde yaşanan
savaşın acılarını ve kayıplarını bir kenara bırakıp masaya oturulmasının,
temelde ABD’nin ‘Asya Yüzyılı’
perspektifinde de önemli bir yeri var. ABD Dışişleri Bürokrasisi, Vietnam’ın
ideolojik yapılaşmasını bir engel olarak görmüyor. Ve özellikle ekonomi ve
deniz güvenliği alanları başta olmak üzere, diğer alanlardaki gelişmeleri ilişkilerde
öncelikli yere oturtuyor. Vietnam yönetiminin ideolojik yapılaşmasın da bir
değişiklik olacaksa da, bunu zamana yaymayı tercih ediyor.
Ekonomi İşbirliği
Vietnam, 1980’li yıllarda kapılarını yabancı yatırımcılara açmasıyla
birlikte, ucuz iş gücü ve hammadde kaynakları nedeniyle kısa sürede imalât
sanayiindeki gelişmelerle, Asya Kaplanları’nın izinden giden bir ülke oldu. 2000
yılında, dönemin ABD Başkanı Clinton’ın tarihi ziyaretinin ardından, 2001
yılında ABD ile imzaladığı ikili ticaret anlaşması Vietnam’ın küresel ekonomi
sistemine entegrasyonunda önemli bir aşamaydı. 2011 yılında ‘Savunma İşbirliği’nin Geliştirilmesi
Anlaşması’, kuşku yok ki, ABD yönetiminin komünist bir rejimle işbirliğinin
farklı boyutlarını göstermesiyel dikkat çekiyor.
Bu sürecin ‘Kapsamlı İşbirliği’ne dönüşmesi ise Obama döneminde
gerçekleşti. 2013 yılında yapılan görüşmelerde her iki ülke önemli bir dönemin
başlangıcına imza atarken, anlaşmanın belki de bildik unsurlarının dışında en
dikkat çekici yönü, her iki ülkenin bir diğerinin siyasi yönetim yapısına saygı
göstermesiydi. Bu durum açıkçası, ABD’nin Vietnam’daki komünist rejimin
varlığının çeşitli bağlamlarda ilişkilerin geliştirilmesinin önünde engel
olmadığı anlamı taşıyor. Bununla birlikte, genel itibariyle tanık olunduğu
üzere ABD’nin, Vietnam gibi benzeri ülkelerle ilişkilerindeki şartlardan biri
olan insan hakları konusu, Vietnam yönetiminin dikkate aldığını gösterme
eğilimi sergilemesiyle bir tür ortak anlayış geliştirildiğine işaret ediyor.
ABD yönetimini bir blok olarak düşünmekle birlikte, insan hakları
konusunda Senato ile Obama yönetimi arasında temel bir ayrım dikkat çekiyor.
Vietnam gibi hem kalkınma hedeflerinde başarılı, hem dinamik ve yoğun nüfusa
sahip bir ülkeyle ilişkilerin ekonomik boyutu kadar, Çin faktöründen neşet eden
bir zorunlulukla Vietnam’ın bu insanlık ‘kusurunu’ görmezden gelme eğilimi
sergileyebilir.
Tabii insan hakları denilince akla gelen basın ve siyasi muhalefete
yönelik baskılar gelse de, sivil toplum, akademik özgürlükler, kadın hakları,
çalışanların hakları gibi alanları da unutmamak lazım. Bu anlamda, ABD’nin TPPA
görüşmeleri çerçevesinde işçi hakları üzerinden diğer üye ülkeler gibi
Vietnam’la da gerçekleştirildiği dikkate alındığında, Vietnam yönetiminin
‘haklar’ konusunda işbirliğine açık bir politika takip ettiği söylenebilir. Tam
da bu noktada, Vietnam’ın izinden gittiği siyasi ideolojinin temelini oluşturan
‘işçi’ ve bu kitlenin hakları meselesinde verdiği ‘açıklar’ ise, önemli bir
tartışma alanını oluşturuyor.
Obama Yönetimi ve
Amerika’nın Asya Yüzyılı
Vietnam’la ‘Kapsamlı İşbirliği
Anlaşması’ (KİA) imzalanması, Obama yönetiminin ‘başarı’ hanesine yazılmayı
hak edecek bir gelişmeydi. Vietnam gibi Güney Çin Denizi’ne 2000 mil sahili
olan ve neredeyse yüz milyona varan nüfusa sahip stratejik bir ülkeyle askeri
ve teknolojik işbirliği, ‘çevresel faktörler’ dikkate alındığında hiç de
azımsanacak bir gelişme değil. Dünya deniz ticaretinde önemli bir yeri olan
Güney Çin Denizi, Tayvan ve ASEAN’a üye diğer ülkeler gibi Vietnam için de
hayati öneme sahip. Bu noktada, Çin’in sadece hak iddiasıyla kalmayan, giderek
somut ve kalıcı alt yapı girişimleriyle giderek bölgede endişeleri artırması
Vietnam’ı, sadece bölgesel değil, diğer bazı küresel endişelere de sahip
ABD’yle ortak hareket etmeye sevk ediyor.
KİA’nın ekonomi ve ticari ilişkiler dışında en dikkat çekici yanı, bölge
deniz trafiğinde nükleer donanıma sahip gemileri kontrol kapasitesine sahip
teknolojinin Vietnam’a aktarılması kadar, bu ülkenin sahil güvenlik alt
yapısının geliştirilmesine yönelik yardım öne çıkıyordu. Bu noktada, ‘deniz
polisi’ yapısını, ‘sahil güvenlik’e dönüştürülmesi, Vietnam’ın Güney Çin
Denizi’ndeki etkinliği kadar iki ülke askeri ilişkilerinde de temel bir adım
olduğu düşünülebilir. Hiç kuşku yok ki, askeri işbirliğinde küçük adımlar
olarak adlandırılabilecek bu gelişme, uzun yıllardır Vietnam’a uygulanan silah
satışı ambargosunun kaldırılmasına matuf bir yönü de var. Güney Çin Denizi’nde
son birkaç yıldır giderek ivme kazanan çatışmacı yaklaşımlar dikkate
alındığında, ABD’nin deniz güvenliği bağlamındaki bu ‘yatırımının’ ne denli
rasyonel bir öngörüye ve zamanlamaya dayandığı anlaşılır.
ABD’nin Asya Yüzyılı projesi çerçevesinde ASEAN ülkeleri arasında
Filipinler’den sonra Çin’e karşı denizlerdeki seyir güvenliği bağlamında işbirliğine
bu denli yakın bir ülke bulması güçtü. Bunun pratikteki karşılığını ise, Güney
Çin Denizi’nin doğu yakasındaki sahillerin Filipinler, batı yakasındaki
sahillerin genişçe bir bölümünün de Vietnam’a ait olmasında aramak gerekir. ABD
bu yakınlaşmayla, bölgede kurulmakta olan ittifak gücüne Vietnam’ın da
katılımını sağlarken, Vietnam’da kadim rakibi Çin’e karşı ABD’ye bir denge
unsuru olarak bölge siyasetinde yer veriyor.
Obama’nın ziyaretinde gündeme getireceği ve sadece ekonomi alanıyla da
sınırlı kalmayacağı anlaşılan TPPA oluşturuyor. Bu bağlamda, Endonezya gibi
ASEAN’in sözde de olsa lideri konumunda ve bir numaralı ekonomisi veya Tayland
gibi daha köklü bir geçmişe sahip müttefikini ve de iki numaralı ekonomisi
yerine, ekonomik gelişmişliğindeki istikrar, üretken ve dinamik toplum
yapısıyla Vietnam’ı dahil etmesi oldukça anlamlıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder