Mehmet Özay 3
Haziran 2015
20. yüzyılda kapılarını dış dünyaya kapamış olan rejimlerinden biri olan
Myanmar’ın, uluslararası gündemde yer edişinde Suu Kyi’nin demokrasi
mücadelesinin önemli bir yeri vardır. 1980’lerin ikinci yarısında baş gösteren siyasi
reform çabaları bağlamında öğrenci hareketleri, sivil aktivistler ve kavun içi urbalarıyla
Budist rahiplerin katılımına konu oldu. Siyasetle ilintisi ülkenin kurucu
aktörü konumundaki babası Aung San’ın kızı olmasıyla sınırlı olan Suu Kyi, ölüm
döşeğindeki annesinin son anlarında yanında olmak üzere döndüğü ülkesinde
kendini birdenbire reform hareketinin öncüsü olarak buldu. Ülkede siyasi
reformu hedefleyen ve geniş kitlelerce kabul edilebilir bir liderin çıkmasının
gecikmesinin elbette bazı nedenleri vardı. Bunların başında da, Myanmar gibi
ülkelerde siyasi liderlik olgusunun, bir tür ‘kozmik’ ilişkilerle bağının güçlülüğünde
aramak gerekir. Bu tür ülkelerde siyasi yapılaşmalar ve aktivizme rağmen, öyle
kolay kolay lider çıkmadığı veya çıkarılamadığı görülür. Bu nedenledir ki,
ülkenin bağımsızlığından 1980’lerin sonlarına değin, askeri yönetimler veya
sivil görünümlü baskı rejimleri altında yaşam süren Myanmar halkı muhalefet
lideri üretememiştir.
Bu noktada, görev bir kez daha bağımsızlık öncesinin siyasi kültü ve
karizmatik lider Aung San’ın ailesinden birine tevdi edildi. Suu Kyi’nin lideri
olduğu ‘Ulusal Demokrasi Birliği’ (NLD) adı verilen siyasi hareket ordu marifetince
yasaklanıp, lider kadrosu birer birer haspe mahkum olurken, Suu Kyi babasına
gösterilen hürmete binaen kalın duvarlar yerine, ev hapsine maruz bırakıldı. Aradan
geçen yirmi yılın ardından, 2010 yılı Kasım ayında yapılan genel seçimler,
değişimin ayak sesi olması hasebiyle Myanmar’ı uluslararası gündeme taşıdı. Ancak,
Suu Kyi ve de başında yer aldığı NLD, seçim sistemindeki usulsüzlükler başta
olmak üzere çeşitli nedenlerle seçimleri protesto etmesi, genel seçimlerin
meşruiyetine gölge düşürse de, kurulan hükümet ‘reform’ sözüyle Batılı
ülkelerin cazibe merkezi haline geldi.
Bu noktada, neredeyse unutulmaya yüz tutmuş olan Arakanlı Müslümanlar
sorunu, merkezi hükümetin, adına reform denilen sözde açıklık politikalarından
bir türlü nasibini almadı. Aksine, bu mazlum kitle, 2012 yılı Haziran ayında, o
güne kadar siyasilerin sergiledi vurdumduymazlığın ve de akabinde güvenlik
güçlerinin desteğindeki etnik çoğunluğu oluşturan Burma Budistlerinin saldırılarına
maruz kalmasıyla, Myanmar bir kez daha uluslararası arenada gündeme taşındı. Bu
süreçte Batılı güçler, bir yandan Suu Kyi ve siyasi hareketinin önünü açma
çabaları sergilerken, en azından niyet olarak da Arakanlı Müslümanların etnik
kimliklerinin tanınması konusunda merkezi hükümet nezdinde girişimlerde
bulundu.
Bununla birlikte, aradan geçen dört yılı aşkın süre zarfında Birleşmiş
Milletler ve ASEAN gibi uluslararası birlikler ile ABD başta olmak üzere Batılı
ülkelerin Myanmar’da olan biten karşısında gerekli tepkiyi vermekte
geciktiklerini hatta, gelişmeleri geriden takip ettiğini rahatlıkla söylemek
mümkün. Her ne kadar 2012 yılında Suu Kyi’ye ‘özgürlüğü’ bağışlansa da,
Myanmar’ın sorununun Suu Kyi ve siyasi hareketiyle sınırlı olmadığı da ortaya
çıkmış oldu. Ülkenin modern tarihi boyunca, sınır boylarını oluşturan
coğrafyalardaki belli başlı etnik unsurların bağımsızlık ve otonom yönetim
haklarını elde etme çabalarında sonuç alamadıkları gibi, adına ‘reform’ denilen
süreçte, bu hareketlerin merkezi hükümetle ilişkilerinin de sağlıklı temeller
üzerine oturmadığı görülüyor. Aralarında Arakanlı Müslümanların da yer aldığı
etnik azınlıklar, tıpkı 1980’lerin sonlarında olduğu gibi ümitlerini Suu
Kyi’nin lideri olduğu Demokrasi hareketine bağlamış durumdalar. Bununla
birlikte, ne Arakan’da ne de silahlı çatışmaların yer yer devam ettiği veya
kayda değer güvenlik sorunlarının ve toplumsal huzursuzluklara konu olan sınır
boylarındaki eyaletlerdeki halklar Suu Kyi’den sorunlarına kayda değer bir
‘siyasi çözüm’ veya sonu çözüme ulaşacak kayda değer bir çabaya tanık
olduklarını söylemek mümkün değil. Bu çerçevede, ‘yok olmaya yüz tutmuş’ ve her
geçen gün ümitsizliğe düçâr bırakılan Arakan halkının ahvali hakkında dahi
sözlü açıklama yapmaktan kaçınan Suu Kyi’nin, ülkenin geleceğinde
bütünleştirici ve yapıcı bir rol oynayıp oynamayacağı da tartışma konusu. Bu
noktada, bu yılın sonbaharında yapılması plânlanan seçimlere hazırlanan Suu
Kyi’nin, Arakanlılar konusudaki duruşu, ülkenin siyasi ağırlık merkezini teşkil
eden Burma etnik çoğunluğu liderlerini küstürmemek ve hatta onlardan biri
olduğunu kanıtlamak istercesine bir vurdumduymazlık görünümü sergiliyor.
Bugün gelinen noktada, Arakanlı Müslümanlar 2012 yılı Haziran ayındaki kabustan
kurtulamadıkları gibi, merkezi hükümetçe unutulmak bir yana, neredeyse varlıklarına kastetmek istercesine ellerinden
gelenin yapıldığı bir yaklaşımın kurbanı olmaya devam ediyorlar. Bu sürecin bir
eseri olarak onbinlerce Müslüman, Arakan Eyaleti’nde barakalarda bir esir
yaşamına maruz bırakılırken, barakalar dışındaki yüzbinler ise pek de farklı
olmayan bir kaderi paylaşmaya devam ediyor. Siyasi tanınırlıktan evliliğe,
ibadetten seyahat özgürlüğüne değin temel insani edimlerinden, siyasal ve
toplumsal haklarından ari bırakılan bu topluluğun soluğu almak için göç ettiği
Bangladeş başta olmak üzere, bölgedeki komşu ülkelerdeki halleri de içler acısı.
Öyle ki bu durum, neredeyse son bir ay içerisinde hem Tayland’da hem de
Malezya’da bulunan ve Arakanlılara ait olduğu konusunda güçlü şüplerin olduğu toplu
mezar gerçeğiyle giderek çok daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Bu
bağlamda, Arakanlı Müslümanlar sorunu, sadece Budist Burma etnik çoğunluğunun
yönetimde olduğu Myanmar devletini bağlamakla kalmıyor. Aksine, bölgeyi ve
giderek uluslararası camiayı şoke edecek şekilde aralarında Tayland, Malezya ve
Endonezya gibi ASEAN’ın önemli ülkelerinin de şu veya bu şekilde sorumluluk
taşıdığı bir tür soykırım olgusuna evrilmiş durumda.
Tüm bu kabus ortamında, ne 2011’den bu yana ülkeyi yöneten ve adına reform
denilen sürecin idarecisi konumundaki Thein Sein iktidarından, ne de adına
demokrasi denilen ilkeler bütünü için siyasi harekete soyunmuş Suu Kyi’den,
Arakanlı Müslümanların sorununa kökten çözüm bulma yönünde bir çaba sadır
oluyor. Ancak unutulmamalı ki, Arakanlı Müslümanların sorunu kalıcı bir şekilde
çözüme kavuşurulmadıkça, sonbaharda yapılacak seçimlerin ardından Suu Kyi
iktidarı ele geçirse bile, ülke genelinde sağlıklı bir barış ve istikrardan
bahsetmek mümkün olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder