MALEZYA’NIN YETİŞTİRDİĞİ
ÖNEMLİ SİYASETÇİLERDEN, SİVİL AKTİVİSTLERDEN VE REFORM HAREKETİ LİDERİ ENVER İBRAHİM’LE
KISA BİR SÜRE ÖNCE YAPTIĞIM RÖPORTAJI AŞAĞIDA PAYLAŞIYORUM.
-Hicret’in 1436. Yılı. Öncelikle bu önemli gün
vesilesiyle neler söylemek istersiniz?
Konuşmamıza Hicret’le başlamamız oldukça önemli... Çünkü Peygamber Efendimiz’in
Mekke’den Yesrib’e yani Medine’ye hicreti mücadelesinin önemli aşamalarından
biridir. bu mücadele, sığı milliyetçilik olarak da adlandırılabilecek olan
‘kavmiyyecilikten’ evrensel bir bakış açısının geliştirilmesine doğru adılan
bir adımdır. Ne için? Barış, özgürlük ve adalet için. Bugünlerde kutlamakta
olduğumuz Hicret’in 1436. yılı bana manevi bir tatmin de veriyor. Hicret’in önemi, bu ülkede olduğu gibi
adaletsizliğe, yolsuzluklara bulaşmış yöneticilere, dini bağnazlığa karşı
verilecek herhangi bir mücadelenin zorluklarla dolu olduğunu ve buna hazırlıklı
olunması gerektiğini bana hatırlatıyor...
-Öğrenci lideri,
aktivist olarak başladınız, ardından Dr. Mahathir Muhammed tarafından UMNO’ya
davet edildiniz. Muhalefet lideri oldunuz. Bu siyasi geçmişinizi dikkate alarak
neler söylemek istersiniz?
Evet, siyasetle ilgilenmeye bir öğrenci birliğinde başladım. O dönemlerde
bir Müslüman olarak İslam’ı daha iyi anlama çabası içerisindeydik. Aynı
zamanda, günün getirdiği şartlar gereği, komünizm, sosyalizm, milliyetçilik
gibi akımlar hakkında da bilgi sahibi olmaya çalıştık. Tabii, bir Müslüman
olarak dünyayı anlamakla yükümlüyüz. Çok etnikli, çok dinli bir ülke olan
Malezya’da yaşayan biri olarak barışın anlamını, hoşgörüyü kapsayıcı olmak
zorundaydık. Ve biz, başkalarının boyunduruğu altına girmemek için, tüm kapasitemizle
‘reformu’, yani ‘ıslah’ı ülkede gerçek bir özgürlüğe ulaşma gayretiyle
savunucusu olduk. Öte yandan, ekonomik
adalet toplumdaki pek çok kitle tarafından paylaşılmalıydı. Aksi taktirde,
ekonomi sadece küçük bir azınlığa hizmet eden bir yapıya dönüşür; halkın kahir
ekseriyeti ise, kaliteli eğitimden, nitelikli sağlık hizmetlerinden ve konut
imkânından mahrum olur.
Dr. Mahathir Muhammed tarafından partiye alınmam, o dönem mevcut gençler
arasında kimi niteliklerimle öne çıkmamdan ötürü olduğunu düşünüyorum. Bunda
sahip olduğum İslami duyarlılığın yanı sıra, ülkedeki budist, hindu gibi
çeşitli dini azınlık gruplarla yakın temasımın da yeri vardır. Hükümette
bulunduğum süre zarfında duruşumda bir değişiklik olmadı. Özgürlük, adalet,
yolsuzluk ve İslami değerler konusunda hep aynı yerde durdum. Öyle ki, Başbakan
olacağım bir dönemde hapse gönderildim.
-Dato Onn bin
Cafer’le[1]
sizin siyasi kaderiniz arasında kısmen de olsa bir benzerlik görüyorum.
Dato Onn bin Cafer, UMNO’nun kurucu üyesiydi... UMNO bilindiği üzere şu an
bizim mücadele verdiğimiz hükümet olan siyasi yapı. Dato Onn’a büyük saygım
var. Öncelikle Saray’a yakın bir çevreden geliyor, ancak siyaseti ‘halk’
söylemi üzerine dayanıyordu. Halkın haklarının korunması konusunda son derece
duyarlıydı. Ve Dato Onn, sadece sömürge yönetimine karşı değil, ‘feodalizme’
karşı da bir bilinç oluşumunun öncülüğünü yapmış kişidir. Bunu, Sultan’a bağlı
bir Başbakanlık yaptığı dönemde ortaya koymuş bir siyasetçidir. Dato Onn,
sömürge yönetiminden bağımsızlığı ve aynı zamanda Malayların feodal düşünce yapısından özgürleşmeyi savunmuştur.
O dönemde Malaya olarak adlandırılan bu topraklarda bağımsızlık söylemini
ortaya koymak, sadece çoğunluğu teşkil eden Malayların değil, aynı zamanda
azınlık konumunda olan ve nesiller boyu burada yaşamış olan Hintliler ve Çinlilerin
de desteğinin alınmasını gerektiriyordu. Dato Onn’un gündeme getirdiği bu siyaset
felsefesine rağmen, UMNO tarafından reddedilmesi üzerine partiden ayrılmak
zorunda kaldı. Ancak kırk yıl aradan sonra ben, Dato Onn’un başlatmış olduğu bu
siyaseti gerçek özgürlüğe ulaşmak ve ülkeyi yolsuzluklardan temizleme adına
yani bir değişim için, Malezya toplumunun tüm farklı çevrelerinin özellikle de
aşağı ve orta sınıfların desteğini içine alarak gerçekleştirmeye çalışıyorum.
-Sosyal ve ekonomik
adalet, çoğulculuk ve hogşörü gibi temel İslami değerlerin güçlü
savunucususunuz. Öte yandan, Malezya hükümeti bu ve benzeri değerleri de zaman
zaman gündeme getiriyor. Temelde sizin durduğunuz yer ile hükümetin duruşu
arasındaki çelişki nedir?
Bu sadece bir retorik değil. Herkes özgürlükten, adaletten, demokrasiden
konuşuyor. Ancak söylemler eylemlerle yargılanır. Şayet hükümet olarak
‘özgürlüklerden’ bahsediyorsanız, o zaman niçin ekonomik adaletten veya
hükümetteki çeşitli yolsuzluklardan bahseden insanlara karşı sömürge döneminden
kalma zalimce yasaları uyguluyorsunuz. O zaman niçin bütün medyayı kontrol
ediyorsunuz? Tam da bu noktada Türkiye’den bir örnek vereyim. Dostum ve o dönem
Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la bazı hususları paylaşırken, Sayın
Erdoğan masadaki gazeteler göz attı ve bana şöyle dedi: “Gazetelerin yarısı
beni eleştiriyor”. Tebessüm ederek, “Enver, bu zor bir ülke. Demokratik
yönetimi kabul etmek ve desteklemek zorundayız.” diyerek ilâve etti. Ben de
Sayın Erdoğan’a Malezya’da bir tek gazetenin bile bağımsız olmadığını ifade
ettim. Bütün televizyon kanalları hükümetin kontrolünde. Örneğin, 2008
yılındaki seçimlerde bir dakika olsun ulusal kanallarda söz söyleme hakkım
yoktu. İslam’dan söz ediliyor. ‘Allah’ lafzının kullanımına getirilen yasak
veya son ‘köpek kampanyasının’ büyük bir hadise haline getirilmesi vb. Tabii,
milyar dolarları bulan yolsuzluklar konusuna, kumarhane şirketlerinde
Müslümanların çalıştırılmasına, adaletsizliklere, özellikle Çinli ve Hint
azınlığa yönelik ırkçı söyleme gelince tek ses çıkmıyor. Bir tarafta İslam’dan
bahsedeceksiniz ve ‘Biz ılımlı Müslümanız’ diyeceksiniz ve ardından insanları
tutuklayacak ve ırkçılığa pirim vereceksiniz.
-Mevcut hükümetin
lideri bulunduğunuz muhalefet hareketinden birşeyler öğrendiğini ve politika
olarak uygulamaya geçirdiğini söyleyebilir miyiz?
2013 genel seçimleri öncesi muhalefet koalisyonu olarak seçim bildirgemize
bakarsanız Malezya Ekonomik Bildirgesi’ndeki unsurların hükümet tarafından
alıntılandığını görürsünüz. Buna bir itirazım yok. Hükümetin her yaptığına
itiraz etmiyoruz. MH-17 uçağı Ukrayna’da düşürüldüğünde Hükümetin yaklaşımına
tam destek verdik. MH-370 vakasında hükümeti bazı bilgileri sakladığı
gerekçesiyle eleştirdik. Şayet hükümet gerek kendileri üretmiş olsun, gerekse
bizden alıntılamış olsunlar faydalı icraatları destekliyoruz. Ancak burada
sormamız gereken önemli bir soru var. Hükümet bunları uyguluyor mu yoksa içinden
bazı fikirleri alıp kendi kanalları vasıtasıyla halkın kafasını karıştıracak
bir propagandaya mı dönüştürüyor?
-Malezya’nın
kuruluş köklerine dönersek. Haklar, demokrasi gibi ‘Batılı’ siyasi kavramların
Malezya’da yer ettiğini söyleyebilir miyiz?
Öncelikle Asyalı bir Müslüman olarak özgürlük sadece Batı’ya ait bir kavram
olmadığını söylemke isterim. Kadın ve erkek özgür doğmuştur. Klasik Yunan
metinlerine, İslam klasiklerine, Çin ve Hint klasiklerine baktığınızda tümünde
adaletten bahsedildiğini görürsünüz. Zalim yöneticilere, sultanlara,
imparatorlara, Hint Rajalarına karşı halkın isyanlarına tanık olursunuz. Niçin?
Çünkü halk adalet arıyor. O zaman, adalet, demokrasi ve haklar konusunu salt
Batı düşüncesiyle sınırlandıralım. Bu konuda hem fikirde değilim. Ancak Batı’da
gelişmiş faydalı felsefe ve düşüncelerin paylaşılabileceğine inanıyorum. Onlar
da Doğu’daki benzeri düşüncelerden faydalanıyorlar. Şayetbu kavramları ‘doğu’,
‘batı’ diye ikiye ayırırsak, o zaman ırkçı ve dar milliyetçilerce istismar ediyorlar
ve diyorlar ki ‘bunlar bize yabancı kavramlar’. Bence, sorun bir Müslüman
olarak hayatı nasıl yaşayacağımızla alakalı.Bu nedenle biz özgürlük, barış ve
adaleti öngörüyoruz. Bu noktada parlamentor demokrasi, başkanlık sistemi; veya
Fransız demokrasisi, İngiliz demokrasisi. Ya da Hindistan’da veya
Endonezya’daki gibi farklı uygulamalar... O zaman Malezya toplumu olarak oturup
bizler karar vermeliyiz. Ancak özgürlüğe karşı tavır alamazsınız. O zaman niçin
İngilizlere karşı mücadele verdik? Niçin Endonezyalılar Hollandalılara karşı
savaştı? Sadece Hollandalılardan nefret ettikleri için mi? Hayır. Özgürlük
istiyorlardı. Özgürlük sadece Endonezyalı liderleri Hollandalı sömürge
yöneticilerinin yerini alması anlamı taşımıyor. Mücadelemiz Malezya halkının özünde,
doğasında olan talepleri ortaya koymaktır.
-Şayet siz
Malezya’yı yönetiyor olsaydınız Malezya’nın iç siyaseti, bölgedeki ve küresel
olarak nerede olurdu?
1990’lı yıllara yani Başbakan Yardımcısı olduğum yıllara bakmakta fayda
var. O dönemde Dr. Mahathir Başbakandı. Gelişmekte olan bir ülke olarak İslam
dünyasında oldukça önemli bir yerimiz vardı. ASEAN’da ses getiren aktif bir
politikamız vardı. Ülkedeki zayıf yönetimden ötürü bu konumumuzdan
uzaklaştığımızı düşünüyorum. Tabii ki, göreceli istikrarlı politik yaşamdan söz
edebiliriz. Ve yabancı yatırımcıları cezbeden yönleri var. Aslında bölgenin
özelliği bu. Ancak bu bölgedeki ülkeler için de geçerli. Örneğin bir yanımızda
Çin ortada duruyor. Tüm siyasi sorunlarına rağmen Tayland gelişmeye devam ediyor.
Siyasi gelişmişliğiyle dikkat çeken ve demokrasiye yönelen Endonezya; Vietnam
ve tabii ki Güney Kore ve Japonya. Bu bağlamda, Ortadoğu veya önemli ekonomik
sıkıntılar yaşayan Avrupa’yla kıyaslanamayacak bir bölgede yer alıyor Malezya.
Fakat bu imkanı olduğunca kullanamıyoruz.bölgede yani ASEAN içinde ve de genel
itibarıyla küresel anlamda ekonomik olarak avantajları olan bir ülkeyiz ve çok
daha iyi bir yerde olabiliriz. İşte bu bizim hedefimiz olmalı.
16 uzun yıl gerek benim gerekse ailem için son derece zorlu geçti. Fakat çoğu
kişi şunu unutuyor. Sadece Enver İbrahim değil, aralarında milletvekilleri,
siyaset liderleri, vb kişiler sudan sebeplerle mahkemelik oldular ve olmaya
devam ediyorlar. Bu süreçte, devlet destekli medya tarafından ırkçılık temeline
dayalı söylemler ve din adına yapılan bağnazlıklar sürekli gündemde yer aldı.
Bu yayınlarda benim İsrail ve Yahudi yanlısı olduğum, Çin ve Hint kökenlilerin
tarafında durduğum gibi. Öte yandan, el-kaide veya aşırıcılıklıkla yaftalandık.
Ve bu süreçte, bu aptalca suçlamalara karşılık verecek maddi imkanlara sahip
ol/a/madık. Ancak hala, insanların en azından sosyal medya yoluyla da olsa
ülkede olup bitene vakıf olduklarını düşünüyorum. 2013 yılındaki seçimde gördüğümüz üzere
halkın çoğunluğu mevcut hükümete desteğini çekmiş durumda.
-Sadece Malezya’da
muhalefet lideri değil, aynı zamanda dünyada tanınmış önemli bir
siyasetçisiniz. İslam coğrafyasında olan bitene dair bir mesajınız var mı?
Sadece benim bireysel olarak Malezya’da yaşadıklarım değil. Temelde İslam
dünyasında niçin bu kadar çok yolsuz lider ve böylesine zayıf yönetimler
üretiyoruz. Ve Müslüman halklar böylesine zalimce muamele görüyor. Binlercesi
kurşunlanıyor, milyonlarcası evlerini yurtlarını terk etmek zorunda
bırakılıyor. İslam öyle bir din ki, barış ve adaleti tesis eder. Bu din,
alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Benim çözüme katkı yapma konusundaki
kararlılığım mücadeleye devamı gerektiriyor. Müslüman liderler öne çıkmalı.
Devamlı olarak Türkiye’den Endonezya’dan örnekler vermem bazıları tarafından
eleştiriliyor. Çünkü aynı görüşte olmasanız bile hükümeti adil bir şekilde
eleştirebilmelisiniz. Bunu yapmaya hakkınız olmalı. Kurumlar da görevlerini
hakkıyla yerine getirmeli. Bağımsız bir medya ve özgür bir yargı sistemi
olmalı. Serbest ve adil seçimler yapılmalı ki, insanlar özgürce geleceklerine
karar verebilsinler. Benim için önemli olan işte bunlar. Çünkü şayet medya ve
yargı sistemi bağımsız olursa hükümet eleştirilebilir. Örneğin, dar gelirliler
için emlak politikası nedir, nasıl olmalı? Kamu sağlık sistemi nasıldır? Asgari
ücrette durum nedir? Liderlerimizin yanlışlıklarını ve yolsuzluklarını
eleştirebiliyor muyuz? İşte bu nedenle sürekli Malezya halkına dönerek ‘Şöyle
bir sınırlarımızın ötesine bakın’ diyorum. Örneğin Endonezya’ya bakın.
Şaşırtıcı bir gelişme gösteren Türkiye’ye bakın diyorum. Geçmişteki sorunları
halletmekle kalmıyorlar aynı zamanda komşu ülkelerdeki siyasi istikrarsızlıklar
nedeniyle yaşanan gelişmeler karşısında konum alıyorlar. Biz Malezya olarak
böyle bir sorunumuz yok. En yakınımızdaki sorunlu ülke Myanmar. Tabii, Myanmar
dünyadan yalıtılmış bir ülke. Kendi halkına adaletsizlikten başka komşu
ülkelere bir zararı yok. Myanmar da bile, özgürlüğe, daha demokratik
seçimelere, özgür bir medyaya doğru bir yönelim gözlemleniyor.
[1]Dato Onn Bin Cafer, 1946 yılında Birleşik
Malay Ulusal Organizasyonu’nu (UMNO) kuran lider. 1951 yılında parti politikalarında
anlaşmazlık sonucu görevinden ayrıldı. Yerine, İngilizlerin de müdahalesiyle ülkenin
daha sonra kurucu babası olarak anılacak olan Tunku Abdul Rahman getirildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder