Mehmet Özay 23 Şubat
2015
13 Şubat, Myanmar’ı İngiliz sömürgeciliğinden bağımsızlığa taşıyan lider
Aung San’ın 100. doğum yıl dönümü. 1915 yılında, Irdrawaddy Vadisi’nde, Natmauk’da
Bamar kökenli avukat bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Aung San, Güneydoğu
Asya’da 2. Dünya Savaşı ve ardından sömürgecilik dönemini sonlandıracak
bağımsızlık mücadeleleri arasında kendine özgü bir yer edinmiş ulusal kahraman
konumuna geldi.
On yıllarca iktidardaki cunta liderlerince ve de geniş halk kesimleri
tarafından ‘Bogyoke’, yani General
lakabıyla anılan Aung San’ın siyasi meşruiyeti konusunda tartışmalar sürüyor.
Bir yandan, 1950’li yıllardan bu yana ülkede iktidarı elinde tutan ordu gerekse
sivil kesimler ki, bu anlamda ‘General’in kızı Suu Kyi’nin 1988 yılında
kendiliğinden başlayan dev gösterilerde ve bugüne kadar süren siyasi muhalefet
rolünü bu meşruiyete bağladığı görülür. Ordu, Aung San’ın ölüm yıl dönümünü
ulusal gün ilân ederek, ‘General’i, bir anlamda birbiri ardı sıra ülke
iktidarını elinde tutan junta rejimlerinin dayanağı olarak gösterirken, Suu
Kyi’nin ‘sivil’ inisiyatifiyle on binlerin katıldığı bir tür karşı anma
törenleri Aung San’ın nereye ait olduğuna gizli bir referans niteliği taşıyor. Bir
liderin ilhak kaynağı olduğu bu iki yapı: birincisi, ülke iktidarını altmış yıl
boyunca elinde tutmuş olan cunta rejimlerini üreten ordu; ikincisi ise, önceki
süreçlerdeki hak arayışlarından geniş kitlelerin katılımıyla kayda değer
protesto ve hak taleplerine geçildiğinin işaretini veren 1988 yılından bu yana
devam eden demokratikleşmeyi öncelleyen sivil inisiyatif. Birbirine zıt bu iki
yapının nasıl olup da Aung San’ın kimliği etrafında örüntülendiği araştırılmayı
hak edecek bir konudur.
Ülke siyasal yapısını belirleyen güç olarak ortaya çıkan ordu ve ürettiği cunta
rejimler, kendisinin varlık kaynağı olarak gördüğü aynı Aung San’ı Myanmar toplumunun
gözünde itibarsızlaştırma girişimi denmese de, unutturmaya yüz tutacak bir politika
izlediği de biliniyor. Ancak halkın, kurucu lidere sahip çıkışının somut ifadesi,
cunta rejiminin giderek artan baskı ve zulmü karşısında lider arayışının ayyuka
çıktığı bir dönemde, Aung San’ın kızı Suu Kyi’i bir anlamda ‘göreve çağırmasıyla’
cuntaya karşılık veriyordu.
Aung San, çelimsiz bedenine rağmen, çelik gibi bir düşünce yeteneği ve
inatçı kişiliği ile üniversite yıllarından başlayarak tüm sömürgecilik
süreçlerine karşı koyan duruşu görece kısa süren yaşamını şekillendiren en
önemli olgu olarak ortaya çıktı. Ülkesinin siyaset ve kültür ortamını
şekillendiren İngiliz sömürgeciliğine karşı duruşu, ‘Asyalılık’ ruhunu bu
topraklara taşıyan Japonların ülke topraklarına girişiyle bir anlamda doğal bir
ittifak oluşumuna zemin hazırladı. Ancak Japonların baskı ve zulüm noktasında
İngilizleri aratmayacak uygulamaları karşısında bu sefer ‘Asya gücüne’ karşı
mücadele saflarında yer alan Aung San, bir anlamda bölgenin siyasi geleceğini
okuyabildiğini ve bunu İngilizlerle bağımsızlık masasına kadar gidecek bir
işbirliği sürecini başarıyla yürüttüğünü söyleyebiliriz
İngiliz sömürge yönetimine karşı sivil itaatsizlik anlamındaki karşı
duruşunu, Japon işgaliyle sıcak çatışmalara dönüştüren Aung San, süreçte
oynadığı kayda değer rolle ulusal bağımsızlık hareketinin lideri oldu. Tabii bu
noktada, Aung San’ın, bugün adına Myanmar denilen topraklarda halkın %70’ini
oluşturan Bamarlara mensubiyeti kadar, yaşadığı dönemin koşullarını iyi
okuyabildiğini ortaya koyan bir politika izleyerek Irrawady Vadisini çevreleyen
ülkenin dört bir yanındaki çeşitli etnik yapılarla da ittifakkurma beceri
sergilediğini hatırda tutmakta fayda var. Öyle ki, Aung San, hiçbir ulusun bir
başkasını egemenliği altına alma hakkına sahip olmadığı görüşünü dile
getirirken, hiç kuşku yok ki, sömürgecilik dönemindeki iktidar aygıtının
oluşumuna karşı çıkışı kadar, yeni oluşacak siyasal sistemde ülke topraklarında
yaşam süren etnik azınlıkların geleceğine de atıfta bulunuyordu.
Bugün,modern Myanmar’ı inceleme konusu yapan yerli yabancı uzmanlar arasında
Aung San’ın bir önemi var ise, kuşkusuz ki, bunun önemli bir bölümü, 1948
yılından bu yana bir türlü toplumsal ve siyasal barışı sağlayamamış ülkede,
kuruluş sürecinde bu barışı Aung San’la sağlanabileceğinin kanıtlanması
olduğunu söyleyebiliriz.
Güneydoğu Asya’nın ikinci büyük ülkesi konumundaki Myanmar’ın, tıpkı
benzeri ülkelerde olduğu gibi, 2. Dünya Savaşı öncesinde konu olduğu Batılı
ulusların sömürgecilik dönemi, 1940’lı yılların ilk yarısında Japon işgali ve
akabinde bağımsızlık elde etme mücadelesiyle süren çalkantılı yıllardaki
rolüyle anılmakla kalmıyor. Aynı zamanda, çok etnikli bir ulus inşasında nasıl
bir yöntem izleneceğinin, belki de en iyi örneklerinden birini sunmasıyla,
yaşadığı dönemin ötesinde bir bakış açısını yansıtmasıyla dikkat çekiyordu.
Öyle ki, Aung San, 23 Mayıs 1947 tarihinde Rangoon’da yaptığı bir konuşmada,
ülkenin çoğulcu etnik gerçekliğine atıfya kurulacak yeni siyasi nizamda
ırk-din-etnik temel ayrımı gözetilmeyeceğini söylüyordu. Çoğunluğu oluşturan
Bamar etnik yapısının dışında kalan sayısı 135’i bulan irili ufaklı etnik
yapıların hakları konusunu İngilizlerle yapılan bağımsızlık görüşmelerinde de
gündeme getirdiği biliniyor.
Ancak Aung San’ın kaleme alınacak anayasada tüm etnik ve dini yapıların haklarının
garanti altına alınmasını öncelleyen yaklaşımına eklemlenecek yer altı ve yer
üstü zenginlikleriyle dikkat çeken Myanmar’ı tüm bölge için model yapabilecek
bir ulus devlet inşası çabasının önüne ilk çıkan ise dönemin ordu generalleri
oldu. Üniversite yıllarından itibaren başlayan mücadeleci yapısıyla öne çıkan
Aung San, demokratik ve sivil hakların paylaşımı konusunda sistemin çokça
ötesinde bir ideolojiyle öne çıkması, akla aynı yıllarda o dönemki adıyla
Malaya topraklarında “Birleşik Ulusal Malay Organizasyonu”nun (UMNO) kurucusu
Dato Onn bin Jaafar’ı getiriyor. Malaya da, Burma gibi çok sayıda olmasa da,
etnik çeşitliliği ile dikkat çeken bir toprak parçasıydı. Dato Onn’un, daha
bağımsızlık öncesinde UMNO’nun sadece Malaylardan oluşan etnik kökenli bir
parti yerine, tüm etnik yapılara kapılarını açması konusundaki görüşüne parti
içinden yükselen itirazlar nedeniyle kurduğu ve öncüsü olduğu bu siyasi yapıdan
1951 yılında ayrılmak zorunda bırakılması bugüne kadar süren etnik ve dini
ayrışmanın kökeni olarak dikkat çekilebilir.
2010 yılında sözde siyasi bir değişim sürecine adım atam Myanmar’da bu yıl
yapılacak seçimler tarihin bir cilvesi olarak Aung San’ın 100. doğum yıl dönümüne
denk geliyor. Myanmar’da ordunun perde arkasında önemli rol oynamaya devam
ettiği yarı sivil yönetimin varlığının gözlendiği içinde bulunduğumuz bu dönemde,
Aung San’ın siyasi mirasına layık görülen Suu Kyi’nin bu mirasa ne denli sadakat
gösterip göstermeyeceği veya kendisine bunu sergileme şansı verilip verilmeyeceği
konusunda şüpheler devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder