Mehmet Özay 13 Kasım
2014
12-13 Kasım tarihlerinde 25. ASEAN Genel Kurulu toplantıları bu yılki dönem
başkanı Myanmar’ın başkenti Nay Pyi Taw’da gerçekleştiriliyor. Toplantı birkaç
açıdan dikkat çekiyor. Bunlar arasında özellikle, Myanmar’ı ziyaret eden ABD
Devlet Başkanı Barack Obama’nın, 2011 yılından bu yana ülkede
gerçekleştirilmesine başlanan sözde demokratikleşme süreci konusundaki nüfuz
çabaları ile 2015 yılı ASEAN dönem başkanlığının Malezya’ya geçme sürecinin
başlıyor olması dikkat çekiyor. Myanmar’daki demokratikleşme konusu ve Arakan
Müslümanları bağlamını ele alan bir yazıyı kısa bir süre önce ele almıştık.
Burada Malezya özelinde ASEAN üzerinde durmakta fayda var.
Malezya Başbakanı Necib bin Razak ve hükümet çevrelerinin ASEAN dönem
başkanlığına başlanması dolayısıyla oldukça ‘heyecanlı’ oldukları gözleniyor.
Aslında bu heyecan bir süredir hissediliyor. Ekim ayında Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesinin ardından, aynı yıl içerisinde
önemli bir bölgesel birliğin dönem başkanlığını üstlenecek olması, Malezya
yönetimini uluslararası arenada aktör olabilmenin imkânlarını geliştirmeye itiyor.
Bu durum, Malezya’nın 1980’lerden itibaren kimi çevrelerde genel itibarıyla
dikkat çekilen ekonomik kalkınma süreci ve ‘modelliği’nin ötesine geçip,
bölgesel ve küresel siyasetlere müdahil olabilme cesaretini ortaya koyma
arzusundan kaynaklanıyor.
Bu noktada, Üçüncü Dünya ülkelerine model olarak sunulan ekonomik kalkınma
başarısının ülkedeki çeşitli toplumsal kesimlerce nasıl yorumlandığına bakıldığında
ortada geniş toplum kesimlerince paylaşılan bir ‘modelliğe’ tanık olunmuyor.
Öte yandan, yönetim çevrelerinde hem AB hem ASEAn bağlamında yaşanan bu
heyecanın toplum katlarında karşılık bulduğunu söylemek de epeyce bir
iyimserlik anlamı taşır. Öyle ki, Malezya Başbakanı ve hükümetinin oldukça
iyimser yaklaşımlarına rağmen, Malezya geniş toplumunda her iki gelişmeye dair
bir haberdarlık veya tepkisellikten bahsetmek mümkün değil. Aslında bu durumun
şaşılacak bir yönü değil, aksine, Malezya’nın, özellikle ASEAN bağlamında -kamuoyuyla
paylaşıldığı ölçüde- ortaya koymayı hedeflediği politikalara göz atıldığında
anlaşılabilir bir muhtevası olduğu görülür. Bu noktaya yazının ilerleyen
bölümlerinde değineceğim.
2015 yılı ASEAN için sadece dönem başkanlığının Malezya’ya geçmesi anlamı
taşımıyor. Bunun ötesinde, “ASEAN Ekonomik Birliği” (AEC) somut anlamda hayata
geçirilecek. Bundan kasıt, ‘piyasaların birleştirilmesi’dir. Aslında söz konusu
birlik çalışmaları son 11 yıldır sürüyor. Bu çerçevede, Malezya ‘Endüstri ve
Ticaret Bakanı’ Mustafa Muhammed dün Nay Pyi Taw’daki toplantılar çerçevesinde
yaptığı bir konuşmada da dile getirdiği üzere, Malezya ekonomik işbirliği için
üye ülkelere düşen hazırlığın %83.9’unu tamamlamış durumda. ASEAN genelinde ise
2015 sonu itibarıyla yol haritasının %95’inin tamamlanması bekleniyor. Bu
hazırlığın, tabii ki büyük ölçüde ekonomik içerikliği bir yapılanmayla sınırlı olduğunu
vurgulamaya gerek yok.
Temelleri on yılı aşkın bir süre önce atılmaya başlanan bu ekonomik
işbirliğinin, ABD’nin ‘Asya Yüzyılı’ söyleminin giderek yüksek sesle dillendirildiği
bir döneme denk gelmesini de dikkate alınmalı. Tüm çeldiricilere rağmen, ABD
küresel politikalarında ön sıraya çıkan yeni yüzyılda Asya’nın Doğu’sunda Pasifik
kıyılarından Hint Okyanusu’na açılan Malaka Boğazı ve çevresini çevreleyen alan
yeni ekonomik işbirliklerine açık ve hazır hale getirilmeye çalışılıyor. ‘Trans-Pasifik
Ekonomik İşbirliği’ (TPPA) bunun en somut göstergesi. Tabii Çin’in, ABD’nin yeni
vizyonu söylemine karşı geliştirdiği ‘Asya-Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi’ (FTAAP)
projesi de ASEA ülkeleri için bir başka cazibe alanı oluşturuyor.
Konunun ekonomik vechesinin ötesinde bir de sosyo-psikolojik içeriğinin olup
olmadığı veya ne minvalde seyrettiğine kısaca bakalım. Malezya makamları, iç ve
dış faktörlerin şekillendirmesinden bağımsız olmayan Birliğin ekonomik ağırlığına
rağmen, ‘insan merkezli’ adını verdikleri bir yaklaşımı da en azından söylem
düzeyinde gündeme taşımaya çalışıyorlar. Bu söylemin en azından dayanaklarından
biri, 2009 yılında Başbakanlık koltuğuna oturan Necib bin Razak’ın Malezya’da ‘halkçı’
bir politika çizme iradesiyle ilintili. ‘Önce Halk’ (Rakyat Dahulukan) sloganıyla kamusal alanlardaki panoları doldurmanın
ötesinde gündelik yaşam gerçekleştiğinde neye tekabül ettiği konusunda çok farklı
halk kesimlerinin şüphesi olduğunu da görmek gerekir.
‘İnsan merkezli ASEAN’ söyleminden anlaşılması gereken, üye ülke
halklarının her türlü sivil etkileşime açık ve bunun alt yapısının
hazırlanmasına yönelik politikalar, projeler olmalı. Ancak, hükümet
çevrelerinin ötesinde, Birliğin, sosyo-kültürel ve siyasi ‘entegrasyonu’
getirip getirmeyeceği bazı sivil toplum çevrelerince tartışılsa da, ortaya
çıkan sonuç böylesi bir yapılanmanın ne Malezya’da ne de diğer üye ülkeler
bağlamında henüz pratiğe evrilebilecek bir boyutunun olmadığı yönünde. İşin çelişkili
yanı ise, Endüstri ve Ticaret Bakanı Muhammed Mustafa’nın yukarıda atıfta
bulunduğum konuşmasında da görüldüğü üzere aynı hükümet çevrelerinin, “ASEAN,
Avrupa Birliği’nin izinden gitmeyecek” minvalli söyleminde içkin olan ‘emeğin
serbest dolaşımı’ydı. Vurgu ‘emek odaklı’ olsa da, diğer sivil dolaşım hakları
konusunda ne türden açılımlar olduğu da en azından şimdilik muğlaklığını
koruyor. Üstüne üstlük, Bakan’ın konuşmasında “ASEAN, emek odaklı dolaşım gibi
hususları kontrolü altına almak istiyor” ifadesi de, tek tek üye ülkelerdeki
uygulamaları yansıtacak şekilde, bir kurum olarak ASEAN’ın da ‘kontrol’
kavramına teslim edilmesi anlamı taşıyor. O zaman “ASEAN’da insan merkezlilik” neye
tekabül ettiği sorusuyla yüzleşmek gerekir.
Kaldı ki, ‘insan merkezliliği’ öneren bir siyasi yönetimin hükmettiği geniş
toplum kesimlerinde ASEAN’a yaklaşım da sorunlu bir yapı arz ediyor. Öyle ki, Malezya
toplumunda genel itibarıyla bir kayıtsızlık belki de bilgisizlikten kaynaklanan
bir tepkisizlikten bahsetmek mümkün. Ülkede sivil toplum, muhalefet, azınlık
gruplar, üniversiteler üzerinde bir süredir estirilen sömürge döneminden kalma
‘İsyana Teşvik Yasası’, muhalefet ve reform hareketi liderinin ikinci kez
livatalık suçlamasıyla yargılanma süreci, geniş halk kesimlerini etkileyen
benzin sübvansiyonlarının düşürülmesi ve önümüzdeki yıl yürürlüğe girecek yeni
vergi yasası gibi konular genel itibarıyla ASEAN’ı gündeme getirmiyor.
Ancak, ekonomisi geliştikçe Malezya gibi diğer üye ülke toplumlarında da sosyal
dinamikler belirli bir hızda değişim ve evrim geçirdiğini unutmamak gerekir.
Klasik ifadesiyle ‘orta sınıflaşan’ toplumsal sektörlerin hükümetlerinden
beklentileri, talepleri zamanla birer yuşumak veya sert siyasi baskı aracına
dönüşebiliyor. Son 15 yıllık süreçte toplumun neredeyse tüm farklı renklerini
biraraya getirmeyi başarmış muhalefet hareketine bakıldığında, herhalde bunu,
en iyi Malezya yönetiminin bilmesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder