Mehmet Özay 26 Kasım 2014
Endonezya’da 2014 başkanlık yarışı modern tarihi içinde kayda değer bir
farka işaret eder. Bunların başında hiç kuşku yok ki, Joko Widodo (Jokowi) adında
orta sınıf bir imâlatçının, önce Cava Adası’nın doğusundaki Solo (Surakarta)
Belediye başkanlığı, akabinde başkent Cakarta valilik görevini yürütmesinin
ardından ulusal siyasetin odağına oturması gelir. Solo gibi görece orta halli
bir şehrin belediye başkanlığı ve bu başkanlığı yürüten kişinin siyasi duruşu kimilerince
göz ardı edilebilir. Ancak, Jokowi’nin ulusal siyaset içerisinde kayda değer
bir aktör olmasında bu sürecin temelleri itibarıyla incelenmeye değer bir yanı
bulunduğunu söylemek gerekir. Jokowi’nin, her fırsatta halkla iç içe olmanın
yollarını arayan ve bugüne kadarki performansıyla bunu sadece medyatik bir
görünüm olarak değil, geldiği toplumsal kökleri bağlamında sahici kılan bir yanı
olduğu aşikâr. Jokowi’nin halka yakınlığı ‘zihinsel’ ve de ‘fiziki’ olarak ele
alınacak kadar geniş bir çerçeveyi içeriyor.
Bununla ne demek istiyorum? Zihinsel derken, Jokowi’nin sosyo-ekonomik
geçmişiyle bağlamında kendini, ait olduğu toplumsal yapı merkezinde görmesine işaret
ediyorum. Fiziki derken de, belediye başkanlığı süresince masa başında oturarak
bürokratik süreçleri yöneten, bölgenin elitleriyle çıkar ilişkileri temelli
bağlantılarla mesaisini geçiren biri değil, aksine, fırsatları yakalamanın
dışında bizatihi bu fırsatları ve imkânları kendisi oluşturarak halkın yanı
başında olmayı tercih ettiğini söylüyorum. Halkı gözeten bu duruşu onu, işgal
ettiği belediye başkanlığı görevinde yapmacık veya göstermelik değil, gerçekçi
bir şekilde halkın temel sorunlarını ve sıkıntılarını asgariye indirmenin
yollarını yasal süreçlerle bulmaya da götürmüştür. Bu nedenledir ki, Cakarta
gibi son derece kozmopolit, valilik dahi olsa, ulusal siyasi partilerin ve
çıkar çevrelerinin üzerinde büyük ‘kumarlar’ oynadığı bir başkente vali olarak
seçilmesi de temelde halka dönük bu yanıyla ilintilidir.
Hiç kuşku yok ki, mevcut siyasi sistem içerisinde Jokowi, bir siyasi parti
vasıtasıyla yerel ve ulusal seçimlere girebilmiştir. Ancak bu noktada, kimin
kimi seçtiği konusu öne çıkıyor. Yani Jokowi siyasi ihtirasları sebebiyle mi
siyasi partileri kendi geleceği için bir ‘aparat’ olarak kullanıyor, yoksa
siyasi partiler ‘halka dönük’ vechesini keşfetmeleri nedeniyle onu ‘ellerinden
kaçırmamanın’ yollarını mı arıyorlar sorusu öne çıkar. Bu bağlamda hangi
partilerin Jokowi’ye iltifat gösterdiğine de kısaca değinmekte fayda var.
Jokowi’nin, belediye başkanlığını yürüttüğü Solo şehri, Cava Adası’nın
doğusunda bir yerleşim yeri. Burası, insan yapısı kadar, dini ve siyasi
düşüncenin gelişme gösterdiği kayda değer bir bölge olmasıyla dikkat çekiyor.
Bu nedenledir ki, modern Endonezya tarihi boyunca önemli liderlerin buradan
çıkması incelenmeye değer bir durum ortaya koyuyor. Ülkenin kurucu babası
Sukarno, ardından darbeci Suharto gibi yirminci yüzyıla damgasını vuran siyasi
liderler kadar, geleneksel İslami yapılaşmanın cemaat boyutundaki göstergesi
olan Nahdat’ul Ulama, yani Alimler Birliği’nin merkezi de bu bölgedir.
Nahdat’ul Ulama’ya bağlı binlerce ‘pondok’, yani geleneksel dini okullar da
bölgede başat bir eğitim ve sosyal faaliyet sergilemektedir.
Tabii burada hemen bir uyarıyı da gündem getirmekte fayda var. Bir yandan
‘alimler’, ‘geleneksel dini yapı’ gibi kavramları kullanıp, öte yandan ülkeyi
yöneten seküler güçlerin varlığına değinildiği bir coğrafyada dini-siyasi
etkileşimin ne türden bir seyir takip ettiğine özenle eğinilmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, ‘alimler’, ‘gelensel dini yapılaşma’, ‘pondoklar’ gibi
kavramları kimilerinin yaptığı gibi “olmadık sonuçlara” ulaştıracak araçlar
kılmamak gerekir. Herhalde bununla ilgili bir başka yazı kaleme almak gerekecek.
Böylesi sosyo-dini ve siyasi kompleks bir toplum ağının geliştiği Doğu
Cava’da Jokowi’nin “Endonezya Demokratik Mücadele Partisi” (PDI-P) gibi Sukarno
ideolojisinin devam ettiricisi bir partinin saflarında Belediye başkanı,
ardından gene bu parti desteğiyle başkent valiliğine ve nihayetinde devlet
başkanlığına kadar gelmiş olması Jokowi dışı faktörlerle izah edilmeye muhtaç.
Bu anlamda, gene Jokowi’nin bireysel duruşuna dönüp bakmak ve onun yaygın
politik figürler gibi, parti kadrolarının en alt kademesinden yukarılara
tırmanan bir geçmişe sahip olmadığına dikkat çekmek gerekir.
Bununla birlikte, Solo’nun ‘siyasi doğası’ Jokowi’yi bu partiden adaylıkla
belediye başkanlığına getirmişse de, Jokowi’nin bu parti ‘bağını’ bir siyasi
angajman değil, halka yakın duruşun bir yolu olarak kabul ettiği söylenebilir.
Tabii başkent valiliği ile ulusal arenada politika yapmak Solo’da belediye
başkanlığından çok farklı ilişkileri gerektiriyor. Bu noktada, PDI-P’nin adayı
olarak Jokowi tek başına bir değer olarak yükselse de, PDI-P’nin siyasi ittifaklarının
geniş halk kitlelerine ulaşılmasındaki rolü de küçümsenemez. Alternatif bir
görüş olarak, valilik ve ulusal siyasette Jokowi’ye yönelen seçmenler ile
‘parti asabiyyesiyle’ hareket eden seçmenler arasında ne türden bir fark olduğu
da incelenmeye değer.
Örneğin bu durumu, başkanlık seçimleri öncesinde henüz Jokowi’nin hangi
partiden aday olacağı belirlenmemişken yapılan kamuoyu yoklamalarında aldığı
oyla, adaylık yarışının kesinleşmesiyle yapılan kamuoyu yoklamaları arasındaki
fark ‘parti asabiyyesi’ni ortaya koyabilecek bir veri düzeyinde. Jokowi ‘tekil’
bir siyasetçi olarak araştırmalarda %40’lara varan bir itibar görürken,
PDI-P’den aday olduktan sonra oy oranı düşmeye başladı. Nihayetinde seçim
sonunda ise bu oran, belki de sadece Jokowi ve PDI-P’yi değil, tüm siyasi
çevreleri şaşırtacak şekilde %18 olarak gerçekleşti. Tüm bu kamuoyu
araştırmaları sürecinde ortaya çıkan fotoğraf, yukarıda ortaya koymaya
çalıştığım Jokowi portresinin -kısmen de olsa- gelişim sürecini de izah ediyor.
Halkçı Jokowi ile, bir yanıyla Cava milliyetçiliğine öte yanıyla komunizme
kayan Sukarno’nun izinden giden ve önceki seçimlere bakıldığında oy oranı
sürekli düşen ve parti başkanı Megawati’nin ‘siyasi emekliliğini’ getiren bir
süreçe konu olan bir PDI-P’nin geldiği yapı bir 'siyasi eklektizme’ işaret
ediyor.
Jokowi özelinde mevcut ulusal siyasetin aldığı yön nedeniyledir ki, bu
dönem ‘Yeni Endonezya’ olarak anılmayı hak etmektedir. Bununla birlikte,
temkinli davranmakta da fayda var. Bu ‘Yeni’ dönemin ne kadar sürebileceği,
hangi imkânları pratiğe geçirebileceği, halkın optimum Jokowi algısının ne
denli istikrarlı bir şekilde devam edeceği gibi sorular da bu dönemi izlerken
sürekli yedekte tutulması gereken hususlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder