Mehmet Özay 12.12.2025
Bir önceki yazıda, Şubat ayından bu yana, Ukrayna’ya
barış getirmesi beklenen görüşmelerde sonuç alınamamasını ve yaşanan süreçlere
atfen olan biteni, ‘ping-pong’ benzetmesi ile açıklamıştım.
Şubat ayından bu yana barışa ulaşma süreçlerinde yaşanan
hayal kırıklıklarına rağmen, henüz umutlar bitmiş değil.
Bununla birlikte, sürecin mimarı olmayı arzu eden Trump,
savaşın suçlusu olarak Biden’a işaret ediyor.
Barışı istemeyen kim?
Bu noktada, “Ukrayna’da barışı istemeyen kim?” sorusu
yönelttiğimizde, yukarıda dikkat çekmeye çalıştığım ‘farklılaşmalarla’
karşılaşıyoruz.
Bu farklılaşmalara örnek olarak, Avrupa Birliği, barışı
istemeyen taraf olarak başından bu yana, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’e
gönderme yapıyor.
ABD başkanı Donald Trump’ın, sürecin başlarında belki de,
istemeyerek veya farklı nedenlerle benzer şekilde, Rusya’yı hedef gösterdiğini
hatırlayabiliriz.
Öte yandan, Putin ise, ABD’yi doğrudan karşısına almazken
ve hatta, geçtiğimiz 15 Ağustos’da Alaska görüşmeleriyle ABD ile ne denli
yakınlaşabileceğini ortaya koyarken, barışa köstek olan taraf olarak AB’yi
hedef gösteriyordu.
Ve Putin’in bu yaklaşımında herhangi bir değişiklik yok...
Noel senaryosu
Barış görüşmelerine dair geçtiğimiz yaklaşık iki hafta
boyunca, Cenova, Florida, Moskova süreçlerinde tanık olduğumuz üzere yaşanan
çalkantılı süreç sonunda beklenenin aksine, Ukrayna ve de Avrupa’nın, Noel’e
barışla gireceği yönündeki umutlar da suya düştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu durum, Noel’e sadece, 13 gün gibi kısa bir sürenin
kalmasından kaynaklanmıyor.
Aksine, savaşa doğrudan ve dolaylı olarak taraf olan
kesimlerin bugüne kadar ortaya koydukları performansın bu süre zarfında,
herhangi kapsamlı bir barış plânını ortaya koymalarına olanak tanımamasından kaynaklanıyor.
Bu noktada, “Çıkmadık candan umut kesilmeyeceği” ilkesini
hatırladığımızda, “Noel’de barış için küçük de olsa, bir ihtimal var mı?”
sorusunu gündeme getirmek mümkün.
Bu soruya, Trump’ın bugün yaptığı, “yeniden Noel’e
barışla girelim” mesajı cevap olabilir.
Ancak, aynı Trump’ın AB ile kırılgan ilişkileri onarmak
ve barış sürecine birlikte devam etmek yerine, AB’yi hedef alan söylemiyle bu
mesajını bizatihi kendisi bloke ediyor.
Trump’dan rest
Trump’ı, AB’ye karşı hırçınlaştıran son gelişme ise,
geçtiğimiz Pazartesi günü Londra’da yapılan toplantı sonrası ortaya konulan
yeni barış planı...
Ukrayna devlet başkanı, Volodymyr Zelesky ile AB’nin üç önemli ülkesinin devlet ve hükümet
başkanları arasında yapılan toplantının bir ürünü olan bu yeni barış taslağı,
önceki hafta ABD’nin gündeme getirdiği taslaktan farklılaşmasıyla önem taşıyor.
Trump’ı kızdıran, Çarşamba günü Washington’a ulaştırılan
bu yeni barış taslağı.
İşte bu nedenle, Trump -tıpkı Putin gibi- Ukrayna’da
barışa engel olarak AB’yi işaret ediyor...
Trump’ın bugün gelinen noktada duruşu, ilgili suçmaların
dışında, ‘pes etmişlikle’ eş anlamlı olacak şekilde, “bırakın savaşsınlar”a
gelmiş dayanmış durumda...
Mucize
ABD’nin bu taslağı kabulunü beklemek bir mucize...
Bu nedenle olsa gerek, Trump ile, bu yeni taslağın
Zelensky ile mimarı diyebileceğimiz Macron, Starmer ve Merz arasında, epeyce
tartışmalı bir telefon görüşmesi yapıldığı belirtiliyor.
AB tarafının hafta sonunda ABD temsilcileriyle Avrupa’da
yeniden toplanma talebine Trump’ın şüpheci yaklaşımı, ortada taraflar arasında
ortak bir anlaşmaya varma konusunda ümitvar bir durumun olmadığının bir başka
ifadesidir.
Londra’da yapılan zirve -görüntülere bakıldığında- ‘buruk’
bir havada geçtiği izlenimi uyandırsa da, AB’nin, Ukrayna’nın kendi ayakları
üzerinde duramayacağı bir süreçte, mali yardımları artırmak suretiyle devam
ettirme kararı, olumlu bir gelişme olarak anlaşılabilir.
Öne çıkartılan bu mali yardım, Ukrayna’nın Rusya’nın ya
da Putin’in toprak taleplerine boyun eğmeyeceği anlamına gelirken, aynı zamanda
hiç kuşku yok ki, savaşı devam edeceği yönündeki ihtimallerin de artmasına
neden oluyor.
Eski hikaye!
Trump’dan, Ukrayna’daki savaştan Demokrat Parti sabık
başkanı Joe Biden’i suçlayan dikkat çekici bir açıklama geldi bugün...
Trump’ın özellikle, 2020-2024 yıllarında ABD devlet
başkanı olan Joe Biden’e yönelik hıncı bitmek yerine yenilerek gündeme geliyor.
Bu durum, ABD iç politikasında Trump ve Demokrat Parti
arasında soğuş savaş sona ermediğini hatta, giderek artmakta olduğunu ortaya
koyuyor.
Oysa, aynı Trump, 2024 seçim kampanyasında, sadece ABD’li
seçmene değil, küresel topluma “savaşı 24 saatte durdurumu” sözünü vermişti!
Bu noktada şunu söylemekte yarar varki, Trump’ın bu
demecinin kapsam alanı, ABD iç politikasıyla sınırlı değil...
Trump, Avrupa’nın ortasında Rusya’nın 2022 Şubat’ında
başlayan ve bugüne kadar devam eden işgalden Biden’ı sorumlu tutarken, aynı
zamanda Avrupa’nın barış sürecindeki konumuna dair görüşüyle Rusya devlet başkanı
Putin ile aynı safta yer aldığını ortaya koyuyor.
Çoklu farklılaşmalar
Ukrayna’da devam eden savaşın, Rusya-AB ilişkileri,
ABD-AB ilişkileri, ABD-Rusya ilişkileri gibi birbirinden ayrışan ancak yine
birbiriyle gayet ilintili süreçlerin de ortaya çıkmasına neden oluyor.
Yukarıda dikkat çektiğim, son iki haftada tanık olunan
barış görüşmelerinde, Putin ve Trump’ın aynı söylemle barışın önündeki engel
olarak AB’yi görmeleri, AB ve ABD ilişkileri açısından önemli bir gelişme.
Çeşitli kaynakların ortaya koyduğu üzere, bu gelişme
Atlantik’in iki yakasında geleneksel ittifak ilişkilerinin görüş ayrılıklarının
giderek daha da derinleşmekte olduğu şeklinde yorumlanıyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder