2 Nisan 2024 Salı

Halktan aldıklarınızı geri verin! / Give back what you stole from the public!

Mehmet Özay                                                                                                                            01.04.2024

İslam toplumlarının tarih boyunca, en mağdur oldukları dönemlerin sömürgecilik olarak adlandırılan süreçlerle sınırlı olduğunu söylemek güç.

İç/erden diriliş

Adına, ‘diriliş’ (revivalism) denilen dönemler ve bu dönemlere damgasını vuran siyasal-dini-toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasına sebep olan, ‘iç çöküş ve çalkantılar’ ile bu süreçlere eşlik eden ‘dini anlama, yaşama konusundaki gerilemeler’ olduğuna kuşku bulunmuyor.

Bunu iç ve dış nedenlerden kaynaklanan diriliş hareketleri (revivalist movements) olarak adlandırmak gerekiyor.

Sorun bünyede

Bu noktada, İslam tarihine dair veriler bize, erken dönemlerden itibaren başlayan ve bir başka deyişle, sömürgecilik öncesi süreçte var olan toplumsal ve siyasal gerçekliklerin, ‘ötekilerin’ (the Others) baskısı ve zorbalığı olmadan, Müslüman toplumlar içerisinde yeşeren siyasi ve toplumsal elitlerin ve/ya kendilerini kurtarıcı (saviour) olarak sunan grupların, akımların özellikle, geniş ve sıradan toplum kesimlerine yönelik zorbalık ve zulümlerinin azımsanmayacak önemde olduğunu anlamak gerekiyor.

Hiç kuşku yok ki, bu tarihsel ve toplums gerçeklik bizatihi adına, İslam denilen ‘Vahyi Din’ (revealed religion) ile adına Müslüman toplumlar (muslim societies) denilen, bu dine mensup geniş kitleler arasında bir ayrışmanın, çatışmanın ve dikotominin olduğunu ortaya koyuyor.

Burada, ‘Müslüman toplumlar’ yaklaşımını daraltarak temelde bu toplumlara egemen olan, butoplumlar üzerinde egemenlik tesis eden, siyasal ve toplumsal elitler (political and social elites) demek daha yerinde olacaktır.

Kurtarıcılık nosyonu ile yönetme, idare etme ilişkisinin birbirine karıştığı, özellikle kurtarıcılık nosyonunun yönetme ve idarede adalet, hak, gerçeklik, vb. olgular galebe çaldığı dönemler, Müslüman toplum kesimlerinin belki de en acı dönemleri olarak tarihte yerini almıştır.

Genel bir söylem olarak gündeme getirdiğim bu tarihsel ve toplumsal gerçekliğin bugünün Müslüman düşünür, aydın, akademisyen, siyaset vb. çevrelerince dikkatle ele alınması gerekiyor.

Tarihte hata yapmak

Bu durum, bize ‘tarihte nerede hata yaptık?’ sorusunu ciddi anlamda sormayı ve bu ciddiyeti, cevap verme aşamasında da sürdürmeyi gerektiriyor.

1873 yılının Mart ayı sonlarında ve Nisan ayı başlarında Sumatra Adası’nın kuzeyinde başlamakta olan savaş, bölgenin o dönem itibarıyla yedi-sekiz yüz yıllık İslam toplumu özelliğinde önemli kırılmanın yaşandığı bir dönem olarak tarihte yerini almıştır.

Bu süreçte, kendine Batavya’da, bugünkü Cakarta’da yönetim merkezini ve karargâhını kurmuş olan Hollanda sömürgeciliği 1816’dan itibaren, Sumatra Adası’nın güneyinden başlayan askeri yayılmacı ve genişlemeci siyasetini Kuzey’de Açe topraklarına taşımıştır.

Açelilerin, yaklaşık 1840’ların ikinci yarısından itibaren hissetmeye başladıkları, Hollanda’nın yayılmacı politikası ve askeri varlığına karşılık kendi iç dinamiklerini, ne denli harekete geçirebildiği konusu tartışılmaya değerdir.

Burada, o döneme dair Açe-Osmanlı ilişkilerinde neler olup bittiğine değinmeyeceğim...

Aksine, Açe içinde nelerin olup bittiğine kısaca göz atmak ve girişteki bağlamı gündeme getirecek, bir kaç özelliğe dikkat çekmekte yarar var.

İçerden çürüme

Bunlardan ilki, 1864 yılında Cohor’dan Kuzey Sumatra’ya geçen Abdurrahman ez-Zahir’in Banda Açe’deki gözlemleridir.

‘Hollanda Savaşı’ (Dutch War) olarak adlandırılan ve 1873’de başlayan savaştan yaklaşık on yıl önce...

Ez-Zahir’in kısa gözlemleri arasında başkent Banda Açe’deki Beytürrahman Camii’nin harap haline dikkat çeker.

Ve bölgeye yerleşmesinin ardından, yaptığı ilk işlerden biri, -öyle anlaşılıyor ki, önce Kampung Java bölgesindeki Arap komünitesinen başlayarak Açelileri caminin restorasyonu veya yeniden inşası konusunda ikna girişimidir.

Beytürrahman Camii’nin konumu, Açe sultanlık sarayı’yla yan yana denilebilecek bir konumdadır. Bir yandan, Açe Nehri’ne (Sungai Aceh) bakan bu tarihi caminin güney bölümlerinde saray kompleksi yer alır.

Burada dikkat çekilmesi gereken husus, İslam’la ve İslami geçmişiyle gayet donanımlı olduğu belirtilen Açe’nin tam da, başkentinde saray ile birlikte gayet önemli bir temsiliyete sahip olan caminin harap durumudur.

Bu durumu, Açe’nin o dönem tecrübe ettiği ekonomik zorluklarla açıklamak mümkün diyebilir bazıları.

Dikotomi: Varsıllık ve yolsulluk

Ancak eldeki bazı veriler bize Açe’nin 19. yüzyılın ilk birkaç on yılından itibaren, giderek artan küresel baharat ticaretinde (spice trade) yeniden önemli bir yer edindiğini de söylemesi Açe’de, iki temel sembolik kurumdan birini teşkil eden caminin içinde bulunduğu durumla çelişik bir görünüm ortaya koyuyor.

Siyasal ve toplumsal yapılaşması itibarıyla, örneğin diyelim ki, Batı Asya ve Ortadoğu merkezli İslam siyasal sistemlerinden farklılık sergileyen Malay siyasal yapılarında, merkezin rolünün göreceliliğine karşılık, çevrenin kendinde özerk bir yapı sahibi olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Bu durum, bize baharat ticareti özelinde, gelir kaynaklarının merkezde değil, gayet bariz bir şekilde çeper’de toplandığına işaret ediyor. küresel çapta önem arz eden söz konusu baharat ticaretinden elde edilen gelirlerin paylaşıldığı ve kendilerine uleebalang, raja gibi adlar verilen yerel yöneticilerdir.

Bu yerel yöneticilerin merkezle yani, Sultanlık sarayı ve sultanla ilişkilerinin “egemenlik tesisinin sultanla toplanması” gibi siyasal-ontolojik-dini boyutu kadar, sultanlık makamına belirli aralıklarla verilen vergilerle maddi bir boyutu bulunuyordu.

Baharat ticareti ile gayet yüzeysel olarak Açe’de ekonomi yaşamından, hangi çevrelerin kazanım elde ettiğini gündeme taşımamın sebebi Beytürrahman Camii’nin içinde bulunduğu durumla ne denli tezat teşkil ettiğini göstermek içindir...

Mücadelede adalet arayışı

Bir diğer örnek, 1873 Mart sonu ve Nisan başında başlayan Hollanda Savaşı’nın ilerleyen dönemlerinde Açelilerin direniş mücadelesinde önemli rol oynayan Muhammed Saman Tiro’nun, aralarında bazı uleebalang’lar/Raja’larla birlikte başkent Banda Açe’ye 40 kilometre mesafedeki Seulimum’daki Dayah Tanoh Abee liderini ziyaretleridir.

1627 yılında Açe’de bu bölgele gelip yerleşen üç kardeşin kurduğu ve zamanla gelişip, bölgede önemli bir eğitmi merkezi haline gelen Dayah Tanoh Abee’ni oluşturduğu dini ve karizmatik bir durum söz konuudur.

Bu nedenledir ki, Saman Tiro diğer liderlerle birlikte Tanoh Abee liderini ziyaret ederek, Hollanda karşısında verline mücadelede destek talebinde bulunur.

Görüşme sırasında Chik Tanoh Abee uleebalanglara yani bölgesel sivil elite karşı şunu söyler: “Önce halktan aldıklarını geri verin!...”

Bu cümle ve belki buna eklemlenmiş olan benzeri cümleler ve söylem, Chik Tanoh Abee’nin kendi topraklarındaki sivil ve siyasal elitin geniş toplum kesimleriyle olan ilişkilerine dair net bir gözlem ve gerçeklik niteliği taşır.

Burada, Chik Tanoh Abee’nin bir cihad mücadelesinde ilkesel hareket etmenin koşullarını ortaya koyduğunu din sosyolojisi bağlamında söylemek gerekiyor.

Böylesine kutsallık arz eden bir mücadelede, topluma önderlik ettiği görülen uleebalang ve raja’ların savaş öncesinde, aynı toplum kesimlerine yönelik yönetimlerindeki, -öyle anlaşılıyor ki, adaletsizlik ve belki de zulme varan yaklaşımlarının, cihad gibi ulvi bir mücadele öncesinde, ‘maddi ve manevi olarak temizlenilmesi gereken’ bir olgu olduğu anlaşılıyor.

Müslüman toplumların, bugün -veya tarihsel arka plânda- karşı karşıya kaldıkları sorunları ‘ötekilerin’ yapıp etmeleri üzerine inşa etme konusundaki yaklaşımlarında doğruluk payı olduğu gözlemleniyor.

Ancak, Müslüman toplumların benzer bir yaklaşımı kendi iç toplumsal ve siyasal bünyelerinde ne türden adaletsizlikler, zulümler olup olmadığını sorgulama konusunda pek de göstermiyor oluşları, sorunun en temel noktasını teşkil ediyor olmalıdır.

Tarihsel bağlamları geçmişte olup bitmiş değil, bugüne etkisi gayet belirgin hadiseler olarak kabul edip hem tarihi anlama çabamızda önemli revizyonlar yapma, hem de bugünkü sorunları anlamada yeni paradigmalar geliştirmekte fayda var.

https://guneydoguasyacalismalari.com/halktan-aldiklarinizi-geri-verin-give-back-what-you-stole-from-the-public/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder