11 Nisan 2024 Perşembe

Bayramınız mübârek olsun... Ama... / Happy Eid... But...

Mehmet Özay                                                                                                                            10.04.2024

Bayramınız mübârek olsun... Arakan’da müslümanlar ana vatanlarından kovuldukları, sürgün edildikleri gibi, gittikleri komşu ülkelerde en olumsuz koşullarda yaşam sürmeye devam ediyorlar. Bu ortamdan kurtulmak isteyenler ve örneğin, bölgedeki diğer bazı ülkelerde yakınları olanlar, mevcut maddi imkânlarını biriktirip, -insan kaçakçılarının da kayda değer yardımıyla!- derme çatma takalara atlayıp, Okyanus’da umut bulmaya çıkmaya devam ediyorlar.

Bayramınız mübârek olsun... Büyük Keşmir bölgesinin Hindistan’a bağlı olan Jammu-Keşmir’de, Delhi yönetiminin sıkı askeri politikaları nedeniyle, yaşam onulmaz bir şekilde devam ediyor. Bu kıstırılmışlık hali ve zülum yetmezmiş gibi, Keşmirlilerin kendi içlerindeki fraksiyonlar, cemaatler -Hindistan rejimi karşısında güç birliği etmek yerine-, birbirleri arasında gizli/açık sürtüşme ve kavga sürerken, bundan zihni ve ruhu yorulanlar, bir an önce Keşmir’in dışına atmaya bakıyor kendilerini.

Bayramınız mübârek olsun... Biri, 2014’de merkezi hükümetle barış anlaşması yapmış Moro-Mindanao’da diğeri, merkezi hükümetle barış sürecini uzun zamandır yürütmekte olan Patani’de Müslüman toplumun talepleri, arzuları, kendini görmek istediği yer, tarihinden ve kültüründen esinlenmeleri, bölgedeki diğer Müslüman toplumlarla geçmişte kurduğu ilişkilerin varlığı ve bütünlüğünden haberdar mıyız? Gayet önemli geçiş dönemlerine konu olan ve bu anlamda, dini-kültürel ve sosyolojik olarak varoluş sorunlarıyla karşı karşıya bulunan bu toplumlar bizim için ne anlam ifade ediyor? Bu toplumları ikincil bir konumda görme, gizli-açık aşağılamacı bir yaklaşıma tabi tutma, bu toplumlar karşısında üstünlük taslayıcı bir tutumu kendimizde bir hak olarak nasıl telâkki edebiliyoruz?.. aksine, bu toplumlardan daha çok öğreneceklerimiz var.... En azından bari bunu hakkıyla yapmaya çalışayım. 

Bayramınız mübârek olsun... Müslüman toplumların yaşadığı bölgelerde, bırakın İslami değerler ve hassasiyetlerle toplumsal yaşamı düzenlemeyi ve ortalığı derleyip toparlamayı ve hâl yoluna koymayı, Birleşmiş Milletler’in tastamam seküler bağlamıyla gündeme getirilen meşhur 17 alanla sınırlandırılmış “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” (Sustainable Development Goals-SDGs) çerçevesin de dahi adım atıldığına rastlamak pek güç. Eğitim, sağlık, istihdam, kalkınma vb. gibi hayati öneme sahip ve Müslüman toplumların bireyinden toplumsal yapının geneline kadar etkisi olması beklenen sağlıklı politikalar, incelikle pratiklere rastlanmıyor. Suya-ekmeğe muhtaç olan; eğitime, istihdama muhtaç olan; temiz havaya-parka muhtaç olan -ötekilerin yanı sıra, gayet önemli sayıda Müslümanlar... Tarihsel olarak bölgenin en zengin alt yapı kaynaklarına ev sahipliği yapan toplumlar maaselef, bizzat birbirlerinin gözlerinin içine baka baka yolsuzluk ve yoksunluğun kurbanı olmaya devam ediyorlar.

Bayramınız mübârek olsun...  Filistin’de insanlık dramı yaşanırken, gönüller kararır veya yakarırken, hükümetlerin politikaları kadar geniş toplum kesimlerinin gündelik pratiklerin de pek bir değişikliğe rastlamak mümkün değil. Her ne kadar bazı ülkelerde, Ekim sonrası başgösteren meydan gösterileri olsa da, artık bunlara da pek rastlanmıyor. Batılı başkentlerde ‘humanizmin’ eseri gösterileri izlemek daha ekonomik geliyor! Üstüne üstlük, camilerde Cuma hutbelerinde, “Filistin’e dualar” bile artık duyulmuyor... Pasif ve kimi ölçülerde etkin olduğu düşünülebilecek çeşitli ürünlere yönelik boykotlar şu veya bu şekilde devam ediyor. Bu kahveci, o tatlıcı, şu burgerci derken, ‘katliam’ öncesi herkesin cebindekini servis ettiği bu şirketler, -şayet İsrail’e yardım ediyorlarsa- çoktan o yardımın sonuçlarını gördük-, boykotların ne tür bir etkisi olacağını da yakında görebileceğiz herhalde. Filistin’de yaşanan bir ilk de değil... Öyle değil mi? Filistin, diğer Müslüman toplumların sorunlarından ayırmadan anlamak varken, Filistin’i bile bölerek gelişmeyi ‘Gazze’ ile sınırlandırmak da herhalde, gizli açık  İsrail politikalarına destekten başka bir anlamı olmasa gerek.

Bayramınız mübârek olsun... İslam toplumlarının ve genel itibarıyla, dünya toplumlarının az gelişmişlik, yoksulluk, yoksunluk, yolsuzluk süreçlerinin giderek daha çok göze battığı günümüz koşullarında, Allah’ın adının yazılı olduğu bayraklarını “futbol ilâhlarının” stadyumlarında sergileyenlerin üstüne üstlük Batı’nın ürettiği futbol mabedlerinin sahipliğini üstlenenlerin ve dönüp Batılı toplumlara “Biz de sizin mabedlerinizde varız” diyenlerin insanlığa verebileceği ne tür bir değer var diye sorası geliyor kaçınılmaz olarak. Haşa, Allah’ın adını, bu seküler ilâhlarla yarıştırma davasına çıkıldığı izlenimi veren bu görüntülerin, pespaye bir anlayışın ürünü olduğunu, bu toplumlar içinde söylebilecek inanç erlerine ihtiyaç olduğu kuşku götürmüyor...

Bayramınız mübârek olsun... Gündelik yaşamın pratikleri içerisinde, İslami onurla hareket etme bilincini geliştirmek ve bunu erdemli kılmak adına, toplumsal yapıların her birinde uygulama yolları aramak yerine, eğiş bücüş, sonradan görme fikirlerle akademik alan içerisinde dans ederek ‘ben profesörüm’, ‘ben merkez müdürüyüm’, ‘ben rektörüm’ diyen, üstüne üstlük bunlara bir de manevi alan üstünlüğünü ekleme çabasıyla, ‘ben şeyhim’ diyerek her yaptığının ardında, ‘hikmet aranması’ gerektiğini salık verenlerin, acaba Müslüman toplumların önünü tıkayanların en başında geldiğinin farkında mıyız? İnancın en ulvi yapısıyla ve bu inancın düşünceyi, mantığı, ahlâkı, öğrenmeyi, sorgulamayı vb. öncelleyen evrensel boyutunu, kendi süfli ve de hatta gizli-açık dini araçsallaştırarak oluşturdukları manipülatif zihniyetleriyle tutsak edenlerin, Müslüman toplumları nereye sürüklediklerini görebiliyor muyuz?

Bayramınız mübârek olsun... Modern dünyanın hengâmesi, açmazları, tutarsızlıkları içerisinde dini bir bütün yaşama iddiasının ve de “çok şükür bu yılda orucumuzu tuttuk, ibadetlerimizi yaptık” düşüncesini ne denli haklı çıkartacağının hesabını yapmadan bayram yapıyoruz. Ve gayet büyük bir rahatlık içerisindeyiz, Bayramı ne kadar hak edip etmediğimizi düşünmeden... Bedeni terbiye etmenin kayda değer bir şekilde içe dönüş boyutu olduğu kadar, gündelik yaşamın her anına sirayet etmesi beklenen ve yanı başımızdaki, her bir bireye ve içinde bulunduğumuz her bir kuruma dokunması gereken boyutu olduğunu es geçerek oruçlarımızı tutuyoruz. Dini alanı ve dini etkiyi “sınırlar içerisinde tutarak”, sınırları bizzat kendimiz oluşturarak oruç tuttuğumuz düşüncesini kendimize inandırmaya çalışıyoruz.

Bayramınız mübârek olsun... Ama bu koşullarda neyin bayramını, hangi bayramı ve niçin bayram yaptığımızı bir kez daha düşünerek...

https://guneydoguasyacalismalari.com/bayraminiz-mubarek-olsun-ama-happy-eid-but/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder