Mehmet Özay 11.02.2024
Teoride 205
milyon kişinin katılacağı seçimlere az bir süre kala, kamuoyu yoklamaları ve
gözlemler, üç adaydan Prabowo Subianto’nun önde olduğuna işaret ediyordu. Bu
veride bir değişiklik yok…
Bazı
kaynaklar, Prabowo’nun ilk turda seçimini kazanabileceğini gündeme taşısa da,
büyük bir farka dayanmayan bu yaklaşımın gerçekçi olduğunu söylemek biraz güç.
Bu tür
anketleri ortaya koyan ‘araştırma’ şirketlerinin, kimlerce ve hangi amaçlarla
fonlandığı meselesi bizi, pratiği beklemeye zorluyor.
Bunun yanı
sıra, geniş toplum kesimlerinin sürpriz yapma ihtimalini gündemde tutarak,
seçimlerin Haziran’da yapılacak ikinci tura kalabileceğini ihtimalinde bulunmak
yanlış olmayacaktır.
Başkan ve
başkan yardımcıları adayları şunlar: Prabowo Subianto ve Gibran Rakabuming
Raka; Anies Baswedan ve Muhaimin Iskandar; Ganjar Pranowo ve Mahfud MD.
Seçimlerin küresel önemi
Bu seçimler,
sadece Endonezya halkı için değil, aynı zamanda Güneydoğu Asya’nın en büyük
ekonomisi olan bir ülkenin bölgesel ve küresel güçlerle ilişkisi anlamında da
önem taşıyor.
Bu önemin,
geniş halk kesimleri tarafından ne kadar önemsendiği şüpheli olsa da, bir
yandan Çin öte yandan Amerika Birleşik Devletleri, Endonezya gibi nüfus
yoğunluğu bağlamında önemli bir pazar, coğrafi genişliği bakımından gayet
önemli bir jeo-stratejik partner olma özelliğini taşıyor.
Endonezya’a
yapılacak seçimler, dünyanın farklı bölgelerindeki siyasal kaos ve kararsızlık
ortamlarından bağımsız addetmek mümkün değil. Bununla birlikte, Endonezya
özelinde, daha az karamsar olmaya neden olacak bazı siyasal olgulara da
rastlanmıyor değil.
Bu noktada,
eski general ve ikinci Jokowi hükümetinde Savunma Bakanı olan yaşı ilerlemiş
Prabowo Subianto kadar, Anies Baswedan gibi entellektüel ve akademisyen geçmişi
ve önemi dikkate alınması gereken siyasal tecrübeye sahip bir politikacı ile
Ganjar Pranowo gibi özellikle, yoğun nüfusuyla dikkat çeken bölgelerden biri
olan Orta Java’da halkın gönlünü kazanmış bir yerel yönetimden ulusal
politikaya taşınmış bir isim bulunuyor.
Halk ve seçimler
Halkın, bu
isimler arasından niçin Prabowo’ya eğilim gösterdiği önemli saha
araştırmalarıyla tespite muhtaç olsa da, özellikle, Müslüman toplumlarda ne
saha araştırmalarını anlayabilecek ne bu alana maddi kaynak aktarabilecek bir
zihniyetin varlığından söz edilebilir.
Öte yandan,
böylesine önemli ve kritik bir ülkede yapılacak seçimleri yerinde izleme ve
şeffaflık ve güvenilirlik gibi kriterlerle hareket edcek gözlemcilere ulusal
mekanizmayı elinde tutan güçlerce imkân tanınabileceğini düşünmek biraz uzak
bir ihtimal gibi duruyor.
Bu noktada,
Endonezya seçimleri salt ulusal bağlamı ile değerlendirmek yerine, acaba
halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan toplumlar içerisinde, bir tür örneklem
olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini sorgulanmaya değerdir.
Demokrasi pratiğinde örnek (mi?)
Toplumsal ve
siyasal gerçeklikler bağlamındaki farklılıklara karşılık, genel itibarıyla
adına ‘demokrasi’ denilen olgunun nasıl algılandığı ve nasıl uygulamaya
geçirildiği kadar, ‘demokrasi’nin salt seçim döneminde sandık başına gitmekle
sınırlandırılmış boyutunun dışında, nelerin hayata geçirilip geçirilmediğini
sorgulamak gerekiyor.
Bu
çerçevede, sadece adayları yani, siyasal aktörleri ve bu aktörlerin bağlı
bulundukları siyasal partileri değil, bunların dışında ve ötesinde, tek tek
veya belirli tipolojik gruplar altında yer aldığı varsayılabilecek seçmenleri
dikkatle incelemek gerekiyor.
Bu noktada,
tekil bireylerin siyasal yaşama ve söyleme dair tutum ve davranışları, hiç
kuşku yok ki, sağlıklı bir siyasal yaşamın ve toplumsal ilişkilerin temelini
oluşturmasıyla önem taşıyor.
Kendilerini
pasif bir konumdan yönetimin değişik evreleri üzerinde söz sahibi, eleştirel,
katkıda bulunan, pozitif değerler ve söylemlerin hayata geçirilmesine önemki
katkılarıyla kayda değer rol oynayan bireylerle mi, yoksa pasif, edilgen,
kayıtsız, ve mevcut siyasal aktörlere ve siyasi partilere yönelik olarak, “…
Bunlardan bir şey olmaz… Biri diğerinin benzeri… Hepsi, kendi çıkarının uşağı…”
kötümserliğiyle hareket eden siyasal yaşamdan yalıtılmış bireylerle mi
karşılaşıyoruz?
Veya tek tek seçmenin, siyasal
tutum ve bilinç takınmasında ve geliştirmesinde, ne tür yollar takip ettiği, bu
yolları adına siyasal etik denilen olgu ile bağdaştırıp bağdaştırmadığı ve bu
yaklaşımı, ilkeli bir şekilde devamlı ve sürdürülebilir kılıp kılmadığı da,
önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Yoksa, tek tek seçmen vatandaş,
müntesibi olduğu siyasi partilere bir şekilde yanaşık çeşitli sivil, kültürel,
dini grup ve cemaatlerin yönlendirmesinde rol alan bir rota mı takip ediyor?
İlkeler düzeyinde baktığımızda,
seküler veya dini olsun, belirli bir grubun mensubu olarak hareket etmenin bir
sakıncası bulunmuyor.
Bununla birlikte, siyasal etik
denilen olgunun varlığının -şayet varsa- benimsendiği; siyasetin toplumsal
iyinin ortaya konulması ve sürdürülmesine hizmet ettiği bir bağlamın
içselleştirilip içselleştirilmediği; bu çerçevede, kendi seküler ve dini cemaatinin
dışında ve ötesindekilerle ilişkisinin, sağlıklı bir toplumu inşacı
mahiyet taşıyıp taşımadığı da gayet önemli hususlar arasında yer alıyor.
Hiç kuşku yok ki, yukarıda
değinildiği üzere 300 milyona yaklaşan nüfusu, iki okyanusun kesiştiği bir
coğrafyada merkez ülke olma potansiyeline sahip bir devlet, Güneydoğu Asya
Ülkeleri İşbirliği (ASEAN) gibi önemi her geçen gün artan, bölgesel bir birlik
içerisinde merkezi bir konuma sahip bir ülke olan Endonezya’nın
Jokowi’den Prabowo seçimi
Başkan adaylarının belirlenme
süreçlerinden bu yana, devlet başkanı Joko Widodo’nun adayının aynı zamanda
Savunma Bakanı Prabowo’dan yana gerçekleşmesi oldukça ilginç.
Bu noktada, Jokowi ve Prabowo
arasında 2019’da yapılan bir gizli anlaşma olduğu hissini taşıyorum.
Buna neden olarak ise, Jokowi
gibi, Solo belediye başkanlığı dönemini bir yana bırakırsa, ulusal siyasetteki
varlığını borçlu bulunduğu ulusal siyasetin merkezindeki Megawati’yle arasının
açılmasına varacak denli merkezden uzaklaşması gayet irrasyonel…
Bunun anlaşılabilir bir nedeni
olmalı. Bu nedenin, siyasal ideolojik kutuplaşmanın ürünü olduğunu söylemek pek
mümkün değil…
Biraz daha bireysel,biraz daha
duygusal bir ayrışmadan yana gibi duruyor Jokowi’nin siyasal Prabowo’ya yönelik
siyasal tercihi.
Bunu söylerken, son on yılda
yaşanan gelişmelerin ulusal siyaset odağından bağımsız olduğunu söylemiyorum.
Ancak, bir ayrım yapılacaksa, önceliğin bireysel ve duygusal plânda olduğuna
dikkat çekiyorum.
Bu bireysel ve siyasal duruşu
destekleyen görünür hamle ise Solo belediye başkanlığını yürüten oğlunun
Prabowo’nun yardımcısı olarak seçimlere girecek olmasıdır.
Bunun nedenini, 2016 yılında
yaşanan ve iki siyasetçiyi karşı karşıya getiren gelişmelerin ardından,
Jokowi’nin 2019 seçimlerinin ardından Prabowo’yu kabineye davet etmesidir.
Prabowo’nun kabinedeki varlığı,
Jokowi’nin ulusal siyasette karşısında rakipsiz kalması ve dolayısıyla
psikolojik bir rahatlama anlamı taşıyordu.
Bunun yanı sıra, söz konusu bu
davetin sadece, Jokowi’nin kendi bireysel siyasetçiliğiyle değil, ulusal
boyutta bir öneme sahip olan bir tür çıkar ilişkisine dayandığını
söyleyebiliriz. Jokowi, Prabowo’yu kabineye almasıyla kendisi bireysel siyasi
kariyeri kadar, ulusal siyaseti de bir anlamda güvenlik çemberine almış oldu.
Bugün, Jokowi’nin niçin Megawati
ve partisi ‘Endonezya Mücadeleci Milliyetçi Partisi’ (Partai
Demokrasi Indopenia-Perjuangan-PDI-P) adayı Ganjar’ı değil de
Prabowo’yu desteklediğini -diğer bazı alternatiflerin dışında-, yukarıdaki
izahla anlamak mümkün.
14 Şubat başkanlık ve parlamento
seçimlerinin Endonezya halkına, şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder