Mehmet Özay 10.09.2022
Kuala Lumpur’un en belirleyici ve/ya dikkat çekici özelliği nedir diye sorulduğunda bu soruya muhatap olanların ilgi ve görgülerine, tecrübelerine, uzmanlık alanlarına bağlı olarak farklı toplumsal ve kültürel gerçekliklerden örnekler akla gelebilir.
Donanımlı şehir
Örneğin, çokça
zikredildiği üzere çok kültürlü ve çok dinli bir toplum yapısı olması; tarihi
varlığıyla her daim göz dolduran Bağımsızlık Meydanı (Dataran Merdeka)…
Şirin evleri ve
sakin sokaklarıyla Bangsar; ‘China Town’ ve Pudu; ‘Little India’ ve biraz uzaktan
da olsa, buna eklemlenen ‘Brickfields’; ‘Masjid Jamek’ ve ‘Masjid Negara’…
Şehre
durağanlığıyla anlam katan Bukit Tunku; ‘Batu Cave’; bir önceki yazımızda
kısmen dile getirdiğimiz üzere Petronas İkiz Kuleleri; özel yönetim bölgesi
Putrajaya; şehrin post-modern gelişimine geleneksel duruşuyla karşılık veren
Kampung Baru ve Chow Kit vs.
Dile getirilen bu
mekânların ve bölgelerin kültürel homojenlikler, geçişkenlikler, heterojenlikler
bağlamında ayrı ayrı önem ve değerleri ve bu anlamda şehre kattıkları
nitelikleri göz ardı edilemez.
Ayrıca, söz konusu
bu mekân ve bölgelerin her birinin ve daha başkalarının önemine de kuşku yok…
Bu olgulara
eklenebilecek alanlardan bir diğeri belki de, büyük ölçüde göz ardı edilen bir
gerçeklik olarak, şehri bir uçtan diğerine geçen ve kesen nehirlerdir.
‘Cennet’ tasviri
ve nehir
Nehirler, şehir
için sıradan bir doğal fenomen değil, aksine tarihe ışık tutan, tarihe yol açan
unsurlar olarak önem taşımaktadırlar.
Bir başka açıdan
bakıldığında, tropiklerin ‘cennetvarî’ görünümleri içerisinde nehirler, can
alıcı bir yerde durmaktadır.
Nehirlerin bu
özelliğini yüzyıllar öncesinden fark edip yazıya döken Pierre d’Ailly, Asya’nın
Ganj ve Indus’undan bahsettiği gibi, bu koca kıtanın -kanımca
Malay Yarımadası’ndakiler de göz ardı edilmeyecek şekilde- diğer nehirlerini
de, “cennet nehirleri” olarak tasvir etmesini yabana atmamak gerekir.[1]
Bu noktada,
kuzeyde Pahang Eyaleti sınırlarından şehre uzanan Gombak Nehri, doğuda Ampang’ın
yaslandığı dağlardan akıp gelen Ampang Nehri akla gelen örnekler arasında
bulunuyor.
Göz ardı etmişlik
Şehre dışarlıklı konumdaki bu bölgelerde yaşayan halkın gündelik koşuşturması içerisinde veya yaşam alanları içerisinde ‘doğallığını’, zaten içinde barındırmasından kaynaklanan nedenlerden ötürü nehirlerle iletişimin, varla yok arasında olduğunu söylemek mümkün.
Hele irili ufaklı
endüstrilerin varlığı karşısında, nehirlerin her daim “tehdit” altında olması,
‘kazanmanın mı’, ‘korumanın mı’ öncellenmesi konusundaki dikotiminin de şehir
politikalarında yer almasına neden oluyor.
Küresel şehirleşme
eğilimlerinin neredeyse, tamamını tecrübe eden Kuala Lumpur’un, bugün halen
nehirleriyle var olmaya devam etmesi açıkçası büyük bir nimet.
Bununla birlikte,
şehrin ‘doğal tasarımı’nın unsuru olan bu nehir fenomenin ne kadar fark
edilebildiği ve bu fenomenin aktif ve interaktif paylaşımlara ne denli konu
olduğu ise tartışmaya açıktır.
Şehrin kuruluşunda
birincil derecede rol oynayan nehirlerin bugün, artık geçmişteki işlevlerini
sürdürmedikleri iddiası bir anlamda gerçekçi olabilir.
Sadece şehrin ana
arterlerinde değil, birinci çevre yolunun dışında, tamamlanmak üzere olan
ikinci çevre yolunun da güzergéhında gözlendiği üzere söz konusu nehirlerin
üzerinden iki, hatta üç farklı ulaşım ağının geçmesi, metaforik olarak söylemek
gerekirse sanki nehirlerin üzerine kara bulutlar gibi çöküyor.
Ancak, bu iddia
üzerinden nehirlerin göz ardı edilmesi, işlevsiz kılınması ve hatta neredeyse
gizli/açık ortadan kaldırılması konusunun rasyonal bir bakış açısını
yansıtmadığı da ortadadır.
Aslında nehirlerin
unutulmuş gibi gözüken işlevlerinin başında, tropiklerin bardaktan
boşanırcasına yağan ‘muson’ baskınlarının absorbe edilmesinde, nehirlerin ve
bunlara ulaşan/açılan suni ve doğal su yollarının rolü hiç de azımsanacak gibi
değil.
Yukarıda dikkat
çekilen yaklaşımlardan biri olan, “ortadan kaldırılması” hususu, öncelikle
şehir sakinlerinin nehirle ilişkilerinde ortaya çıktığı söylenebilir.
Şehre bakışta ve
ele alışta başta ilgili bakanlıklar ve belediyeler gibi resmi çevrelerin rol ve
işlevleri kadar, şehirde yaşayan sakinlerin nehirle ilişkilerinin de bir ölçüde
ya yapıcı ve yapılaştırı ve/ya göz ardı edici ve hatta yıkıcı etkilerinden söz
etmek mümkün.
Nehir’de
devamlılık unsuru
Kuala Lumpur, öyle
bir şehir ki, iklim özelliğinin başatlığıyla, yılın 365 günü ve her bir günün 24
saati yaşam alanlarının aktifliğine, mobiliteye ve paylaşıma açık bir özellik
sergiliyor.
Bu özellik
bağlamında, şehir sakinlerinin günün koşuşturması olgusuna tekabül eden iş
saatleri çerçevesinde maruz kaldıkları mekanik yoğunlaşmanın mazereti dışında,
şehre ve şehrin özellikle, bizatihi içinde ve bünyesinde yer alan nehirlerle
ilişkilerini yadsımalarının açıkçası, pek de rasyonel bir yönü bulunmuyor.
Yazının girişinde
gündeme getirdiğim mekân ve bölgelerin büyük bir bölümünün de nehirlerin tam da
ortasında veya gayet yakın komşu olmalarının aslında, Kuala Lumpur’daki nehirlerin
şehir sakinlerinin uzağında değil aksine, tam da yanı başında olduğunu ortaya
koyuyor.
Bu noktada, belki
de, Pierre d’Ailly’nin yüzyıllar öncesinden ortaya koyduğu anlayışı
hatırlamakta fayda var.
[1]
Suzanne Conklin Akbari. (2009). Idols in the East: European
Representations of Islam and the Orient: 1100-1450, Ithaca: Cornell
University Press, s. 33, 52.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder