Mehmet Özay 13.08.2022
Kuzey Sumatra’nın kültür dokusu, kendini bölgenin başkenti Medan’da, çeşitli sanatsal etkinliklerle ortaya koyuyor.
Böylesi kültür etkinlikleri, ilgili alanda söz sahibi
kişilerin yapıcı ve üretken konuşmalarına konu olduğu gibi, aynı zamanda icra
edilen bir sanat etkinliğiyle bir anlamda, teori ile pratiğin birleşmesine kapı
aralıyor.
Bu tür etkinliklerin, bölgenin entelektüel yaşamına katkı
yaptığına kuşku yok. Burada dikkat çeken nokta, yerelliğin ön plâna çıkması, sanatta
Batılılaşmacı eğilimin ezici hegemonyasına veya bir başka deyişle taklide yer
verilmemesidir.
Bu yaklaşımı, sanatsal anlamda salt modern Batı sanatına
karşı çıkışla izah etmek yerine, bölgenin kendi kültür ve değerlerini sanat plâtformuna
taşımasıyla bağlantılı ve de anlamlı görmek gerekir.
Yerel kültür formu
Bir başka deyişle söylemek gerekirse, aslında dağınık ve
seyrek köy yerleşimleriyle kendini ortaya koyan toplumsal yapı içerisinde
önemli bir yeri olan eğlence, ritüel vb. etkinliklerin sahip olduğu unsurları
adına ‘sahne’ denilen mekâna veya sahneleştirilebilen herhangi bir mekâna
taşımakla bağlantılı.
“Pazar Akşamı Konuşmaları” (Cakap Malam Minggu)
serisi içinde yer alan, “Tiyatro ve Sevgi” (Teater dan Cinta) temalı böylesi
bir etkinliğe katılma şansı buldum.
İlk bakışta gündeme getirilen bu temanın, tiyatro sahnesi
vasıtasıyla sevgiyi taşıma gibi bir anlam akla geliyor ister istemez. Ancak, burada
sevgi (cinta) kavramı bunun çok daha ötesinde bir anlam ihtiva ediyor.
Bu konuda bazı görüşler ortaya koymadan önce etkinliğin
düzenlendiği mekânın da, ne denli cazibe merkezi olduğuna değinmeden geçmemeliyim.
Medan’ın işlek caddelerinden biri Letjen
Soeprapto’da bir ‘warung kopi” görünümlü bir mekân…
Kolleksiyoner ve ‘warung kopi’
Ancak, kısa bir yüzleşmenin ardından, buranın sıradan bir
klâsik kahvehane olmadığı hemen kendini ele veriyor.
Öyle ki, burayla organik bir bütünleşme halindeki evin
genişçe avlusunu ve evin giriş katını dolduran antik eşyalar, sanat
etkinliğinin aslında tam da, otantik bir ortamda gerçekleştirileceğinin
habercisi konumunda.
Avlu ve evin girişi Kuzey Sumatra havalisinin farklı
bölgelerinden toplanmış kapı başlıkları, sütunlar, Toba-Batak bölgesine özgü
olduğu anlaşılan ahşap oyma hayvan heykelleri, taş kabartma veya taşa oyulmuş insan
büstleri, çeşitli boyutlarda ve üzerleri süslemeli guci’ler (güğüm) vb. gibi
çeşitli ev araç gereçleri vs. vs… Bölgenin tarih, kültür ve medeniyet hazinesinden
parçalar…
Söz konusu evin avlusunda ve giriş katındaki tüm bu
görünen kalıtlar, Kuzey Sumatra’nın ve çevre bölgelerin yüzyıllar boyunca
birikimsel olarak geliştirdiği anlam dünyasının parçalarını temsil ediyor.
Bu anlam, bölgedeki insan toplumlarının doğal
çevreleriyle özdeşik evren anlayışının, bu doğa(l) objelerle kurulan ilişkilerin
kendi düşünceleri ve elleriyle ürettikleri objelerde karşılık buluyor, görünüm
kazanıyor.
Yukarıda ismini andığım tiyatronun bu objelerin de içinde
olduğu bir sahnede gerçekleştirilmesi, sanat ortamını izleyiciye, katılımcıya
yakından hissettirmenin bir yolu…
Ya da bir başka açıdan söylemek gerekirse, modern bir
tiyatro sahnesi inşa etmek yerine, belki de tıpkı, sergilenen tiyatro eserinin içinden
çıktığı toplumun sanat unsurlarıyla birarada sergilenmesi konusunda ortaya konulan
bilinçli bir karardan söz etmek mümkün.
Bu çerçevede, yukarıda dikkat çekilen mekânda, ayda bir
açık havada gerçekleştirilen etkinliğe katılma şansı buldum. Bu ayki etkinlik,
bir tiyatro gösterisi ve tiyatro eseri/teması üzerine konuşma olarak
gerçekleştirildi.
Tiyatro gösterisi telli bir çalgı ile girizgâh yapıldı. Daha
önce rastlamadığım, en azından Açe’de karşılaşmadığım ve tınısı ile Orta Asya
folklorunun telli çalgılarını ansıtan bu enstrümanın Kuzey Sumatra’ya özgü olup
olmaması ayrı bir araştırma konusu…
‘Aru’ ve sembolden pratiğe ‘Bambu’
‘Doğal’ sahneye yavaş yavaş gelen toplam beş kişiden
oluşan ekipteki oyuncular, sahnenin perdesi denilebilecek bölümde dizili bambu
çubuklarını alıyorlar. Çubuk dememe bakmayın, gayet büyük ancak taşınmaya ve
hareket ettirebilmeye olanak tanıyacak ağırlıkta… Bambu’nun bir tiyatro
oyununda seçilmesi sıradan bir hadise değil…
Bir köy yaşamının gerektirdiği ve aralarında ev inşasının
da bulunduğu çeşitli unsurları ortaya koymada yakın çevrede bulunabilecek en
yapıcı doğal enstrümanlardan biri bambu. Bambu ağaçlarını ev yapımından, mutfak
eşyasına ve müzik aletine kadar çeşitli alanlarda kullanmak mümkün.
Bir tiyatro sahnesinde bambunun göreceği işlevlerden
biri, böylesine ham haliyle bile bir müzik enstrümanına dönüşebilmesidir. Oyuncular
da öyle yapıyorlar…
Her bir oyuncu, ellerine aldıkları bambularda, sıradan
bir yaklaşımla başlayan ancak, bir ahenge erişen bir performans sergiliyorlar.
Bambuların oyun içerisindeki işlevi bir tekneye dönüşerek
bir tür evrim geçiriyor. Bambular, oyuncuların elinde maharetli bir kullanımla gece
sessizliğinde denizde süzülen gemilere dönüşüyorlar…
Hangi deniz, hangi tekne vb. olduğu soruları ise Aru’da
karşılığını buluyor. Bölgenin erken dönem tarihinde yer alan Aru, Aru’nun
denizle bağdaşık yaşamı tiyatro sahnesinde tekrara kavuşurken, izleyiciyi
tarihin erken dönemine götürüyor.
Tiyatro oyununun bu bölümüne kadar, tiyatro diline hakim
olan insan sesi ve diyaloglar değil… Aksine, diyaloglar her bir oyuncu
tarafından kullanılan bambular sayesinde ortaya konuluyor…
Oyunun ilerleyen bölümünde bambuların gemiden, kanımca
eve dönüştüğü noktada ağıt yakan bir kadın görüyoruz sahnede. Bu süreçte,
bambular her bir oyuncunun elinde birbirine eklemlenerek figüratif bir yapıya
kavuşuyor.
Sanat ve anlam arayışında süreklilik
Tiyatro performansının ardından konunun teorik açılımına
sıra geldi… Bu noktada, konuşmacılar sanat olgusunu ve özelde tiyatro’da sevgi
temasını farklı yönlerden ele alacak kişilerden oluşuyordu.
Kuzey Sumatra Üniversitesi (Universitas Sumatra Utara-USU)
öğretim üyesi Arief Tarigan, aktör ve yönetmen Ayub Badrin ile Agus Suilo tiyatronun
teori ve pratik yanlarında rol alan isimler. Etkinliği yöneten kişi ise, bir Budist
rahip olan Bhante Dhirapunno…
‘Tiyatro ve sevgi’ konusunun, temelde sanatçı ve sahne
ilişkisine gönderme yaptığı düşünülebilir. Bu, aslında genel geçer bir duruma
işaret ediyor. Bu noktada, dünyanın her yerinde karşılaşılacak tiyatro
sanatçısının tiyatroya-sahneye yani, işine dair sevgisi ön plâna çıkıyor.
Bu etkinlikte konunun farkı ise, sanatın bölgenin yani, Kuzey
Sumatra’nın uzun bir geçmişe dayanan yerleşik kültürünün sürdürülebilirliğini
sağlayan, en azından bu amacı güden bir yaklaşımın olması…
Tam da bu noktada, konuşmacılar ‘tiyatro ve sevgi’
konusundaki görüşlerinde yaşamı yeniden üretmenin aracı olarak sahnenin önemine
vurgu yaparken, bir dikotomiye de dikkat çekiyorlar. O da, hayatın bir sahne olduğu
görüşü… Ve bunun karşılığı olarak, sanatsal bir ifade aracı olarak tiyatro
sahnesinin aslında, tam da gündelik yaşamda sergilenen eylemlerin bir başka
şekilde tekrarına konu olması…
Aslında yukarıda dikkat çekilen, ‘bambu’ sembolü ve
işlevinde bunu görmek mümkün. Söz konusu bu tiyatro oyunu, bölge toplumlarının
gündelik yaşamlarında çeşitli işlevleriyle öne çıkan bambu ile hayatı tiyatro
sahnesinde yeniden yorumlamaya dönüşüyor. Ancak bu yorumlama süreci teknik ve
söylem bağlamında bir Batı sanat teorisi tekrarı veya taklidi değil.
Konuşmacıların kanımca üzerinde durdukları temel unsur
buydu. Anlam arayışında sadece seçilen konu, sahneye taşınan objeler değil, bu
süreçlere eklemlenen bölgenin asli unsurlarının varlığının tiyatro diliyle
yeniden anlam kazanmasıdır.
Tam bu konuşmalar ortasında aklıma Samuel Beckett’in “Waiting
for Godot”unun gelmesi üzerinde herhalde biraz daha düşünmeliyim…
Burada zikretmem gereken bir husus daha var… O da, Budist
rahib Bahte’nin bu sanat etkinliğinin neresinde durduğu konusudur… Açıkcası bu
durum sorgulanmayı hak ediyor.
Rahip, Bhante, gayet aktif, heyecanlı, güler yüzlü olduğu
kadar aynı zamanda ‘cinta’ yani, ‘sevgi’ konusunda da söz sahibi
olduğunu ortaya koyuyor.
Bu noktada moderatörlük rolünü icra ederken, kendi
içinden çıktığı değerler dünyasında ‘cinta’nın önemini aktarırken, bunun
Kuzey Sumatra kültür ve anlam dünyasıyla bağdaşıklığına vurgu yapıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder