Mehmet Özay 26.04.2021
Myanmar’da 1 Şubat’ta yaşanan darbenin ardından ilk uluslararası inisiyatif ASEAN tarafından gerçekleştirildi. Cakarta’daki ASEAN genel sekreterliği’nde hafta sonu yapılan toplantılar, Myanmar’da darbe ile oluşan siyasi ve insani krizi çözmeye yönelik bir adım olarak değerlendiriliyor.
Görüşmeler
sonrasında beş maddelik konsensüs kararı Endonezya devlet başkanı Joko Widodo
(Jokowi) tarafından açıklandı.
Bu kararlar şöyle:
mevcut şiddet ortamına son verilmesi; taraflar arasında yapıcı diyaloglara
başlanması; Myanmar’a insani yardım ulaştırılması (özellikle Tayland sınırında
yaşanan göç hareketliliği nedeniyle insani yardımın aciliyet teşkil
ediyor);müzakeler için özel bir elçinin atanması (bu noktada, ASEAN 2021 dönem
başkanlığını yürüten Bruyen
Sultanlığı’nın dışişleri bakanı görevlendirilecek) ve özel heyetin Myanmar’ı
ziyaretinin gerçekleştirilmesi.
Hlaing, Prayut’u model alıyor
Myanmar cunta
yönetiminin bu taleplere nasıl karşılık vereceğini ise kısa vadede görmek
mümkün olacak. Ancak toplantılara katılan darbeci general Min Augn Hlaing,
Cakarta’daki toplantılarda görüştüğü bir kişi var ki, aslında üzerine
eğinilmesi gereken bu husustur. O da, Tayland başbakanı Prayut Chan-o-cha.
Min Augn Hlaing’ın
kendisine yakın hissettiği ismin Tayland darbeci general / sivil başbakan Prayut
Chan-o-cha olması şaşırtıcı değildir.
Prayut da, 2014
darbesinin ardından bir iki yıl içerisinde seçimlerin yapılacağını ilân etmişti.
Ancak bu vaad gerçekleşmediği gibi, darbeci askeri hükümetin oluşturulmasına
olanak tanıyacak bir anayasanın kabulünün ardından ve ancak beş yıl geçtikten
sonra seçimlere gidilmişti.
Bunun ardından,
beklendiği üzere Tayland’da darbe sonrası darbeci generallerden oluşan sivil
görünümlü bir hükümet kurulmuştu.
Bugün de
Myanmar’da Tatmadaw lideri general
Min Augn Hlaing benzer bir sürecin peşinde. Darbenin ardından bir yıl
içerisinde seçimlerin yapılacağı açıklaması, bugün yerini iki yıla bırakmış durumda.
NUG ve meşruiyet
Söz konusu
toplantının varlığı önem taşımakla beraber, bazı sorgulamalar da gündeme
getiriliyor.
Bunların başında, Myanmar’da
1 Şubat’taki darbenin hemen ardından, cunta rejiminin kurduğu Ulusal Yönetim
Konseyi’nin başındaki Min Augn Hlaing’ın bizzat davet edilmesi geliyor.
Bununla bağlantılı
bir diğer husus, 16 Nisan’da muhalefet gruplarının ittifakıyla kurulan ve halkın
desteğini aldığı anlaşılan Ulusal Birlik Hükümeti’nden (National Unity Government-NUG) kimsenin davet edilmemiş olmasıdır.
Her ne kadar,
ASEAN içerisinden bazı yapıların kapalı kapılar ardında bu alternatif sivil
hükümet ile görüşmeler olduğu belirtilse de, henüz bu yapıya açık bir destek
söz konusu değil.
NUG’un sadece 2020
Kasım ayındaki seçimi kazanan Ulusal Demokrasi Birliği’ne (National League for Democracy-NLD) destek veren halk kesimleri
oluşturmuyor. Bu yapının ortaya çıkmasında özellikle, ülkenin sınır
boylarındaki çeşitli etnik yapıların açık desteği ve katılımı gayet büyük bir
önem taşıyor.
Bu yapı henüz yeni
bir oluşum olmakla birlikte varlığını, “federal demokratik bir siyasi sistemin
oluşturulmasına” dayandırmasının tarihsel nedenleri bulunuyor.
Bu da, 1948
yılındaki bağımsızığa giden süreçte yapılan Panglong
Konferansı’nda alınan kararları hatırlatan bir içeriği bünyesinde
taşımasıdır.
Söz konusu
konferansa ve bağımsızlığa rağmen, ilgili etnik yapılara siyasi yaşamda temsil
hakkı tanınmamış olmasının getirdiği siyasi yük yirminci yüzyıl ikinci
yarısından itibaren bugünlere kadar devam etti.
Bugün, sadece 1
Şubat darbesine karşı oluşmuş bir ittifak görünümü verse de, özellikle ilgili
etnik yapılar ki bunlar arasında kendi ordusuna sahip Karen, Kachin, Shan, Rhakhine
gibi unsurlar olası bir darbe sonrası süreçte nasıl bir siyasi yönelim
belirleyecekleri de merak konusu.
Darbe sonrasında
uluslararası çevrelerden gelen görüşler arasında darbeci yapı sorgulanırken, atıflar
sadece, bir dönem demokrasi lideri olarak ün salan Suu Kyi değildi. Bunun yanı
sıra ve belki de bundan daha çok, Arakan Müslümanları’na yönelik özellikle,
2012 yılından itibaren gündeme gelen etnik soykırım süreçlerindeki ordunun
rolüydü.
2015’den sonraki
gelişmelerde sivil hükümetin önemli lideri olarak Suu Kyi’nin, Arakan Müslümanlarına
yönelik baskı ve zülme sessiz kalması büyük bir tepki toplarken, aslında
Myanmar hükümet bu politikasıyla meşruiyet krizini bizzat kendi elleriyle
hazırlamıştı.
Tüm bu gelişmelere
karşın, bugün oluşturulan ve alternatif hükümet adı ile ortaya çıkan NUG’da
maalesef Arakan Müslümanları’nı temsil eden bir unsur bulunmuyor.
ASEAN’da bitmeyen
çelişki
Daha önce,
Myanmar’da ASEAN dışişleri bakanları toplantısı için girişimde bulunulmasına
rağmen sonuç alınamamıştı.
Hafta sonu Cakarta’da
biraraya gelen ASEAN devlet ve hükümet başkanları toplantılarına ev sahibi
konumundaki Endonezya devlet başkanı Joko Widodo’nun başkanlık etmesi beklense
de, görüşmelerin bu yıl dönem başkanlığını üstlenen Bruney Sultanlığı
başkanlığında yapılması protokole uygun kabul edilebilir. Ancak, bu girişimde hiç
kuşku yok ki, Endonezya’nın rolü yadsınamaz.
Toplantı ilânından
itibaren bugüne kadar en önemli husus bizatihi toplantının kendisi kadar,
Myanmar’ın darbeci lideri Min Augn Hlaing’ın iştirakinin, moral ve siyasi bir
açmaz kabul edilmesidir. Bu toplantı Myanmar’daki siyasi ve insani krize çözüm
bulmanın bir aracı kabul edilirken, gizli/açık darbeci yönetimin varlığını
meşrulaştırıcı bir işlev gördüğü de ortada.
Burada iki hususa
dikkat çekmekte fayda var. İlki, bu tür “meşrulaştırıcı” toplantılara ASEAN ilk
defa ev sahipliği yapmıyor. Örneğin 22 Mayıs 2014 askeri darbesinden sonra
Tayland ve 24 Şubat 2020 sivil darbesinden sonra Malezya’nın hükümet
liderlerinin içinde bulundukları meşruiyet krizlerine rağmen, ASEAN ve/ya
ilintili görüşmelere katılmaları bunun bir göstergesidir.
Dolayısıyla ASEAN
genel sekreterliği, ilgili ülke devlet ve hükümet başkanları ile dışişleri
bakanlıklarının bu toplantı girişimini yapıp yapmama konusunda pek fazla
sorgulayıcı bir çaba içine girdikleri düşünülemez.
Cakarta’daki
toplantıların özüne bakıldığında, siyasi krizden öte insani krize yapılan
vurgunun daha egemen olduğu anlaşılıyor.
Bu durum,
açıkçası, ASEAN yönetiminin yukarıda dikkat çekilen meşruiyet krizi konusundan
ziyade, daha çok insani krize çözüm bulmaya yönelik pratik ve pragmatik bir
çözüm içerisinde olduğuna işaret ediyor.
Tatmadaw’ın ekonomi-politiği
Myanmar’da cunta
yönetiminin varlığının devam etmesinde, sadece askeri varlık ve güçle
sınırlamak yanlış olur. Aksine, Tatmadaw
yani, Myanmar ordusunun ülke ekonomi-politiğinde sahip olduğu öneme vurgu
yapılmalıdır. Bu durum, 1 Şubat darbesindan sonra ortaya çıkmış bir durum
değil.
Ülkenin kuruluş
yıllarından itibaren var olan ve giderek kendini köklü bir şekilde yapılandıran
bir gerçeklik. Öyle ki, 20. yüzyıl ikinci yarısı boyunca gerçekleştirilen darbe
ve darbe sonrası sivilleştirilmiş ordu yönetimlerinin varlığının süreklilik arz
etmesi ordunun bu ekonomi-politik kazanımları ve bunları belirli sivil
çevrelerle paylaşmasından kaynaklanıyor.
Batılı ülkelerin
darbenin başlangıcından bu yana, Myanmar darbeci yönetimine karşı
başvurabildikleri tek çözüm gözüken ekonomik yaptırımlara sebep de, temelde
ordunun sahip işte bu ekonomi-politik güçtür.
Ancak ordu ve ordu
ile ilintili çevrelerin ekonomik faaliyetlerini sadece Batılı ülkelerle
yapmadıkları da ortadadır. Bu noktada, sahnenin arka plânında özellikle, Çin
ile kurulan ilişkileri göz ardı etmemek gerekir.
Çözüm mümkün mü?
Myanmar’da 2020
Kasım ayında yapılan seçimi NLD kazanmıştı. Ordu, seçimlere hile
karıştırıldığını gündeme getirmişti. 1 Şubat’ta yeni meclisin açılış
toplantısından sadece saatler önce ordu yeni yönetim göreve başlamadan darbe
gerçekleştirmişti.
ASEAN toplantısı
sonrasında Myanmar’da darbeci Ulusal Yönetim Konseyi’nin gerekli adımları
atmaması halinde nasıl bir gelişme olacağı merak konusu. Bazı çevrelerin,
Batılı yani ABD’nin doğrudan bir askeri müdahalesini söylemeye çalışmalarına
karşın, bugünkü şartlarda böylesi bir teşebbüsün gerçekleşme ihtimalinin
rasyonel bir çözüm olmadığını söylemekte yarar var.
Bu durumda, hem
ASEAN’ı hem darbecileri memnun edecek yegâne çözüm en kısa sürede “demokratik
seçimlerin” yapılarak sivil idareye geçilmesi olacaktır. Tıpkı Tayland’da
olduğu gibi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder